Abdulkadir MENEK
Bir gönül borcu (II)
Artık, dünyamızda yepyeni bir dönem başlıyordu. Bir tek sefer bu sohbetlere katılmak ile fıtratımıza uygun ve inşallah bizleri halasa kavuşturacak hakiki bir mecra bulmuştuk. Eve dönmüş ve hemen namaz kılmaya başlamıştım. Annem şaşırmıştı bendeki bu ani değişime. Sonra cumartesi günlerini iple çekmeye başlamıştım.
Zaman zaman kafamızda bazı soruları hazırlar ve bunları hocamıza sormak için hazırlıklar yapardık. Bazen de sohbete beraber gittiğimiz arkadaşlarla konuşur ve soracağımız soruları beraberce tespit ederdik. Çoğu zaman da, hiç sorularımızı sormadan, hazırladığımız soruların cevabını alırdık. Bu hal bizleri çok şaşırtır, muhabbet ve bağlılığımızı arttırırdı. Bu durumu, bu nurlu insana anlattığımızda, “işte bunlar Risale-i Nur’un kerametleridir” derdi.
Cizre’nin sıcağında ders arasında bizlere soğuk ve çok lezzetli şerbetler ikram ederdi. Bugün bile bu lezzetli şerbetlerin tadı hala damağımdadır desem, inanın mübalağa etmiş olmayacağım. Biliyorum, beraber sohbete gittiğimiz arkadaşlarımın da hepsi aynı düşüncededir. Zaman zaman bu muhteşem anları hatırlar ve Allah’a şükrederiz.
Yapmış olduğu bu cihan paha hizmet nedeniyle, çok büyük husumetlere ve saldırılara hedef olmuştu. Hakkında yalan ve iftira dolu sözler sarf ediliyor ve hedef haline getirilmek isteniyordu. Birkaç sefer de fiili saldırılara hedef olmuştu. Biz üzülüyorduk, fakat o bize teselli veriyordu. Biliyordu bu yol, çile dolu bir yoldur. Bu yola koyulanlar her şeyi göze almalıydı. O da tıpkı Üstad’ı gibi her şeyi göze alarak yürüyordu. Hiçbir zaman geriye dönme düşüncesi içine girmeden, hep ihlâsla yürüdü başı dik ve alnı ak olarak. Bir şehirde tek başına idi, yabancı idi, hiçbir akrabası da yoktu. Fakat, Allah’ın hıfzı ona yetiyordu.
Birçok olay yaşandı bu arada. Ders ve ibret verici olaylar. Bir seferinde aynı lojmanlarda oturan bir idareci tarafından tehdit edilmişti. “Gençleri zehirliyorsun, irticai düşünceler empoze ediyorsun, seni şikâyet edeceğim” demişti, bu şahıs. Bu tehdide beş para ehemmiyet vermemişti. Akşam müthiş bir yağmur yağmıştı, tabir caizse küçük bir tufan yaşanmıştı ilçemizde. Biraz çukurca bir bölgede bulunan lojmanlar su içinde kalmış ve iddia sahibi idareci, bu yüzden evine bile gidememişti o akşam.
Başka bir gün, yine aynı kişi ile tartışma yaşanmıştı. “Şimdi şikâyet edeceğim ve evine polisleri göndereceğim” demişti sinirli bir şekilde bu komşusu. Bu nur adam da, “ben şimdi eve gidiyorum ve bütün kitapları masanın üstüne koyacağım, bekleyeceğim” diye cevap vermişti. Bu şahıs evine gidince, rahatsızlanmış ve sabaha kadar böbrek sancısı çekmişti. Hatta ağrı kesici almak için bu nur adamın evine gelmişlerdi yakınları. Bağırma sesleri sabaha kadar tüm lojmanlardan duyulmuştu.
O, bu saldırı ve iftiraların hiçbirisine beş para bile ehemmiyet vermedi. Zerre kadar taviz vermeden ve geri çekilmeden nurlu hizmetlerine canını ortaya koyarak devam etti. Bu ihlâslı hizmetlerin neticesi olarak pırıl pırıl bir nurlu nesil ortaya çıktı. Adnanlar, Eminler, Servetler, Muhyeddinler, Selmanlar, Saidler, Azizler, Ahmetler, Mehmetler, Sabihler, Hüsameddinler, Selimler, Veysiler, Abdullahlar, İhsanlar, Tahsinler, Nesimler, Süleymanlar ve daha onlarca kahraman, bu nurlu hizmetin ihlâsla açan semereleri oldular. Onlar da aynen Üstad’ları ve öğretmenleri gibi, ihlâsla ve cesaretle nurun bayrağını dalgalandırmaya devam ettiler. Hiçbir tehdide beş para bile ehemmiyet vermediler. Var güçleri ile iman ve Kur’an hakikatlerini muhtaç kardeşlerine ulaştırmak için gece gündüz çalıştılar. Bir büyük ve nurlu davanın mutlu ve bahtiyar birer mensubu olma şerefini kazandılar. www.abdulkadiruzeyiroglu.net
(Devam edecek)
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.