Dursun SİVRİ
Beklenti yönetimi
Hayatın kalitesi; insanın kendisiyle ve başkalarıyla yaptığı iletişimin kalitesi nispetindedir.
Hayatın kalitesi mutluluk ve huzur halidir.
Huzur halinin ıstılahtaki tarifi “sekinet hali.”
İç huzur, dinginlik, mesruriyet/sevinç, ruhi, kalbi memnuniyet hali de diyebiliriz.
Sekinet halindeki insan akıllı insandır. Ölçüsü şahsi ve vicdanidir.
Dışarıdan ölçülemez.
Her mutlu görünen mutlu olduğu anlamına gelmez. Kim bilir içinde ne fırtınalar esiyor.
“Aklı başında olan insan ne dünya umurundan kazandığına mesrur ne de kaybettiğine mahzun olmaz.” (Mesnevi-i Nuriye)
Ehli kalp varlıklı bir zata bir haber gelir. Sahibi olduğu varlığın bir kaza sonucu yerle bir olduğu haberi verilmiş. Hiç istifini bozmamış. Biraz sonra o afet haberinin asılsız olduğu anlaşılmış. Bu haberi aldığında da hiç istifini bozmamış. Tasavvuf camiasında bu dillerde darb-ı meseldir.
Olayın aslı olsun ya da olmasın temsil olarak aklı başında olan insanı tarif ediyor.
Tarihte, sahabe hayatında bundan daha büyük feragat ve fedâkarlık örnekleri çok…
Dünya malı olarak her şeye sahip olmakla hiçbir şeye sahip olmama hali eşit olan insan kemal sahibidir. “Sekinet” halini kazanabilmiştir.
Söylemesi ve yazması kolay da o hissiyatın kemaline erişmek o kadar kolay değil. Nefsimi yokladığımda fersah fersah o hallerden uzak olduğumu görüyor hissediyorum. Başarabilenlere aşk olsun derim. Başarmış olanlardan Allah ebediyen razı olsun. Onlar gibilerin sayesinde din-i mübin-i İslâm bu günlere gelmiş.
Huzur halini belirleyen hayattan beklentinin mahiyetidir.
Diğer bir deyimle, hedef ittihaz edilen şeyin mahiyeti nispetindedir.
Bu aynı zamanda insanın da kıymet/değer ölçüsüdür.
Ehli iman, Mü’min, Müslüman sıfatları ile muttasıf bir profili ele alalım:
İmanından şüphe yok. Fiilleri, davranışları da İslam’ın gerektirdikleri gibi.
Başka insanların da iman hakikatlerini bilmesini ve yaşmasını arzu ediyor.
Kendisi gibi düşünenlerin sayılarının çok olmasını istiyor.
İman ve Kur’an hizmetinde meşru dairede en müessir vasıtaları da kullanmak istiyor.
Daha fazla insan inansın, imanı kurtulsun, dünyevi ve uhrevi saadete muvaffak olsun.
Buraya kadar her şey normal, düşünce dokusu, davranış profili teorik olarak gayet güzel….
Peki hayatın pratikleri öyle mi?
İmtihan o kadar şiddetli ki… Bu düşünce dokusu arasına giren nefis ve şeytan o kadar aldatıcı yön levhaları koymuş ki kavşak noktalarına… Bazen sağdan yanaşıyor bazen soldan… Yanlış yola girildiği iş işten geçtikten sonra anlaşılabiliyor. Bazen de anlaşılamıyor…
Daha fazla insan bizimle beraber olsun ki, harice karşı daha güçlü görünelim.
Daha fazla maddi imkânlarımız olsun daha fazla insana ulaşalım daha büyük olalım.
Sonra bu gücümüzü karar vericilere de gösterelim. Karar mekanizmalarında etkin olunca kar topu gibi hem imkânlar hem de bizimle beraber insanlar artar.
-Eeeeee daha daha ne olsun?….
-Biz ne dersek o olsun…
-Emrin olur efendim. Biraz da suyundan da olsun!….
***
Sırf rızay-ı ilahi için yola çıkan, organize olan dini cemaatler zaman içinde bir kast sistemi teşekkül ettirip maksad dini olmaktan uzaklaşıp dünyevileşme, dünya metaı ve makamı için cedelleşme arenasında kendilerini buluyorlar…
Hep dışa açık. Dışarıya yönelik maksat ve hedefler. Büyümek ve büyüdükçe büyük oynamak… Bireysel masumane iyi niyetle başlayan beklentiler makro ölçekte dünyaya hükmetme hedeflerine dönüşebiliyor.
Organizasyonun karar mekanizmalarında yer alanların insanların imanlarını kurtulması, iman ve İslam dairesinde yaşaması, ahretini kazanması gibi mikro ölçekli işler gündemden çıkıyor unutuluyor.
Bu anlatılanlar iyi ki bizim ülkede olmuyor(!).
Teknik teknoloji gelişti. Uzayda bazı gezegenlerde böyle cemaatler varmış. Bu dünyada bu tür işler olmuyor efendim. İnanın(!)
İman ve Kur’an Hizmetinde ihlas ve istiğna esastır
İstiğna mesleği esastır biliyoruz ders aldığımız dini kaynaklarda.
“Milletimin imanını selamette görürsem cenneti de istemem. Cehennemin alevleri arasında yanmaya razıyım. Vücudum yanarken gönlüm gül gülistan olur” diyen… (Bediüzzaman Said Nursi)
Asla hediye kabul etmeyen…
Minnet altına girmeyen…
En büyük hileyi hilesizlikte bilen…
İmana hizmeti maddi ve mânevi terakkiyatına da alet etmeyen… Bir bilgeden ders alıyoruz aldığımızı iddia ediyoruz.
Peki vakıa öyle mi?...
Vicdanlar söylesin…
Siyaset kurumu ve şahıslardan sadece “Hürriyet zemini, din ve vicdan hürriyeti, temel hak ve hürriyetler ortamını ihzar, ekonomik ve sosyal taleplerin karşılanmasını” isterler.
Neyin nasıl yapıldığına bakarlar, kimin yaptığına takılmazlar.
Etnisiteye/ırka dayalı ve tabelaya bakmazlar… İşin ehline verilmediğine bakarlar…
Şartlı destek planı ve pazarlık yapmazlar.
Velhasıl insanın bireysel beklentisi uhrevi ve Rızay-ı ilahi ile belirlenir…
Siyasi ve ve sosyal beklentisi de hürriyet, güvenlikli, teşebbüs-ü şahsi ortamının teminine bakarlar.
Biz de öyle bakıyoruz.
“Zira hikmet-i hükümeti bilmiyoruz.” Onu ilgiller/bilgililer düşünsün diyor reyimizi veriyoruz. Zamanı gelince hesap sorarız diyoruz.
Hayata bakış ölçümüz hayatın önem ve önceliklerini doğru sıralamak biliyoruz.
En küçük dairede en büyük daimi kesintisiz vazife. En büyük dairede ara sıra iş düzerse vazife…
Öncelikleri doğru sıralamak sekinet ve huzur halini yakalama formülüdür.
Bir de “Kadere iman eden kederden emin olur” inanıyor ve itikat ediyoruz.
Bu vesile ile “Sekine” duasını da okunmasını tavsiye ediyoruz.
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.