Bediüzzaman’ın bayramı ve İbni Useymin’in fetvası

Bir heyecanlı ve müteheyyic arkadaşım bayram arifesinde beni aradı ve kurbanı hangi gün keseceğimi sordu. Boş bulundum. Çoktan beri bu meselelerle ilgilenmediğimden böyle bir hususu hiç düşünmemiş ve aklıma getirmemiştim. ‘Düşünmedim’ diye geçiştirdim. Lakin daha sonra meseleyi uzun uzadıya tekrar düşündüm. Ve bayram günü de TRT Türk’te Gazeteci Gözüyle programında Işın Eliçin hanımla da meseleyi mütalaa ettik.

Geçmişte bu meseleyi işba derecesinde tüketmiştik. Bundan dolayı bu meseleye bir daha uzanmak ve girmek ve geri dönmek istemiyordum. Bu tartışmalar geride acı ve burukluk bıraktı. Zira nefislerin antrenman ve güreş alanıydı. Usul meselesi esası aşmıştı ve yerini almıştı. Esasen biz esasa ulaşmak için bir usul tartışması yapıyorduk. Lakin usul tartışması bizi esastan daha da uzak düşürüyordu. Mesele haddini aşmıştı. Esas olan Müslümanların birlik ve dirlik haliydi. Lakin bu usul tartışmayı bizi birlik ruhuna taşımıyordu. Sorumluluk değil sorumsuzluk tartışmasıydı. İmam-ı Azam’ın oğlu Hammad’ı uyarmış olduğu meseledeki gibi ilmi istibdada götürüyordu. Yani hakkı bulmaya değil mugalebeye dayanıyordu. Birlik adına, daha fazla birliğe zarar veriyorduk.

Elbette yaşanılan hususlar da pek hoş değil. İslam dünyasının sair günlerde bayram yapması en azından gönüllerde burukluğa neden oluyordu. 1970 ve 1980’li yıllarda bu tartışmalar bizi fazlasıyla yormuştu. Bundan dolayı bu meselelerle ilgilenmez olmuştum. Lakin söz konusu heyecanlı arkadaş beni yeniden bu meseleye götürdü. Biz perşembe günü bayram yaparken hacılar Arefe’ye cuma günü çıkmışlar ve haccı ekbere kavuşmuşlardı. Arkadaşın sorgulamasıyla neden biz onlara uzak düşüyorduk? Ve çift günde bayram olur muydu? Bayramdan önce kurban kesilir miydi?

*

Müslümanların birlikte bayram kutlamalarının önünde bir takım engeller var. Bunlardan bir kısmı meşru ve diğer kısmı da meşru değil. Müslümanların siyasi birliklerinin olmaması bayramı birlikte geçirmelerini mani oluyor. İkinci olarak, yine bazı yöntem sorunları var. Hilalin tespiti çıplak gözle mi olacak yoksa takvim de geçerli mi? Osmanlı’nın ünlü bilginlerinden Gelenbevi takvimin esas alınması gereğini savunanlardandır. Müslümanlar bu yöntemde hemfikir olurlarsa ortak bir takvim belirlemek mümkündür. İİÖ (İslam İşbirliği Örgütü) bu meseleyle ilgilenebilir ve ortak bir komite kurularak bağlayıcı veya en azından tavsiye kararı alınabilir. Önemli olan bir uzlaşma ortamına varabilmektir.

Elbette siyasi birlik ortak bayram ufkunu aydınlatabilir ve kolaylaştırabilir. Bu matlup olmakla birlikte tahkiki zamana bağlı bir husustur. Takvim değil de hilalin belirlenmesinde çıplak göz esas alınacaksa bu durumda siyasi birlik bile ortak bayrama ulaşmanın garantisi değildir. Zira Hazreti İbni Abbas (R.A.) Muaviye Bin Ebi Süfyan'ın iktidarı (R.A.) döneminde kölesi Kureyb’i Şam’a gönderir. Şam’da ramazan hilali cuma günü görülür ve Kureyb cuma günü oruç tutmaya başlar ve bilahare Medine’ye gelir. Hibru’l ümme olarak anılan meşhur müfessir İbni Abbas Kureyb’e ne zaman oruca başladıklarını sorar. O da cuma günü oruca başladıklarını söyler. İbni Abbas ise Medine’de cumartesi oruca başladıklarını söyler ve Şam’daki uygulamaya rağmen İbni Abbas Medine’yi ölçü olarak orucunu aynı minvalde sektirmeden sürdürür. (1) Konuyla ilgili hadis Muslim’in rivayetleri arasındadır.

*

Elbette devlet isterse hilalin doğuş yeri farklılıklarından birini dikkate alarak bayram günlerini fiksleyebilir ve tamim edebilir. Etmeyebilir de. Dolayısıyla bu meseleyi büyük bir sorun haline getirmemek gerekir. İçtihadi bir meseledir ve farklı günlerde oruç tutulması veya kurban kesilmesi kurbanın veya orucun sıhhatine halel getirmez. Bununla birlikte, hoş olmayan görüntüler de var. Irak gibi ülkelerde mezhep farklılığından dolayı (Şii-Sünni) farklı günlerde bayram yapılmakta ve bu da nahoş görüntülere neden olmaktadır.

Bu mesele Suudlu ulemadan merhum İbni Useymin’e de sorulmuş. İbni Useymin de Bediüzzaman gibi diri bir taraftar kitlesine haizdir. İhtilafu metali’nin (hilalin gözlenme ve tespit mekanları ve ufukları) ulema arasında ve beyninde geçerli bir durum olduğunu ifade ederek ülkelerin farklı hilal tespit mekanlarına bağlı olarak farklı günlerde bayram yapabileceklerini ifade etmektedir. (2) Ona göre namaz vakitleri coğrafyadan coğrafyaya nasıl değişiyorsa bayram veya oruç vakitleri de değişebilir ve bunda hiçbir mahzur yoktur. Dolayısıyla ortada bir sorun varsa bu evvelemirde zihni bir sorundur. Büyütmek ise daha büyük bir zihni hatta kalbi bir sorundur.

Bediüzzaman da sağlıklı bir yöntem belirlemiştir. Bu hususta da birlik adına daha fazla birliği dağıtıcı söz ve davranışlardan uzak durmuş ve müspet hareket etmiştir.

Talebesi Bayram Yüksel ağabey anlatıyor:

"Üstadımız Türkiye takvimine göre amel ederdi. Yeni yazı takvimden hatt-ı Kur'âniyeye çevirttirir, onu başucuna astırırdı. Şimdi olduğu gibi o zaman da Ramazan'da bazen bir gün evvel oruç tutanlar, bayram edenler olurdu. Üstadımıza söylerdik. O hiç ehemmiyet vermezdi."Hattâ birgün Tahirî Ağabey, 'Bugün Arabistan'da bayram' dediğinde Üstad, takvimi göstererek; 'Kardeşim ben Türkiye'ye göre amel ediyorum' diye cevap verdi. Bilâhare bir dersinde, 'Ben de öyle yaparsam, fitneye vesile olur' demişti."

Akıl için yol bir.

1-www.islamweb.net/fatwa/index.phppage=showfatwa&Option=FatwaId&Id=58562
2-//ar.islamway.com/fatwa/9841

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.