Belge değil, kağıt parçası

Av. Mustafa Tuncel’in yazısı

Çeyrek asır önceki 28 Şubat karabasanı sanki küllerinden doğuyor.

Vesayetin inançlar üzerine kurduğu baskıcı maraz, bazı hafızalarda kalıcı hasar yapmışa benziyor.

Sapını bizden bildiğimiz kimi baltaların operasyon salvoları sivil yapılar üstünde dolaşıyor.

Tahkiksiz kirli bir bilgiyi, bizim “mahalleye” taşıma iştahı, acaba hangi saiklerden besleniyor?

Avukat Bekir Berk, (1926-1992) Din ve Vicdan Hürriyeti başta olmak üzere, insan hakları mücadelesinde yargı tarihimizin sembol ismidir.

İnançları tehdit olarak algılayan hukuk tanımaz devlet aklının açtığı bine yakın davayı, meslek hayatının on beş (1958-1973) yılına sığdırıp hepsinden beraat almak sadece ona nasip oldu.

Tekliflere rağmen fiili siyasete hiç iltifat etmedi. İnancı yüzünden takibe uğrayan, başta nur talebeleri olmak üzere, cemaat ve tarikat ayrımı yapmadan, yıllarca, kar-kış demeden hukuki yardım isteyen herkesin imdadına koştu. “Mazlumların avukatı” oldu.

Devletin istihbarat teşkilatının merkezinde, 1961’de CIA’ya ikinci bir masa açmış, o masadan maaş alarak yabancı emellerine maşalığına soyunmuş Milli Birlik Komitesi’nden birisine ait olduğu anlaşılan bir kağıt parçasında, Bekir Berk’in, “Milli Hizmet Başkanlığı”nda istihbarat elemanı olduğu iddia ediliyor.

Belge diye yayınlanan 1968 tarihli kağıt parçası üzerinde, hangi makamdan, kime ve hangi sayı numarası ile gönderildiğine ilişkin hiçbir resmi bilgi bulunmuyor. Bu haliyle “korsan” bir paçavraya benziyor. Zira, 06 Temmuz 1965 tarih ve 644 sayılı “Milli İstihbarat Teşkilat Kanununda ve hizmet şemasında, “Milli Hizmet Başkanlığı” adıyla bir birim yok. Bu gerçeğe, internetten herkes bir dakikada ulaşılabilir.

Temmuz 1965 tarihli kanunda bulunmayan bir Başkanlık adına, 1968’de sahte belge düzenlendiği çok açıktır. O tarihte, “zinde kuvvetler” diye bir kavram vardı. Onun zırhına girenlerin, devleti ve laikliği koruma adına, millet iradesini çiğneyerek her türlü hukuksuzluğu yapmaları normal sayılırdı. “Risale okumak” irticai suç görülüyordu. Suçlananların imdadına, genelde Av. Bekir Berk yetişiyordu. Vicdanlı, adalet duygusunu kaybetmemiş hakimlerden aldığı seri berat kararlarından, savaşı kaybettiğini düşünen zinde kuvvetler rahatsızdı. Bekir Berk’in istihbaratçı olduğu iddiası bir tarafa, Bekir Berk’in o tarihlerde istihbarat tarafından ne kadar yakından takip ve taciz edildiği çevresinde biliniyor. Hatta 1960 sonrası Adalet Bakanlarından Prof. Dr. A. Kemal Yörük, karanlık güçler tarafından takip edildiğini, dikkatli olması gerektiğini dostça ikaz etmişti.

İşte bu Bekir Berk, 12 Mart 1971 Muhtıra darbesinden sonra başka sanıklar için duruşmaya giderken, İzmir Sıkıyönetim Savcılığı tarafından Balıkesir’de yakalanarak hapse atıldı. Fetö lideri ile aynı davada nurculuk suçlamasıyla yargılandılar. Örgüt lideri kurtuluşunu, nurculuğu ret ve inkarda aradı. “Ben nurcu değilim” diyen beyanını mahkeme zaptına geçirdi. Fakat üç yıla mahkum olmaktan kurtulamadı. Bekir Berk ise, dört aylık mahkumiyetten sonra hapisten çıktı.

Belge diye kağıt parçasını tanzim eden istihbaratçıların katkı ve gayretleriyle tezgahlanan alçakça iftiralar ve gördüğü vefasızlıklar sebebiyle Bekir Berk Medine’ye gitti. İnandığı yolda hizmetine devam etti. On beş sene sonra ağır bir hastalıkla vatana dönünce, iftirasına uğradıkları ile “ben nurcu değilim” diyen dahil, herkes hastane kapısında helallik dilemek için kuyruğa girdiler.

Bekir Berk, Bediüzzaman’ın, büyük bir itimatla verdiği vekaletteki yetkileri, son nefesine kadar hakkıyla temsil etmesini bildi. İnançlarına ve ülkesine sadakati konusunda vicdanına ve tarihe veremeyeceği hiçbir hesabı yok. Son nefesine geldiğinde geride dünyalık hiçbir şey bırakmadı. Mirası, sadece nur risaleleri için aldığı bine yakın beraat kararlarıydı. Onlarla ahirete gitti.

Bekir Berk’e kağıt parçasına yazdıklarıyla iftira atan zat, önce, 1961’de Başbakan Menderes ve iki Bakan’ın idam kararının infazı için imza atmıştı. Sonra da, seçilmeden tabii senatör sıfatıyla girdiği Senato koltuğundan aldığı güçle Bekir Berk hakkındaki yazıyı düzenlediği anlaşılıyor. O kağıt parçası, bu darbeciye belki dünyalık bir ikbal sağladı. Fakat ölüm, onu da altı yıl önce çok sevdiği dünyadan alıp, ahirete yolcu etmiş. Böyle birisinin elinden çıkmış kağıt parçasını, “belge” diye servis edenler de aynı yere gidecekler. Şüphesiz onlar da niyetlerine göre orada hesap verecekler.

Kur’an ifadesiyle, “bir zerre iyilik ve kötülüğün karşılıksız kalmayacağı” o alemde, dileriz herkesin, hepimizin hesabı kolay olsun.

Rahmetli Bekir Berk’in hayatını savunmasına vakfettiği risalelerde, denir ki, “Dünya durmuyor, gidiyor. İnsan da beraber gidiyor… Sen de bir yolcusun… Bak başının yarısından fazlası beyaz kefene sarılmış. Vücudunda tavattun etmeye (yerleşmeye) niyet eden hastalıklar ölümün keşif kollarıdır. Ebedi ömrün önündedir… Ölüm sekeratı uyandırmadan evvel uyan.”

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
3 Yorum