Cumhuriyet: Dünü ve yarını

Cumhuriyetimiz, kuruluşunun 95. yılını kutluyor.

Osmanlı sonrasında, yeni devlet olma sürecinde kendisine henüz yeni bir isim bile koymadan 23 Nisan 1920’de ilk Meclis toplandı. Temsil niteliği yüksek, çoğulcu özelliği ile bu Meclis, “cumhurun eseri” idi.

Bu kurucu Meclis eliyle yürütülen İstiklal Savaşı, toplumun topyekün desteğini arkasına alarak zaferle sonuçlandı.

Zaferden sonra sıra yeni dönemin inşasına geldi.

Ne var ki, kurtuluş savaşını yönetenlerin, savaşın yükünü taşıyanlarla işleri bitmiş, sıra yolları ayırmaya gelmişti.

Haziran-Temmuz 1923 aylarında yapılan ve muhalif grubun tasfiye edildiği seçim sonunda toplanan, cumhuru eksik tek sesli Meclis, 29 Ekim 1923 tarihinde Anayasa değişikliğiyle Cumhuriyet’i ilan etti.

Yeni ve “asri uygarlık” yolculuğunda ucu maziye çıkan köprüler yıkılıyor, geçmişin kurumlarına kilit vuruluyordu. Dahası, irfanı besleyen kaynaklar kurutuluyor, insan kimliğini doyuran manevi “bataryalar” boşaltılıyordu.

Böylece Cumhuriyetin hedeflediği, “fikri hür, irfanı hür” nesillerin zihni, otoriter bir yönetim ideolojisiyle bloke edilerek, yeni bir nesil yetişiyordu.

“Biz ilhamımızı gökten almadık” ifadesi, vahiy bağını koparma niyetinin açığa vurumu idi. Devrim düzenlemeleri bu tercihin gereğini, en sert ve keskin şekilde yerine getiriyordu. Cephede yendiğimiz Avrupa’nın çarşısında müşteri bulmayan “çürük” mal ve fikirler, bizim uygarlaşma projesinin ara malı değil, ana malı olarak ithal ediliyordu. Bu hal, içinde yetiştikleri toplumun inanç ve değerlerinden utananların, Garb’ın kültürüne kaçışları idi. Halbuki böyle bir değişim ve teslimiyetin siyaset ve medeniyet tarihinde karşılığı yoktu.

Sindirilmiş bir toplumda bu gidişe itiraz edenler acımasızca tepeleniyordu. Kimi mezara gönderiliyor, kimi evinde münzevi hayata çekiliyordu.

Meydanda, Hak adına söylenmesi gerekeni ifadenin bedeli ne olursa olsun, görüşünü seslendiren bir Bediüzzaman vardı.

Kasım 1922’de M. Kemal’in daveti üzerine Ankara’ya geldiğinde, yapılacak değişimlerin,  “imanın erkanına ilişme” belirtilerini hisseden Bediüzzaman, Cumhuriyet adına yapılması gerekenin kimlik değişimi olmadığını ikaz ihtiyacı duymuştu.

Cumhuriyetin ilk kadrolarının devrimci değişim tasavvurlarına karşı, önce bir Beyanname hazırladı. Yeni dönemin yol haritası mahiyetindeki bu metnin ilk nüshasını, bizzat M. Kemal’e gönderdi. Bir örneğini sonra, “Meclis-i Meb’usana” hitaben yayınladı. Bu metnin bir yerinde diyordu ki, “Enbiyanın ekseri Şarkta ve hükemanın ağlebi (çoğu) Garpta gelmesi kader-i ezelînin bir remzidir ki, Şarkı ayağa kaldıracak din ve kalbdir, akıl ve felsefe değil. Şarkı intibaha getirdiniz; fıtratına muvafık bir cereyan veriniz. Yoksa, sa'yiniz ya hebâen gider, veya muvakkat, sathî kalır.”

Yeni dönemdeki yapılanmada başarının şartı, ona göre, toplumsal doku ile tarihi gerçekleri dikkate almaktan geçiyordu. Yukarıdaki ifadeleriyle Bediüzzaman, aklı ve felsefeyi reddediyor değildi. Çünkü, İslam’ın akılla hiçbir problemi yoktu. Aksine akıl, ilmin hizmetinde ve İslam’ın himayesindeydi. Kullanılması teşvik edilen bir değerdi. Asırlardır süren ve 18. asra gelindiğinde Ruhban sınıfının “akla husumeti” tavan yapmıştı. Aklın özgürlük zaferine Batı’nın şiddetle ihtiyacı vardı. Fransız aydınlanmasının öncülük ettiği mücadele sayesinde akıl, Batı’da özgürlüğüne kavuştu. Bediüzzaman’ın, “Akıl ve felsefe”nin Batı’yı ayağa kaldırabileceği” görüşü bu gerçeğe işaret ediyordu.

İstiklal Savaşı sonrası başlatılan Devrim sürecinin geçici değil, kalıcı olmasını isteyenler, bu amaçlarını, ne pahasına olursa olsun gerçekleştirmenin arayışında oldular. Devrim adına, halka rağmen yapılanları kalıcı kılmak için kendisini, “cumhuriyeti koruma ve kollama” misyonu, yıllar sürecek resmi ideolojiye dönüştü. Cumhur, kendisine verilen seçme hakkını özgürlükten yana kullandıkça millet iradesine yumruk, Meclislere de kilit vuruldu. Muhalefetsiz, tek sesli ve tek partili yönetim, böylece çeyrek asır devam etti. Çok partili dönem, olumlu yönlerine rağmen, tek parti yöntemlerinin baskısı altında geçti.

Cumhuriyetin 95. Yılında, bir yandan geçmişin muhasebesini yaparken, diğer taraftan geleceğin tasavvurlarını sağlıklı ve gerçekçi bir zeminde yapmak durumundayız.

İçinden geçmekte olduğumuz konjonktür, darbe için erken kalkmak zahmetine katlanmayıp, akşamdan yola düşenlerin görülebildiği bir ortamdır. Her yönden gelebilecek tehditlere karşı elbette tedbirli olacağız. Fakat Cumhuriyeti demokrasi ile güçlendirmek için, topyekün “Demokratik Dönüşüm” gayreti bizi bekliyor.

Devletin sağladığı sosyal adalet, refah ve güvenlikten herkesin eşit, kolay ve etkin faydalanabildiği bir demokrasiyi amaçlamamız gerekiyor.

Olağanüstü halin sağladığı Kanun Hükmünde Kararnameli ve denetimi bir ölçüde sınırlı kanun devletinden, adil, şeffaf bir hukuk devletine geçmek, ileri demokrasinin gereğidir.

Bediüzzaman, Osmanlı’nın son yıllarında, sonradan “Cumhuriyet-demokrasi”  kavramıyla özdeşleştirdiği Meşrutiyeti, “adalet, meşveret ve kanunda cem’i kuvvet” diye tarif ediyordu. Tarif ettiğin meşrutiyetin ne miktarı bize gelmiş ve ne için bütün gelmiyor?” sorusuna muhatap olmuştu.

Yeni ve özgürlükçü rejimin tam manasıyla gelebilmesi için yapılması gerekenler olduğunu ifade ile şöyle diyordu: Ancak on kısımdan bir kısmı size gelebilmiş. Zira sizin şu vahşetengiz, cehâletperver husumetefzâ olan sarp dağ ve derelerinizdeki vahşet ayılarından, cehâlet ejderhasından, husumet kurtlarından bîçare meşrutiyet korkar, kolaylıkla gelmeye cesâret edemez. Eğer siz tembel kalıp da onun yolunu yapmazsanız, tembellik etseniz, yüz sene sonra tamamen cemalini göreceksiniz.”

Milletin arzu ettiği yönetim sisteminin gelmesi için engellerin aşılması gerektiğini, tembellik yapmadan onun gelmesi için gerekli şartları hazırlamanın toplumun görevi olduğunu ifade ediyordu. Tembellik edilir, şartlar yerine getirilmezse, gecikme yaşanacaktı. Bu durumda yüz sene sonra özgür ve ileri bir siyasi rejime ulaşılabileceğini söylüyordu.

Yüz seneden fazladır süren çabalar ve ödenen bedellerden sonra, Cumhuri demokrasinin “tamamen cemalini görmek” için, çalışmamız ve standardını yükseltmemiz gereken gündemler var.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
2 Yorum