Abdulkadir ÇELEBİOĞLU

Abdulkadir ÇELEBİOĞLU

Büyüklere göre, fedakârlığın ölçüsü de büyük oluyor!

Cenâb-ı Hak, Kur'ân-ı Kerîm'inde şöyle buyuruyor;

اِنَّ اللّٰهَ اشْتَرٰى مِنَ الْمُؤْمِنٖينَ اَنْفُسَهُمْ وَاَمْوَالَهُمْ بِاَنَّ لَهُمُ الْجَنَّةَ 

"Allah mü'minlerden canlarını ve mallarını, karşılığında Cenneti onlara vermek sûretiyle satın almıştır." (Tevbe Sûresi, 111. Âyet-i Kerîme ve Meâli)

Bu âyet-i kerîmeyi, Üstâd Bediüzzaman Hazretleri "Altıncı Söz" eserinde çok güzel bir temsil ile tefsir etmiştir. 

Bir başka âyet-i kerîmede ise Yüce Rabbimiz şöyle buyurur;

وَالَّذٖينَ جَاهَدُوا فٖينَا لَنَهْدِيَنَّهُمْ سُبُلَنَا وَاِنَّ اللّٰهَ لَمَعَ الْمُحْسِنٖينَ 

"Bizim uğrumuzda mücahede edenlere mutlaka yollarımızı gösteririz. Ve hiç şübhe yok ki, Allah muhsinlerle -Allah'ı görür gibi ibadet eden mücahidlerle- beraberdir." (Ankebût Sûresi, 69. Âyet-i Kerîme ve Meâli) 

Âyet-i kerîmelerde Cenâb-ı Hak fedakârlığa ehemmiyet vermektedir. Ve bu fedakârlığa da azîm mükafat va'd ediyor. 

Üstâd Bediüzzaman Hazretleri’nin "Milletimizin imanını selâmette görürsem, Cehennem'in alevleri içinde yanmaya razıyım." (Tarihçe-i Hayat, s. 630) ifadelerini de azîm bir fedakârlık ve ulvî bir feragât olarak görmek elzemdir. 

Nitekim Hulefâ-yı Raşidîn'in birincisi olan Hz. Ebû Bekir (ra) şöyle ifade ediyor, âlî merhamet ve fedakârlığını; "Cehennemde vücudum büyüsün, tâ ehli imana yer kalmasın." (Şemseddin Sivasî, Cihar-ı Yar-ı Güzin, s. 25)

Bediüzzaman Hazretleri de mevzu ile alakâlı şöyle demiştir;
"Sıddık-ı Ekber'in (R.A.) dediği olan "Mü'minler Cehennem'e gitmemek için Allah'tan isterim, benim vücudum Cehennem'de büyüsün ki, onların yerine azab çeksin" diye söylediği kudsî fedakârlığının bir zerresini ben de kendime kazandırmak için, iman ile Cehennem'den birkaç adamın kurtulmaları için Cehennem'e girmeyi kabul ederim demişim." (Emirdağ Lâhikası 2, s. 152) 

İslâm Tarihinde Ebû Osman Hîrî'nin de benzer bir ifadesi şu şekilde olmuştur;
"Eğer Ümmet-i Muhammed’in âsileri yerine beni cehenneme koysalar razıyım. Tâ ki onlar kurtulsun!" (Safî, Reşehat: Hayat Pınarından Can Damlaları, s. 511)

Yani Üstâd Bediüzzaman Hazretleri’nin, 
"Ben cem'iyetin iman selâmeti yolunda âhiretimi de feda ettim. Gözümde ne Cennet sevdası var, ne Cehennem korkusu." (Tarihçe-i Hayat, s. 630) ifadesi hâşâ Cennet nimetlerini ve Cehennem azabını tahfif değildir. Aksine tam bir i̇hlâs örneğidir. Yalnız rıza-yı İlâhî'yi esas alarak bundan başka bir gaye edinmediğinin sâfî bir ifadesidir. 

Aynı mânâyı asırlar önce Yunus Emre de şöyle ifade etmişti;
"Cennet Cennet dedikleri birkaç köşkle birkaç huri
İsteyene ver sen anı, bana seni gerek seni" (Yunus Emre, 'Bana Seni Gerek Seni' Şiiri)

Bu ifadeleri ile Yunus Emre, Cenneti küçümsemiyor. Aksine amacının Cennet olmadığını ifade ediyor. "Zâten ibadet, Cennet'e girmek ve Cehennem'den kurtulmak için kılınmaz; bozulur. Belki rıza-yı İlahî ve emr-i Rabbanî için yapılır." (Emirdağ Lâhikası 2, s. 152)  

Necip Fazıl merhumun "O Erler Ki" şiirinde ifade ettiği gibi;
"Ne cennet tasası ve ne cehennem;
Sadece Allah'ın rızasındalar." (Necip Fazıl Kısakürek, 'O Erler Ki' Şiiri)

Bu ifadeler de tam mevzu ile mutabıktır. Çünkü;
"İbadetin ruhu, ihlastır. İhlas ise, yapılan ibadetin yalnız emredildiği için yapılmasıdır. Eğer başka bir hikmet ve bir faide ibadete illet gösterilse, o ibadet bâtıldır. Faideler, hikmetler yalnız müreccih olabilirler, illet olamazlar." (İşârâtü'l-İ'câz, s. 85) 

Merhum Ali Ulvi Kurucu'nun feragât ile ilgili şu ifadeleri ile de mevzumuz tam tavazzuh ediyor;
"Allâme Şeyhülislâm Mustafa Sabri Efendi merhumdan, feragate ait şöyle bir söz işitmiştim: "İslâm, bugün öyle mücahidler ister ki; dünyasını değil, âhiretini dahi feda etmeye hazır olacak."  

Büyük adamdan sâdır olan bu büyük sözü tamamen kavrayamadığım için, mutasavvıfların istiğrak hallerinde söyledikleri esrarlı sözlere benzeterek, herkese söylememiş ve olur olmaz yerlerde de açmamıştım.  

Vaktâki aynı sözü Bedîüzzaman'ın ateşler saçan heyecanlı ifadelerinde de okuyunca anladım ki, büyüklere göre feragatın ölçüsü de büyüyor...  Evet; İslâm için bu kadar acıklı bir feragata katlanmaya razı olan mücahidleri, Erhamürrâhimîn olan Allah-u Zülkerim Teâlâ ve Tekaddes Hazretleri bırakır mı? O fedai kulunu lütf u kereminden, inayet ve merhametinden mahrum etmek şanına -hâşâ- yakışır mı?» (Tarihçe-i Hayat, s. 11)

Vesselâm.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
7 Yorum