Esra GERGİNCİ
Bir kalbe damlayanlar
Kalp. Sol yanımızın hükümdarı… Zahirine bakana bir avuç et parçası, birkaç damla kan; batınında neler gizler an be an. Bazen en gizli duygular ona olur mülhem, en derinine kurulur ilham; bazen sesi kısılır bir söz söyleyemez. Bazen ummanları sığdırır bir damlaya, bazen nehirleri kurutur bir yudum suda. Bir bakarsın bulut olmuş gökleri seyran eder, bir bakarsın bin kat yerde kendini giryan eder. Yunus’a özenir bazen: “Hak bir gönül verdi bana/ Ha demeden hayran olur…”
Evet, Hak bir gönül verdi bize. Bu gönlü yüceltmek de var, değersiz bir et parçası kılmak da… Gönül denen yeri bir mabede de dönüştürebiliriz, bir harabeye de… Bize emanet edildiğinde süt gibi temiz, altın gibi değerli olan kalbi kirletmek emanetin sahibine hıyanet değil midir? O ki ‘yere ve göğe sığmaz da mümin kulunun kalbine sığar.’ Öyle ise kalp kıbledir, kalp mabettir, kalp nazargah-ı ilahidir.
Esasında kalp, bir yumruk et parçasına verilmiş bir isim iken ‘gönül’ kelimesiyle bambaşka bir boyuta ulaşır. Kalp somut ve belli bir şekle sahipken gönül soyut ve sonsuzdur. Yüceler Yücesini kalbe sığdıran bu manevi sonsuzluktur.
Gönül, benliğimize emanet edilmiş en kıymetli varlığımız, aşk da bu hazinenin en nadide mücevheridir. Gönül bir sırça saray ise aşk da bu sarayın biricik sultanıdır. Çünkü aşk, Sevgili’nin kâinatı var etme sebebi; ezel günü bizlere sunup da mest ü hayran ettiği şaraptır.
Aşk, âşık ve maşuk Ondandır. Dünyadaki bütün sevmeler aslında Onadır. Çünkü Allah bilinmek istemiş ve dünyayı yaratmıştır. Yani ki Onun sıfatlarını, halk ettiği her bir zerrede seyreylemek mümkündür. Öyle ise bir çiçeğe, bir bebeğe duyulan muhabbet aslında onu yoktan var edeni sevmek, tanımak, bilmektir. Ancak bu sevgi elbette ki sadece aşkın basamaklarından biridir. Daha ötesinde hakiki aşk vardır ki Leyla’dan Mevla’ya ulaşmak olarak tabir olunur. Bütün bu merhaleler gönülde yaşanır. İnsan bu dünyaya sevmek, gerçek sevgiliyi bilmek için gönderilmiştir. Yunus Emre yüzyıllar öncesinde, geçerliliğini her zaman koruyacak ve sevgiyi taşıyan her kalbe hitap edecek şu cümlelerle şiirini örmüştür: “ Ben gelmedim davi için/ Benim işim sevi için/ Dostun evi gönüllerdir/ Gönüller yapmaya geldim.” Gönül yapmak sevgi ile aşk ile mümkündür. Bu dahi mutluluğu artırır. Çünkü kalp yaratılış gayesine uygun biçimde yönlendirilirse huzura erer.
Bir de bunun zıddı vardır ki “gönül yıkmak” olarak deyimleşmiş ve neticesini Yunus şöyle nazma çekmiştir: “Bir kez gönül yıktın ise/ Bu kıldığın namaz değil.” Gönül bir ibadetgâhtır. Dualar Sevgiliye oradan ulaşır. Ve o sevgilinin tahtı da yine gönüldür. Bu sebepledir ki gönül yıkmak kişiyi ziyana sürükler. Ve yine bu sebepledir ki gönül yıkan kişinin gönlü daralır, gün geçtikçe kararır. Tekrar Yunus’a kulak verelim: “ Gönül Çalabın tahtı/ Çalap gönüle baktı/ İki cihan bedbahtı/ Kim gönül yıkar ise.”
Gönül bir aynaya benzer. Nasıl ki ayna silinip temizlenmez, bakımı yapılmazsa paslanıp kararır, kalp de sevgi iksiriyle yıkanmazsa zamanla kirlenir ve kararır. Elbette böyle bir kalp ilahi nurun tecellilerinden mahrum kalır. Böyle bir kalple dünyada saadet kapısı aralanamayacağı gibi âlem-i ervahta da rahata erişilemez. İki cihanda da huzur bulmak için selim bir kalp ile Onun huzuruna çıkılmalı. Yani hakiki sevgiliyle birliktelik her an idrak edilebilinmelidir. Aslında her atışında Onu hatırlatan ve Onu zikreden kalbi binlerce parçaya ayırıp, her bir parçaya bir put oturtup, kalbin hususi dengesini bozmak büyük bir afettir. İşte Ruhi’den bir beyit: “Sanma ey hace ki senden zer ü sim isterler/ ‘Yevme la yenfau’da kalb-i selim isterler.” Bu beyit bize Şuara suresinin 88-89. ayetlerini hatırlatır ki; “Yevme la yenfau malun vela benun/ illa men eta’llahe bi kalbin selim” buyurulmaktadır. Mealen “O gün (kıyamet günü) mal da fayda vermez, evlatlar da; ancak sağlam bir kalp ile Allah’ın huzuruna gelenler müstesna” demek olur.
Demek ki mal, şöhret, evlat yahut kalbimizi oyalayan diğer bütün dünyalıklarla değil, ancak temiz bir kalple huzura ulaşabilenler felaha erebileceklerdir. Bu yüzden kişioğlu elinde bulunan tüm bu nimetlerin aslında bir emanet olduğunun bilincinde olmalı, bütün mülklerin aslında tek bir Malik’inin olduğunu anlayarak tıpkı toprak gibi tevazu libasına bürünmelidir. Nasıl ki toprak yerdedir, tek renktir ama türlü nebatat onun göğsünden başını semaya uzatırsa, insan da kalbini alçakta tutmayı bilmeli, böylelikle gönlünden iyilik ve güzellik ıtırları saçabilmelidir. Çünkü Rahman, böyle bir kalbi sever ve ancak böyle bir kalbi mükâfatlandırır. Bakınız Hatayi ne güzel dillendirmiş: ” Hatayi hal çağında/ Hak gönül alçağında/ Bin bir Kâbe yapmaktır/ Bir gönül al çağında.” Gönül almayı Kâbe yapmaya benzeten Hatayi’nin bu dörtlüğüne benzer bir dörtlükle Yunus bize sesleniyor: “Yunus Emre der hoca/ Gerekse var bin hacca/ Hepsinden iyice/ Bir gönüle girmektir.” Kalbe verilen değeri anlamamıza vesile olan bu dörtlüklerde gönlün manevi bir Kâbe olarak inşa edildiğini görüyoruz. Hatta bir gönüle girmeyi bin bir Kâbe yapmak, bin defa hacca gitmek gibi kutsiyeti tartışılmaz eylemlerden daha evla olarak tabir etmişlerdir. Kâbe Hz. İbrahim tarafından yapılan mübarek bir binadır fakat gönül Allah’ın nazar ettiği bir yerdir. Hatayi ve Yunus gibi gönül erlerini bu şekilde konuşturan bu hakikat olsa gerektir.
Kalp, yürek yahut gönül… Adını ne koyduğumuzdan çok batınında ne gizlediğimiz nelere yer verdiğimiz önemli. Çünkü insanın kalbinde taşıdıkları hayatına yön verir. İnsan kalbindekiyle çiçekler açtırıp, tebessümler dağıtıp, ağıyı bal da edebilir; zehirli dikenlere takılıp en diplere de düşebilir. Kalpteki niyet yüze de öze de yansır. Bu sebeple kalbimizdeki ayrık otlarını her daim temizlemeli, gönlümüzü gülistan eylemeliyiz. Çünkü insana şah damarından yakın olan Allah elbette kalplerden geçenlerden de haberdardır. Nitekim Kur’an-ı Kerim’de “Hiç şüphe yok ki Rabbin onların kalplerinin gizlediklerini de açığa vurduklarını da bilir. (Neml/74)” buyurulmuştur.
Gönül ki engelleri aşan, gönül ki şaşırmış aklın vefalı yoldaşı… Gönül ki bizleri Sevgiliye yaklaştıran… Ey Sevgili! Gönlümüzü genişlet. Kalplerimizi mühürlenmekten, kararmaktan, katılaşmaktan koru. Ya Mukallibel Kulub kalplerimizi Sana çevir.
Son olarak, Gönüller Sahibi’nin habibi dilinden bir duaya gönülden âmin diyelim: “Allah’ım Senden dinde sebat isterim. Doğru söyleyen bir dil ve kalbiselim dilerim.”
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.