Nurettin HUYUT
Cihad ve ganimet
Risale-i Nurlarda dikkatimi çeken önemli bir izah var.
Cihad ile ilgili görüşlerini anlatan Bediüzzaman Hazretleri “Hariçteki cihad başka, dahildeki cihad başkadır.” (E. Lahikası sh. 456) ayırımını yaparken ganimet meselesini gündeme taşıyor.
“Haricî tecavüze karşı kuvvetle mukabele edilir. Çünkü düşmanın malı, çoluk çocuğu ganimet hükmüne geçer. Dahilde ise öyle değildir.” (a.g.e.) diyor.
Bunu neden yapıyor? Ganimet çok mu önemlidir? Manevi rütbeler (gazilik ve şehitlik gibi) yetmez mi?
Bu izahtan ben şunu anlıyorum. Cihad ve savaş zor bir iştir. Neticesi olmayan bir işe girişmek mantıklı değildir.
Düşmana karşı savaşırken zahiri bir neticesi var. Şayet galip gelinirse ganimet elde edilir. Emek boşa gitmez. Ahirette de gazilik ve şehitlik gibi manevi rütbeler de düşünülürse karlı bir mücadele olduğu sonucuna varılabilir.
Ama dahilde yapılan cihadın maddi getirisi yoktur. Manevi getirisi de (Müslüman kanı dökmek insana gazilik ve şehitlik kazandırmaz diye düşünüyorum) şüpheli olduğuna göre; O halde niçin savaşıyorsun? Sorusu gündeme geliyor.
Mesela bugün Suriye’yi ele alırsak orada muhalifler iktidarı ele geçirdikleri takdirde ortada ganimet diye bir şey olmayacak, sadece iktidarı ele geçirmek gibi bir durum söz konusu bu da onlara devletin ve milletin malını kendi mallarıymış gibi kullanma hakkı vermiyor.
Emaneten ele geçirdikleri devlet yönetimini İslami kurallara göre cumhurun istediği ve seçtiği kişilere devretmek mecburiyeti var.
Şayet muhalifler elde ettikleri mal ve serveti kendi şahsi hesaplarına geçirirlerse bu bir cihette gasp olur. Kul hakkı olur. Zira dinimiz böyle bir serveti helal görmüyor.
O nedenle Bediüzzaman Hazretleri bu tür mücadelelerden hasıl olan bela ve müsibetlerin neticesinde insanların günahları temizlenmiş olmuyor aksine arttığını söylüyor. “Cezası da keffâretü’z-zünub değil, kessâretü’z-zünub oldu.” diyor.
“Siyaset-i âliye-i İslâmiye ve maslahat-ı vâsia-i içtimaiyenin ihmalidir ki, düşmana milyonlarla İslâmı, İslâm aleyhinde istihdama zemin ihzar etti.” (Sünuhat sh. 71)
Bu durumda Müslüman Müslümana karşı savaş ilan ederse sonunda kazanacağı sevap olmayacaktır. Aksine günah elde edilecektir.
Şeyh Said hareketinde de farklı izah görmüyoruz. Kör Hüseyin Paşa’ya “niyetinizden vazgeçiniz” diye telkinde bulunmadan önce soruyor. “Kimi kime kırdıracaksın, Hasan’ı Hüseyin’e, Ahmed’i Mehmed’e mi?” diyerek meselenin can damarını dile getirmiş oluyor.
“Mustafa Kemal’in askerleri kimlerdir? Düşman askerleri midir?” sorusunu tevcih ediyor. Dikkatini önemli bir noktaya yönlendiriyor. Ve vicdanlı olan Hüseyin Paşa da bu izahtan sonra niyetinden vazgeçiyor.
Suriye’de durum farklı mı? Veya Türkiye’de…
Niçin savaşıyorlar?
Yönetimi değiştirmekse amaç soruyorum; haram yolla helal netice alınmasına cevaz var mı?
Biz her şeyden önce Müslümanız hareket ve tarzımızı İslama göre belirlemek durumundayız. Sonuç Allah’a aittir. Bizi yönetenlerin adil olması da bir cihette bizim hukuka riayet etmemiz nispetindedir. Zira “nasıl iseniz öyle yönetilirsiniz” kaidesi geçerliyse dikkat lazımdır.
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.