Deizmin panzehiri: Haşir Risalesi

Yaratan karışmaz olur mu hiç.

Okuyanlar hatırlayacaktır pazartesi günü bu sütunlarda çıkan “Deizm yanılgısı ve deizme eğilim nedenleri” başlıklı yazımızda şöyle demiştik:

‘Deizm’i yüzeysel ve avam bir bakış açısıyla ikiye ayırmak mümkün: itikadi/felsefi deizm, ahlaki/ameli deizm. İtikadi/felsefi deizm bir yaratıcının varlığını kabul eder ama kutsal kitap, peygamber, haşir, kıyamet, cennet, cehennem gibi eskatolojik şeylere inanmaz. Sadece varlıklarına değil, gerekliliklerine de inanmaz. İnanmayı mantık dışı bulur. Bir yaratıcı var ama bize karışmaz, bizimle bir işi olmaz. Kainatı yaratmış ve sonra köşesine çekilerek “artık ne haliniz varsa görün!” der gibi bizi kendi halimize bırakmış…

Birkaç gündür deizm tartışmaları vesilesiyle Haşir Risalesi’nin satırları arasında halvet etmeye çalışıyorum. Risale-i Nur Külliyatı’nın şaheserlerinden biri bu risale. Bir yönüyle birincisi belki de. Esma ışığında ahiretin gerekliliğini ve ahiretsizliğin imkansızlığını akıl gözüne gösteren bir risale. Ülkemizde henüz entelektüel dikkatleri yeterince celbetmemesine rağmen İslam te’lif tarihinde benzersiz bir risale bu. Said Nursi merhumun beş yüzden fazla okuduğu söylenir. Satır aralarındaki halvet zamanlarımda bilhassa itikadi/felsefi deizmin ana tezlerinin bir bir çürütüldüğünü gördüm hayretle. Aslında bu risale ateizmden çok deizme yönelik bir cevaptır. Deizmin ayak seslerini görür gibi kaleme almış Üstad Bediüzzaman.

Allah’ın varlığına rağmen ahiretsizliğin, yani kıyamet, haşir, cennet, cehennem, sırat, mizan, hesap gibi eskatolojik şeylerin/akıbetlerin olmayışının ne kadar absürd olduğunu okuyorsunuz. Ahireti inkar doğal olarak peygamberleri ve kutsal kitapları inkar anlamına gelir. “Hiç mümkün müdür ki!”, “hiç akıl kabul eder mi ki!”, “hiç kabil midir ki!” ile başlayan şahane fasıllar deizme indirilen öldürücü birer darbe hepsi. Allah’ın var-olması ile ahiretin var-olmaması arasındaki mantıki tutarsızlık her satırda gözler önüne seriliyor.

“Madem Allah var elbette ahiret var.” Allah’ın varlığı ahiretin, peygamberlerin, kitapların, melekelerin varlığını zaruri kılar çünkü. Onlarsız bir tanrı tanrı olamaz. “Bir tanrı var ama bize karışmaz” şeklindeki deistik söylem en az “bir tanrı yoktur” şeklindeki ateistik söylem kadar abestir. Hatta bir yönüyle -içeriğindeki tutarsızlıktan ötürü- deistik söylem, ateistik söylemden çok daha saçmadır. Bu saçmalığı/abesiyeti bütün risale boyunca gayet enfes ve mukni misallerle/delillerle gözler önüne serer Said Nursi. Biraz okuyalım isterseniz:

“Hem anlarsın ki: İnsan, ipi boğazına sarılıp istediği yerde otlatmak başıboş (deizm tek kelimeyle bir ‘başıboşluk’ değil midir? Ş.D) bırakılmamıştır; belki bütün amellerinin suretleri alınıp yazılır ve bütün fiillerinin neticeleri muhasebe için zaptedilir.” (s.76)

“Hiç mümkün müdür ki: Şu bekasız misafirhane-i dünyada ve şu devamsız meydan-ı imtihanda ve şu sebatsız teşhirgah-ı arzda bu derece bahir bir hikmet, bu derece zahir bir inayet ve bu derece kahir bir adalet ve bu derece vâsi bir merhametin asarını gösteren Malik-ül-Mülk-i Zülcelal’in daire-i memleketinde ve Alem-i Mülk ve Melekûtunda daimi meskenler, ebedi sakinler, baki makamlar, mukim mahluklar bulunmayıp şu görünen hikmet, adalet, inayet, merhametin hakikatleri hiçe insin?” (s.83)

“Hiç mümkün müdür ki: Bir ağaca taktığı neticeler, meyveler miktarınca her bir zihayata, belki lisan gibi her bir uzvuna, belki her bir masnûa o derece hikmetleri, maslahatları, takmakla; kendisinin bir Hakim-i mutlak olduğunu isbat edip göstersin. Sonra bütün hikmetlerin en büyüğü ve bütün maslahatların en mühimmi ve bütün neticelerin en elzemi ve hikmeti hikmet, ni’meti ni’met, rahmeti rahmet eden ve bütün hikmetlerin, rahmetlerin, ni’metlerin, maslahatların menbaı ve gayesi olan beka ve likayı ve saadet-i ebediyyeyi vermeyip terk ederek bütün işlerini abesiyet-i mutlaka derecesine düşürsün ve kendini o zata benzetsin ki: Öyle bir saray yapar; her bir taşında binlerce nakışlar, her bir tarafında binler zinetler ve her bir menzilinde binler kıymettar âlât ve levazımat-ı beytiyye bulundursun da; sonra ona dam yapmasın! Her şey çürüsün, beyhude bozulsun. Haşa ve kellâ! Hayr-ı mutlaktan hayır gelir. Cemil-i Mutlak’tan güzellik gelir. Hakim-i Mutlak’tan abes bir şey gelmez.”(s.84)

Alıntıları uzamak mümkün ama yerimiz müsait değil buna. Kısaca, deizm dehlizlerinde kıvranan ve gerçekten de fikir sancısı çeken herkese bu risaleyi ekmek gibi, su gibi, hava gibi şiddetle tavsiye edebilirim.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
5 Yorum