Risale Haber-Haber Merkezi

Mehmet Şevket Eygi, herkesin farklı tarikat ve cemaat mensubu olabileceğini ancak meşreb, hizip, fırka, cemaat propagandası ve militanlığının yapılmaması gerektiğini söyledi.

Milli Gazete'deki "Müslümanın Temel Kimliği" başlıklı yazısında Eygi, şöyle yazdı:

Bir Müslümana: Ehl-i Kur’an, Sünnet, Cemaat olun, öteki meşrebiniz birinci derecede önemli değildir ve kardeşliğimize gölge düşürmez.

Şu veya bu, herhangi bir tasavvuf tarikatine mensup olabilirsiniz, bunu tabiî karşılarım ve ayırımcılık yapmam.

Bir şartla: İtikadınız sahih=doğru olacak ve Şeriata bağlı olacaksınız.

İster Nurcu olun, ister Nakşî veya Kadirî… Hoş geldiniz sefalar getirdiniz.

Ehl-i Sünnet dairesi içinde bulunmak şartıyla ne olursanız olun… Lakin meşreb, hizip, fırka, cemaat propagandası, holiganlığın, militanlığı, aşırı taraftarlığı yapmayınız.

Tasavvuf aleyhtarı olmanız, iman kardeşliğimize gölge düşürmez. Bir şartla: Sûfi mü’minleri şirk ve küfürle suçlamayınız. Böyle yaparsanız siz küfre düşersiniz.

Meşrebinizi, cemaat ve tarikatınızı İslam’ın üzerinde tutarsanız yahut İslam ile özdeşleştirirseniz, sizin için, sizin adınıza çok üzülürüm. Çünkü İslam’daki çeşitliliği, kardeşliği anlamamış olduğunuz meydana çıkar.

Herkesi Nurcu, Nakşî, bizim cemaatten yapmak hayalleri hamdır, gerçek dışıdır. İkinci derecedeki alt kimlikler bir nasip ve kısmet meselesidir.

Esas olan şudur: Ezan okununca her gruba, meşrebe, fırkaya, cemaate, tarikata mensup olan mü’minler camiye gelirler, ehliyetli muhlis muttaqi imamın ardında saf tutarlar ve Rahmana ibadet ederler. Mesele budur.

Sakın sakın sakın!.. Ehl-i Tevhid ve Ehl-i Kıble mü’minleri, Müslümanları bizden olanlar, bizden olmayanlar diye ikiye ayırmayın, ötekileştirmeyin.

Onların hepsi bizdendir.

Müslümanın en üstünü kimdir?.. Cevabını Kur’an veriyor: Allah katında en kerim olan Müslüman en takvalı olandır mealinde ayet var.

Âlim cahilden üstündür.

Ahlakı yüksek olan, ahlakında zafiyet bulunandan üstündür.

Kim Kur’anın emirlerine, yasaklarına, öğütlerine göre yaşıyorsa o üstündür.

Peygamberimizi (Salat ve selam olsun ona) daha fazla seven, onun yolundan giden, Sünnetine uyan üstündür.

İnsanlara yararlı olan üstündür.

Dünya hizmet ve vazifelerini yapar olduğu halde âhirete dönük olan üstündür.

Gıybet etmeyen, yalan söylemeyen; edenden söyleyenden üstündür.

Mü’min kardeşlerini seven, sevmeyenden üstündür.

Bizim tarikat, bizim cemaat mutlak olarak üstündür edebiyatını bırakalım.

Mü’minler arasındaki soğukluğu, rekabeti bir kenara koyalım ve hayırlı işlerde müsabaka edelim (yarışalım).

Geçenlerde bir Mevlevî gördüm. Ehl-i Sünnet itikadına sahipmiş, beş vakit namaz katılıyormuş, ahlakı düzgünmüş… Ne güzel ne güzel ne güzel… Haftada bir gün, yazları akşam, kışları yatsı namazını kıldıktan sonra âyine katılıyor, sema ediyormuş. Hiç karşı çıkmam, itiraz etmem. Hoş geldi, sefalar getirdi. Para karşılığında sema ederse, karı erkek karışık dönerse, o zaman kaşlarımı çatarım ama namaz kılması şartıyla yine de kardeşlik bağlarını kopartmam.

Biri beni tenkit etse, bu tenkidi haklı veya haksız olsa, onu kardeşler listesinden silmem.

Evet, birinci kimliğimiz Kur’an, Sünnet, Şeriat, Sevad-ı âzam, cadde-i kübra Müslümanı olmaktır. Esas olan budur.

Şu hususu da kayd edeyim: Bir kimse kendi fırkasından olmayan ehl-i Tevhid ve ehl-i Kıble Müslümanlara karşı taqiyye ve kitman yapıyorsa onu şüpheliler listesine yazarım. Çünkü Efendimiz “Bizi aldatan bizden değildir” buyurmuştur.

Ümmet içinde, geniş bir rahmet olan ikinci alt kimlikler, olumlu çeşitlilikler vardır. Bu konuda şu veya bu meşrebe veya cemaate katılacaksın zorlaması yapılamaz. Ehl-i Sünnet ve Cemaat, Şeriat-ı garra-i Ahmediyye dairesi içinde bulunmak ve fasık-ı mütecahir olmamak, açıkça azgınlık yapmamak şartıyla hangisinden olursa olsun.