Ahmet AY
Bize yeni bir Esma Sözlüğü gerek
"Rahmân, çocuk edindi, dediler. O, böyle şeylerden uzaktır, yücedir."
(Enbiya sûresi, 21.)
Hep dikkatimi çekmiştir. Enbiya sûresinde 'Rahman evlat edindi' diyenlere cevap verilirken Allah'ın Subhaniyet'i hatırlatılır. Yani; bir isimle/isimde şaşıranlara diğer bir isim anımsatılır. Meallendirmeye çalışanlar o ifadeyi bir nebze şerhederler. Tıpkı yukarıda alıntıladığım gibi. Yani Allah sadece Rahman değildir. Rahman ve Subhandır. Rahman'a bu kusuru yakıştırdınız, ama unuttunuz, Subhaniyet'iyle bundan münezzehtir O. Eğer o ismin manasını da hatırda tutsaydınız dengeyi bulurdunuz.
Özellikle Kur'an'da geçen fezlekeler üzerinden, mürşidimin, Esmaü'l-Hüsna hakkında şöyle bir tefekkür geliştirdiğini düşünüyorum: Cenab-ı Hakkın, güzel isimlerini yalnız veya teker teker anmaktansa, çoğunlukla ikili terkipler şeklinde vahyetmeyi tercih etmesinin 'isimlerin beraber okunması' veya 'biri anılırken ötekinin unutulmaması' anlamında bir mesaj içerdiğini düşünmüş olmalı. Evet, böyle düşünmüş ve böylesi bir hikmetin ardına düşmüş olmalı ki, bu tefekkürünün meyvesi olarak bir yerde diyor: "Belki, herbir ismin cilvesinden sair esmâya intikal etmezse zarar eder. Meselâ, Kadîr ve Hâlık isminin eserini görse, Alîm ismini görmezse, gaflet ve tabiat dalâletine düşebilir."
Bunu Sözler'de diyor. Daha önce telif ettiği Mesnevî-i Nuriye'de ise şöyle diyor: "Kezâlik, esmâ-i İlâhiyeden bir hüceyreye veya bir mikroba tecellî eden bir isim, kâinatı ihata eden isim ile müttehiddir. Çünkü müsemmâları birdir. Meselâ: Bütün kâinata taalluk ve tecellî eden Alîm ismiyle bir zerreye taallûk eden Hâlık ismi, müsemmâda müttehiddirler."
Daha başka metinlerinde de bu geçişgenliğin derslerini görüyoruz. Mesela diyor ki: "Ezel ve Ebed Sultanı olan Rabbü'l-Âlemîn için, rububiyetinin mertebelerinde ayrı ayrı, fakat birbirine bakar şe'n ve namları vardır. Ve ulûhiyetinin dairelerinde başka başka, fakat birbiri içinde görünür isim ve alâmetleri vardır. Ve haşmetli icraatında ayrı ayrı, fakat birbirine benzer tecellî ve cilveleri vardır. Ve kudretinin tasarrufâtında başka başka, fakat birbirini ihsas eder ünvanları vardır. Ve sıfatlarının tecelliyâtında başka başka, fakat birbirini gösterir mukaddes zuhuratı vardır. Ve ef'âlinin cilvelerinde çeşit çeşit, fakat birbirini ikmâl eder tasarrufâtı vardır. Ve rengârenk san'atında ve masnûatında çeşit çeşit, fakat birbirini temâşâ eder haşmetli rububiyeti vardır."
Ve yine diyor ki: "Birden, Rahmân ismi Rezzâk burcunda (yani mânâsında) bir şems-i tâbân gibi tulû etti, o âlemi baştan başa rahmet ziyasıyla yaldızladı."
Risale-i Nur'u bu gözle şöyle bir karıştırsanız, bahsettiğim şeye birçok örnek siz de bulabilir, gösterebilirsiniz. Asıl dikkat çekmek istediğim ise şu: Ben, Risale-i Nur okuyana kadar, Kur'an'daki bu isim birlikteliklerine dikkat etmemiştim. Okumuştum, evet, ama bu birliktelikte bir hikmet olabileceğini düşünmemiştim. Esma-i Hüsna'ya dair okuduğum bütün tanımlar da Batılı ve bâtılî aklın parçalayıcılığına sahip olduğundan (nihayetinde hepsi bu asrın çocukları tarafından yazılmıştı) bana bu temayülü/farkındalığı vermemişti. Onları tek tek düşünüyordum. Tek tek tefekkür ediyordum. Birlikteliklerinden görünen büyük resme dikkat edemiyordum. Tanımlar arasında bir ahenk ve bütünden gelen bir denge aramıyordum.
Yani modern zamanların 'tanım adacıklarıyla' ders almıştım isimlerin her birini. (Beyninde şirk olanın tanımlayıcılığı da parçalıyor.) Tanımlarını da teker teker bu tanım adacıklarıyla hafızama kazımıştım. Tanım adacıklarıyla kastettiğim ise Kon-Tiki kitabında Thor Heyerdahl'ın dikkatimi çektiği birşey. O, bunu, bilimin branşlaşması hakkında kullanıyor. Her alan uzmanlaşmasının diğer alanlara körleşmeyi ve parçaya konsantre oluşun bütünden kopmayı netice verdiğini belirtiyor:
"Uzmanlara saygı duymayı, ama onların yeterlilikleri konusunda uyanık olmayı küçük yaşta öğrenmiştim. Bir insan bir alanda kendisini ne kadar geliştirirse başka alanlarda o kadar bilgisiz demekti. Günümüzde bilim öylesine uzmanlaşmış durumda ki, araştırmacıların konularında derinleşmelerinin bedeli genelde alanın bütününü göremez duruma gelmeleriyle ödeniyor. Bu nedenle uzmanların akılalmaz bilgisizlikler göstermeleri, ortak kuramlar arasında büyük boşluklar oluşması, ama hiç kimsenin onların uzmanlıklarını sorgulayamaması gibi bir durum çıkıyor ortaya."
Bence şirk de isimler/tanımlar arasındaki bu kopukluktan ve bütünü görmezlikten besleniyor. Allah'ın isimlerine dair okuduğunuz tanımlara tekrar bakın. Bu tanımlar aynı Zatın isimlerinden bahsettiklerini ne kadar hissettiriyorlar? Bir ismin tanımını/tarifini öğrendiğiniz zaman, diğer isim ondan kopuk, yabancınız bir adacık olarak mı kalıyor? Yoksa tanımdan tanıma geçiş yapabilecek kapıları açık bulabiliyor musunuz? İsimleri nasıl öğreniyorsunuz?
Kendi adıma konuşayım: Risale okumalarımdan önce böyle bir 'bağlayıcı tanımlayıcıya' rastlamadım. İhtiyacım olabileceğini dahi düşünmedim. Eğer bir ezbercilikten söz edeceksek ve eleştireceksek, evet, Esma-i Hüsna'yı bu şekilde ezberlemek tam bir ezbercilikti. Başaramadım da zaten. Çünkü 99 ayrı şeyi ezberliyordum. 'Birbirine bakan şen ve namları olan' 99 şeyi değil. Ayrı sarayın 99 kapısını değil.
Aynı Zat'ın isimleri gibi öğrenmiyordum onları. 99 farklı şeyi sorulunca cevap vermek için hafızamdan kopya çekiyordum. Hiçbir isim başka bir ismin burcunda/manasında yüzüme bakmıyordu. Tefekkür koridorlarının bütün yan kapıları kilitliydi. Bir yerden ötekine geçilmiyordu. Bunu görüyordum. Daralmaya daralıyordum. Fakat birini bilip diğerine geçiş yolu bulamamanın zararını anlayamıyordum. Birinin diğerini nasıl gösterdiğini sezemiyordum.
Şimdi bu pencereden bakınca Nur talebelerinin üzerinde bir vazife daha olduğunu düşünmekteyim. Bir Esma Sözlüğü ama Bediüzzaman'ın ders verdiği gibi isimden isime baktırır bir sözlük. Birinden diğeri geçişi öğreten bir sözlük. "İşte, Sâni-i Zülcelâl, bütün masnuatını öyle bir tarzda yapmış ki, ekserisi, hususan zîhayat kısmı, çok esmâ-i İlâhiyeyi okutturur. Güya herbir masnuuna ayrı ayrı, birbiri üstünde yirmi gömlek giydirmiş, yirmi perdeye sarmış; her gömlekte, her perdede ayrı ayrı esmasını yazmış."
Biz böyle bir sözlüğü de çalışmalıyız. Esma'dan her birisini bir adacık, bütünden kopuk bir tanım parçası olarak değil, onlardan birbirine geçiş tefekkürünü de ders verecek şekilde, bazıları talim edecek bir üslûpla bir sözlük hazırlamalıyız. Risale-i Nur bize bunu da talim ettiriyor.
Allah'ın Kur'an'da böyle bir 'isimler birlikteliği' kullanması, Bediüzzaman'ın o birliktelikten isimler arası geçişin sağlıklı bir Esma tefekkürü için şart olduğunu öğrenmesi/öğretmesi bir işaret taşı ve bir dest-i teşvik olmalı. Ben şimdi bir ismi diğer isimlere bakar şekilde açıklayan bir sözlük hayal ediyorum. Gün gelir bir nur talebesi yapar inşaallah. Ben hayalimi yazıyorum. O hakikatini yazar. Duamı bir yazı olarak buraya bıraktım.
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.