Hüseyin YILMAZ
Bu öfke deryasında Başbakan’a son bir çağrı!
Akl-ı selimin kaybolduğu zeminlerde müsbet hiçbir netice hâsıl olmaz…
Cânı yanmış, asabiyeti kabarmış insanların insanlık vasfı hayvanlığa rücû eder; canavarca bir hayvanlık…
Kâinatın Efendisi, "Çok kuvvetli, insanları güreşte yenen kimse değildir; asıl kuvvetli kahraman, gazab zamanında nefsine sahip olandır."buyurmaktadır. Sabrın neticesini de şu hadisle tuğralar, Peygamberlerin Peygamberi: "Hiç kimseye sabırdan daha hayırlı bir mükâfat verilmemiştir."
Terör gibi kanlı ve alçakça bir silâhı kullananların ekmeğine yağ süren bu öfke kabarması, bu zifirî körlükle müsbet bir netice elde edemeyiz. Siyâsetçisinden bürokratına, askerinden siviline, yazarından çizerine kadar karanlık bir kaynaktan boşanan bu nefret selinden sâlim çıkamayız. Bütün Kürt halkını PKK’nın yanına iten, âdeta ona mahkum eden bu şuursuz tepkilerden hayırlı bir çözüm devşiremeyiz.
PKK gibi düşünmeyen Kürtlerin sesinin niçin gür çıkmadığını, niçin karşı koymadıklarını, niçin PKK’yı lânetlemediklerini bağırıp durmak ya zâlimliktir, ya da hamâkat. Zâlimliktir, zirâ bir milyon askerle bırak halkı, kendinizi bile koruyamadığınız bir coğrafyada silâhsız, eğitimsiz, ezilmiş, korkutulmuş çâresiz bir hâlka niçin gidip gebermiyorsunuz, demekten farkı yok bu dâvetin. Ya da, hamâkattır! Çünkü, Kürt halkının hür bir zeminde, ihtiyarıyla karar verebilecek imkânlara sahip olmadığını bile görmüyorlar, demektir.
Otuz yıllık bu bozuk plak zırıltılarından gına geldi, aynı şeyleri tekrarlayıp duruyoruz. Bu kadar uzun bir zaman zarfında bir arpa boyu yol alamadığımızı gören herkes bu işte bir yanlışın olduğuna tereddütsüz hükmedebilir. Farklı bir şeyler söylemeli, farklı birşeyler denemeliyiz. Kaç sefer doğrudan Başbakan’a seslendim. Dâvetimin hulâsasını tekrarlamak istiyorum:
Kürt Meselesi’ni çözmenin yolu, meseleyi doğuranların gösterdiği istikamette yürümek değildir. Derin devlet de, PKK da, onları kullanan dış mihraklar da bu kanlı arenanın devamını canhıraş bir direnç ve gayretle arzu ediyorlar. Onlara kulak kabartmak, onların gösterdiği istikamette ilerlemek, dipsiz uçurumlara yuvarlanmak demektir…
Kürt Meselesi’ni çözecek olan Türkler ile Kürtlerin azamî müşterekleridir ki, birincisi din, diğeri bin yıllık parlak târihleridir. Büyük müştereklerini tahrible bu iki halkı karşı karşıya getiren ırkçı, Kemâlist, Marksist ve dinsiz şer odaklarının rehberliği değil, lânet ve tardı müsbet neticeye götürür…
Bir alây zındıkın meseleyi çözmemek için terörü sonuna kadar kullanmalarına itibar etmek, hatanın büyüğüdür. Zâten neticeye gidemeyesin diye terörür manivelasını istediği gibi kullanıyor; her defasında aynı oyunu tezgâhlayıp tam da arzu ettikleri aynı neticeyi elde ediyorlar…
AK Parti iktidarı, muhatab arayışlarından vaz geçmelidir. Muhatab, doğrudan bu vatanın mezlum evlatları olan Kürt halkının kahir ekseriyetini teşkil eden Müslüman Kürtlerdir… Kendi halkına fıtraten hakları olan, Allah’ın yaratırken bahşettiği hukuklarını vermekte tereddüt göstermeyip hızlı ve cömert davranırsan bu yangın sönmeye başlar…Devletin bir asırlık kasdî zulmünü tardedecek her reform, her müsbet adım bu dehşetli yangına bir değil, bin kova su dökmektir… Kürt Meselesi’nin yegâne çözümü İslâmiyet’tir: Bediüzzaman’ın tâbiriyle, “İnsaniyeti kübrâ olan İslâmiyet!” Ondan daha büyük, daha âdil bir insaniyet yoktur…
Elifi görse mertek sananların bu meselede İslâmiyet’in aczine hükmetmeleri utanç verici bir cehâlet ilânından başka bir şey değildir. Târih’in en zor zamanlarında, dinden değil, dinden sapmalardan kaynaklanan bâzı zulümleri İslâmiyete maletmek Cehenneme müstehak olduğunu ilân etmek demektir. Böylelerin bir kısmı yazar ve düşünür geçiniyorlar ki, cehâletin katmerlisi ile mâlûl olduklarının bile farkında değiller.
Kısacası; Tayyib Bey, muhterem Başbakan!.. Bu Cehennemî gürültüye kulaklarını tıkayıp doğru bir rehber edinmelisin. Vicdanını dinlersen, o şaşmaz rehberin Kur’an ve kâinatın efendisi Peygamber (a.s.m) olduğunu haykırdığını duyacaksın. Zaman zaman ismini senâ ile yâd ettiğin Bediüzzaman Said Nursi, bu zor meselenin tam da en iyi ve en yakın yol göstericisidir. İşi gücü darbe tertipleri peşinde koşmak, personelinin başörtülü eşleri sebebiyle hayatlarını zindana çevirmek olanlarla yol alamazsın. İmralı ve PKK da dürüst yol arkadaşı değiller, Kürtlerin temsilcileri oldukları da doğru değil… Mürailiği dillere destan Batı demokrasisi de bu meselenin rehberi olamaz, biliyorsunuz…
Necat, yalnız ve yalnız İslâmiyet’in geniş şemsiyesi altına girip, “İnananlar kardeştir” şümûluna dahil olmaktadır…
Silvan’da gencecik 13 askerin ölümü büyük kayıptır, ama daha büyük kayıp otuz küsür yılda kaybedilen onbinlerdir; daha da büyüğü bu körlüğün yüzbinlerin, belki milyonların hayatını tehdid ediyor olmasıdır… Hamasetle, öfke ile, nefret ve lânetlemelerle yol alınamıyor, alınamaz… Akıl ve iz’an yoluna girmeliyiz. Hukukullah’dan daha geniş, daha âdil, daha insanî bir hukuk da yoktur.
Biliyorsunuz ki, bugünkü Batı hukuku bir kaç ırkın, bir kaç millet ve medeniyetin iniltilerini boğan bir peçedir. Amarika’da insanî bir bayrak iken, Irak’da, Afganistan’da, Filistin’de ateş ve zulüm kusan alçakça bir silâhtır Batı hukuk ve medeniyeti. Başlarına çalsınlar…
Yaşasın Türkler ile Kürtlerin bin yıllık İslâm kardeşliği! Yaşasın bir Kur’an sabahı ümidiyle insanlığa hizmet için çırpınanlar!.. Yaşasın bu vatanda yaşayıp en büyük arzusu Türkler ile Kürtlerin müşterek baharını görmek olan milyonlarca Müslüman!.. Rabb’im bu aziz vatan ve mazlum insanlarını bütün tuzaklardan emin kılsın!
Bugün
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.