Bir arayış denemesi

Arayışının demlenen hüznü ile yorgundu. Tebessümü eksik etmeyen bir sükuneti  yansıtsa da,iç  yapısında  yılların biriken tortuları ve acı veren sonuçları kendini ele veriyordu.

Tecrübelerinin bir kısmı onu kıskacına almıştı. O’nu daraltmıştı. Çünkü yaşananların bir kısmı başarısızlıkla sonuçlandığı için önünde duruyordu. Olumsuzlukların etkisi ve izleri devam ediyordu...

Çalışıyordu, bir işi vardı ama mutlu değildi. Beklentilerini karşılayamıyordu. Alternatif iş fırsatları peşindeydi. Bu noktada ise kararsızdı, hatta tedirgindi.

Acaba yine başarısız olur muyum? Sonuca gidebilir miyim? Kaynak ve destek problemim olur mu? gibi ardı sıra gelen sorulara cevap arıyordu.

Değiştirilmesi gereken huylarının farkındaydı. İradesizliğinin de. Duygu dünyasının aklına baskın karakteri, iradeli duruşunu engelliyordu. Bunu çözmek istiyordu en çok.

Akıl-duygu dengesinde ilerlemek  niyetindeydi. Bunu başarmanın altyapısına bilgi olarak sahip olsa da pratik çözümleri yeterli değildi.

Dini eğitimini tam almıştı. Konulara vakıftı. Uzman sayılırdı. Doğruların/yanlışların tasnifini biliyordu. Görünürde sağlam bir duruş ve mesafe ortaya koysa da, içindeki telaşı gün ışığına çıkarıp sorgulamaya eğilimliydi.  Anlaşılmayı ve desteklenmeyi bekliyordu.

Kendini nasıl müzakere edeceğini bilemiyordu. İç müzakere  talebini ve kendini sorgulama ihtiyacını nasıl planlayacağını ve dostane bir tutum içinde  rehberlik desteğinin  nasıl sağlayacağını bilemiyordu. Çünkü güven debisi düşük ve çalkantılı bir dönemin çocuğuydu, bu anlamda yaralıydı.

Temkin ve tedbir içinde kalmanın sınırları, yaşadıklarının ürkütücü baskıları ile içine kapanan ve güvensizlik üzerine iletişimi sürdüren bir ruh haline büründürmüştü.
Kalbinin sürüklediği her faaliyeti dengeleyecek aklını desteklemek istiyordu. Akıl ve kalp beraberliğine gayret ediyordu.

Bunu geç de olsa fark etmişti. Bir hayli geride bıraktığı zaman kaybı vardı. Telafi etmesi gereken bir eksiklik vardı. Bir an önce bunun kimyasını bulmalıydı. Akıl-kalp imtizacının fikri zeminini arıyordu.

Bunu başarması için bir yaklaşım ve metot peşindeydi.

Yılların insafsız tüketimi ve denemelerin zaman kaybı ile olgunlaşan düşünceler, O’nu ciddi bir referansa  çekmişti.

Daha ciddi okumalar yapması gerektiğine ve  köklü bir sorgulama ile düze çıkmasının lüzumuna inanıyordu.

Arayışının bu kırılma noktasında Risale-i Nur’a yönelmesini sağlayan bir süreç gelişmişti kendisinde. Yabancısı olmasa da,  diğer dini eserlere daha fazla aşina olduğu halde risale  karşısında yıllar yılı pasif kalmasının nedenlerini bile düşünmeden, kullandığı bütün yolların birbirine yakın ve yeni bir yola/kavşağa hazırlık sadedinde olduğunu idrak etmenin merakıyla yönelmişti Risaleye.

Aynı dini konuları tarz ve yaklaşım farkıyla sunmanın  yanı sıra  günümüze hitap eden temel çözümleri  O’na risaleyi ilginç kılmıştı.

Şimdi okuma aşamasındaydı. Konuları daha çok öğrenmek,kendi dünyasında sahiplenmek istiyordu.

“Risale adeta beni okuyor.” derken, risaleyi okurken okunduğunun farkındaydı.
Risaleyle yeterince tanışmamış milyonlarca insanın gizli merakının su yüzüne çıkan bir örneğiydi Fatih. Artık kendini fethetme aşamasındaydı.

Yüzündeki tebessüm, istikbaline gülen bir sükunetin provasıydı.
 
 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
3 Yorum