Nuran Kızmaz
Bize ne oldu?
İnsanın asıl gayesi nedir? Diye soruldu bir muhabbet ortamında. İnsanın bu dünyadaki asıl maksadı, gayat’ül gayesi nedir diye sordum kendime.
Cevap netti, her ruh, huzur ve mutluluğun peşindedir. Fıtrat birdir ve iktiza ettiği de elbette bir olacaktır. Ruha safa gönle şifa arayan her insan bunu ancak erdem ve Tevhit de bulabilir.
Buna eriştikten sonra insana tek gaye kalır; ötelere ulaşmak, ötelerden bir şey kapmak ve belki de öteleşmek.
Bunu bize İslamiyet’in sağladığı bir gerçektir. Bütün hak dinlerde olduğu gibi, Tevhit
ve erdem üzerine kurulmuş bir muhabbet dini…
Çevreme baktığımda bu gayeden oldukça uzaklaştığımızı görüyorum. Tevhit dininde
yekvücut olmamız gerekirken bize ne olmuştu da İslam adına birbirimizi ötekileştiriyorduk. Küçük meselelerle devasa İslam ümmetini kategorize ediyorduk.
Geçmişe, İslam dünyasına baktığımızda, Peygamber Efendimizden bu yana, hilafet ve
sonrasında Ümmet, kucağını bütün insanlığa açmıştır.adeta geniş bir ve rengarenk bir yelpaze gibidir. Bu geniş yelpazede yer almak için aranan şart sadece insan olmaktır. Uygulanan şeriat “yapan bilir, bilen konuşur” mesabesinde insanlığadır, fıtratadır. Ve insanlığın yapabileceği bütün hukuksal sistemlerin üstünde bir sistemdir.
Çoğu tebaa hükümdarından şikâyet ederek medet istemiş İslam’ın sancağından ve yer
almıştır hilalin altında… Son olarak hilafetin elinde bulunduğu Osmanlı da istimalet(gönül
çekme) politikasıyla Müslüman olmayan ahaliyi can ve mal güvenliğini sağlayarak dinlerinde serbestçe yaşamalarını sağlamıştır. Alınan topraklar vatan telakki edilmiş, kendi dinlerinin hükümdarlarından selamet bulamayan halk, huzur ve sulh üzere yaşamıştır. Velev ki ucunda dahi olsa hilalin bir parçasıdırlar artık.
Şimdi ne oluyordu da ehl-i kitabı ehl-i sünnet dışındakileri ve hatta ehl-i sünneti
atomize ediyorduk. Aramıza yıkılmaz tabular koyup birbirimize sırt çeviriyorduk?
Ümmet değil miydi bizi biz kılan? Her namazda bütün ümmetle birlikte “yaratılanı
sev, Yaratanda ötürü” sedasıyla “ İyyakena’budu ve iyya kenestain”(yalnız sana kulluk ederiz ve yalnız senden yardım isteriz) diyen biz değil miydik?
Amaç hakikatleri aramak ve ulaşmakken uğraştığımız bu meseleleri neresinden tutup
da İslam’a vereceğiz. Ortak noktalarımız binlerken ve dinimiz “müzminler ancak kardeştir” diye emrederken, ufak ayrılıklarla uğraşmak ne diye? Bir de bunu İslam adına yapıyoruz demek kraldan kralcı olmaktır.
Herkes bir şahsı manevinin uzuvları gibi aynı vücuda hizmet etmektedir. Bize
birbirimize engel değil yardımcı olmak düşer. Herkes o müthiş hakikatlerin bir yerinden
tutabilmenin tatlı çabasındadır. Bizim de işimize odaklanıp bunu gerçekleştirmemiz gerekir.
Unutmayalım ki doğru yolda dahi olsak, durmaya devam ettiğimiz sürece bir sel bizi
alıp götürecektir. Doğru yolda olmak ümidiyle…
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.