Bize kahraman lâzım

Bilinen bir vakıadır.
Bilinen ve yaşanan…
Bakınız, dinleyiniz, araştırınız, sorunuz… ya da bizzat siz anlatınız.
Risale-i Nur’ları herkes aynı yoldan, aynı şekilde mi tanımıştır diye.

Kimi amirinden, kimi büyüğünden, kimi komşusundan, kimi eline geçen bir kitaptan,
kimi öğrencisinden, kimi ummadığı bir yerde  ve zamanda, umulmadık bir şekilde.
Sadece bu günden bahsetmiyorum.
Bediüzzaman adının ilk duyulduğu günü, dünü ve bu günü dile getiriyorum.
Belki ümmi  idiler, belki bir meslekleri yoktu… Belki isimlerinin önünde titrleri de yoktu. Herhangi bir makamın sahibi, ya da bir koltuğun oturanı da değildiler…
Çaycıydılar… Postacı… Şoför… Memur… Tarladaki köylü… Evinde sade bir ev hanımı… Belki öğrenci… Belki memur… Avukat ya da doktor…

Bazısı hapishanelerde duydu, tanıdı… Bazıları Bediüzzaman’ın tecrid edildiği evi merak edip,ziyaret etti.
Neticede bu dava,bu hizmet onların omuzlarında taşındı bugünlere…
Dünya, Nur’ları onlarla tanıdı.

‘Risale-i Nur mesaili ilimle,fikirle,niyetle ve kasti bir ihtiyarla değil,ekseriyet-i mutlaka ile sünûhat,zuhurât,ihtarât ile oluyor.’ (K.L.sh.1633)

Hizmet; Nur ve iman davasının ilanı,izharı için hâl lisanı,kâl lisanı kadar önemli ve lüzumludur. Anlatım, akademik çalışmalar, bol ünvanlı isimler, ya da edebi ifadeler ile Bediüzzaman’ı anlatmak,iman hakikatlerini  dillendirmek elbette mümkün ve lâzım..lâkin en kıymetli yol,en baştaki yol mudur? İlk sırayı almalı mıdır?
‘Bu zaman ehl-i hakikat için,şahsiyet ve enaniyet zamanı değil. Zaman cemaat zamanıdır;cemaatten çıkan bir şahs-ı manevi hükmeder ve dayanabilir.’(K.L.sh.106)

Kendini cemaatin üstünde ya da dışında gören,neye nasıl hükmedebilir?
Lisani nakille, akademisyen ünvanımızla bu hakikatleri anlatmak hizmetin sac ayağından biri olarak görülebilir. Buna bir itiraz olamaz.
Eksikliğini duyduğumuz şey başka sanırım.
Bize Isparta kahramanları lâzım.

‘Isparta kahramanlarının gösterdikleri harikalara ve cihanpesendane hidemat-ı Nuriyenin esası,harika sadakatleri ve fevkalade metanetleridir.’ (K.L.sh 106)

Evet bize Isparta kahramanlarının gösterdiği mertlik,yüreklilik,sadakat ve cesaret lazım.
Hani makamlarımız,şanlarımız,kimliklerimiz ayaklar altına alınacaktı. İsminin önünde bir titri olmayınca sözler  dinlenmez,anlatılanları değersiz olabilir mi?
‘Bizim mesleğimizde benlik,enaniyet,şan-u şeref perdesi altında makam sahibi olmaktan,öldürücü zehir gibi ondan kaçıyoruz.Onu ihsas eden hâlâttan şiddetle içtinab ediyoruz’
Dikkat buyurun: ’Perdesi altında’… Yani değilmiş gibi mahviyet içindeymiş gibi… Güya tevazu varmış gibi…
Ve ‘Onu ihsas eden’…Onu hatırlatan…dolaylı ve direkt hatırlatan…
‘Halis bir hadim’ olursa tamamdır diyebilmek…
‘Manevi makamlar’ bile…’neşrettiği hakikatler dahi tereddütlerle revacı zedelenir’(Tarihçe-i Hayat sh.747)

‘Sipere kuvvet ve imdat göndermek’ (K.L.sh 111) sadece bir grup,bir meslek,bir kesimle olmaz. Oldurulmaya çalışılırsa eksik olur. Kahraman,vefâdar ve şefkâtkârlar  bu yardımda unutulmamalı,manevi kazançlarda hissedarlar çoğaltılmalıdır.

Evet nur fabrikasının nelere ihtiyacı olduğunu sıralamaya gerek var mı?
En komplike makinanın küçücük bir vidası eksik olsun bakalım,görün bakın hizmet verebilir mi?...
Manevi  fetihler,kazançlar için vidalara da ihtiyaç var,vanalara da…
Barla’daki vefâdar,sıddıklara selam eden Üstadım’ın selamını alan bugünün sıddıkları ve vefadarları zaten temsil ettikleri sadakati ve vefayı,her hal ve şart altında,kahramanca, devam ettiriyorlar.
Kovulsalar da…yok sayılsalar da…isimlerinin önünde ünvanları olmasa da…bilmem nerenin yönetim kurulu üyesi olmasalar da…milyon dolarlık evlerde oturmasalar da…dünyevi makamların koltuklarını işgal etmeseler de…yaşlanıp bir köşede unutulsalar da…

Onların hal lisanı halâ Risale-i Nur’u anlatıyor…Onlar halâ Bediüzzaman’ın Isparta kahramanları  ruhuyla bağlılar Üstad’larına…
Panellerde,konferanslarda, sunum ve tebliğlerde, röportajlarda, plaket törenlerinde, kitap ve dergilerde isimleri olmasa da onlar görevlerini layıkıyla yerine getirmekteler.

Medreselerde, ortaya konan  bulgur aşına edeble, sevgiyle, fedakârlıkla uzanmayı, evdeki baklava böreğe tercih eden ruh lâzım.
Pilavın tepesindeki et parçasını bir birlerinin önüne iten,’kardeşinin nefsini kendi nefsine tercih eden’ gönül  lâzım.
Herkes akademisyen,yazar,koltuk ve makam sahibi olabilir. Bundan çok ne var?
Bunları Kur’an  davasına hizmetkâr edenlere ihtiyacımız var.
Bize ‘Isparta kahramanları’ lâzım…
Hizmeti  aile,akraba,kanka ,kariyere katkı veya siyasi düşünceye malzeme  şirketine çevirmenin altında yatan niyeti elbette bilemeyiz. Ama dışarıdan bakıldığında,düşünceleri bulandırıyorsa …dikkat…
Hani omuzdaki akrep misali…
Biz hatırlatalım da…

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
5 Yorum