Yavuz BAHADIROĞLU
Değişimden korkmak
Bebekler anne karnından çıkmak istemezlermiş…
Yeni bir dünya ile yüzleşmekten korkarlarmış…
Daha geniş, daha güzel belki, ama farklı bir dünya demek farklı bir yaşama biçimi, farklı bir beslenme anlayışı, farklı alışkanlıklar demektir.
Bebeğin işine gelmeyen de işte budur.
Çünkü bebek, “Daracık olsun, karanlık olsun, ıslak olsun, ne olursa olsun ama benim düzenim değişmesin” anlayışındadır!
Tıpkı bizim “Ergenekon aydınları” gibi…
Son derece sınırlı ve kısıtlı dünya görüşlerini gözden geçirme cesareti dahi gösteremeyip bunu tüm hayata hâkim kılma kavgasına girişiyorlar.
Milletin kabul etmeyeceğini bildikleri için de silah-mühimmat yığınağı yapıyorlar.
Deşifre olduklarında ise hâdiseyi mertçe göğüslemek yerine “vatanseverlik”, “Atatürkçülük”, “Cumhuriyetçilik” gibi kimsenin tekelinde olmayan kavramlara sığınıyorlar.
Bizim solcu-Atatürkçü aydınlarımız da böyledir aslında. Hayata karşı müthiş bir korku duyuyorlar. Bir şeyler değişecek diye ödleri çatlıyor…
Demokrasiden, insan haklarından, liberalizmden müthiş bir ürküntü duyuyorlar.
Alışageldikleri yapının değişmesi ihtimali yüreklerini ürpertiyor.
Bunun değişmemesi için, “Ergenekon avukatlığı” dâhil, ne mümkünse yapıyorlar…
Bu uğurda hayatın gerçeklerinden bile kopmayı göze alıyorlar.
Ama korkunun ecele faydası yok! Aydın da çaresiz değişecek. Ya değişecek, ya bütünüyle yaya kalıp git gide daracıklaşan dünyasında soluksuz kalacak.
Çünkü toplum değişmiş. Artık "Büyük büyüğümüz diyor ki..." diye başlayan hamasi nutuklar ve "cumhuriyet/ hürriyet" kafiyeli dayatmalar kimseyi etkilemiyor.
"Kimin ne dediğini bırak, sloganları geç; sen ne diyorsun, sen ne yapmak istiyorsun onu söyle?" deyiveriyorlar.
Dünyanın değişim çizgisi "diyor"lu, sloganlı yaklaşımları tırpanlıyor.
•
Geçenlerde “İhtiyar Baronlar”ın “Cumhuriyeti kurtarma”ya yönelik panellerine katıldığımı bir yazımda belirtmiş ve o cephede değişen bir şey olmadığını yazmıştım.
Etraflarına bir koza örmüşler, gerçek dünyaya kafalarını uzatmaktan bile korkuyorlar!
Birbirlerini övüp durdular. Onlara göre hâlâ “Kürt yok, dağ Türkleri var”dı! TRT’nin Kürtçe yayın yapması “vatana ihanet”ti.
Öyle çok “vatana ihanet”, “hain” sözcükleri duydum ki birkaç saat içinde, yüreğim baydı!
Sözcülerden biri, “Cumhuriyetin temel ilkeleri tartışma götürmeyecek kadar üstün ilkelerdir” deyince de kafamın tası attı:
“Öyleyse neden tartışmaktan korkuyoruz?” diye soruverdim.
Bana yönelen bakışlar şimşek kadar keskindi.
İhtiyar baronlar, aykırı fikre o kadar yabancıydılar ki, eminim bazıları uzaydan gelip gelmediğimi merak ediyordu.
Belli ki, o kerli-ferli zata itiraz etmem akıllarına sığmamıştı. “Geber e mi?” der gibi bakıyorlardı.
Sormaz olaydım. Bir sürü “Laiklik elden gidiyor” nutku daha dinlemek zorunda kaldım.
Ne hikmetse, bana cevap vermeye çalışanların hiç biri yüzüme bakmıyor, yokmuşum gibi yapıyorlardı.
Ama vardım işte…
Oradaydım.
Niçin korkuyorlardı?
•
Aslında kimse cumhuriyetin dışında rejim filan aramıyor!
Aranan şey, cumhuriyeti halkın iktidarı haline getirmenin yoludur. İçinin demokrasi ve insan haklarıyla nasıl doldurulacağıdır.
Kısaca söylemek gerekirse, “cumhur”u (halkı) cumhuriyetten dışlamamanın çaresi aranıyor!
Bu da rejime demokrasi boyutu katıp “demokratik cumhuriyete” dönüştürmekle mümkündür. Bazıları bunu “cumhuriyetin sorgulanması” gibi gösterme derdinde... İşi karambola getirerek “cumhuriyet karşıtlığı” gibi algılanmasına çalışıyorlar.
Oysa aydın olmanın asgarî şartı, her şeyi olabildiğince geniş bir zeminde tartışmaya açmaktır. Cumhuriyeti sorulardan kaçarak değil, sorulara gerçekçi cevaplar bularak kökleştirebiliriz.
Aslına bakarsanız bazıları, kendi değişme korkularını tabana da yaymaya çalışıyorlar.
Cumhuriyeti birkaç slogana hapseden ve sadece totaliter bir yönetim tarzında yaşayabileceğini zanneden tek parti cumhuriyetçisi bir azınlığın korkusunu tabana yaymak mümkün değildir.
Bunlar cumhuriyeti de, Atatürk’ü de, laikliği de korkularının siperi olarak kullanıyorlar...
Artık bu korku aşılmalı, aydın her türlü tartışmaya açık hale gelmelidir. Pekâlâ dinî hükümleri -örtünme, faiz, vs.- tartışıyoruz. Dinî hükümler tartışılırken, beşerî hükümlerin "tabu"laştırılması akla ziyandır.
Aydın insan alternatif düşünce üretebilen, en azından alternatif düşüncelere müsamaha ile bakabilen insandır. Aydına "tabu"ların bekçiliği yakışmaz. Çünkü "tabu" hem düşünceye düşmanlıktır, hem de hak ve hürriyetlere...
Herkes artık doğmalı, kozasından çıkmalı ve gerçek dünya ile yüzleşmelidir.
Vakit
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.