Faruk ÇAKIR
Ders kitaplarında Said Nursî’ye yer açın!
Gerçeklere gözünü kapayanlar için sıkıntılı günler başladı. Düşünün ki, ‘resmî tarih’ adına öğretilenlerin yanlışlarla dolu olduğu bir eğitim sistemimiz var. Bediüzzaman’ın hayatını anlatan “Hür Adam” filminin başlattığı tartışma sonrası medya, Said Nursî’yi yeniden keşfediyor. Son günlerde, bütün gazetelerde onun hayatıyla ilgili bilgiler, belgeler ve değerlendirmeler yer alıyor.
Risâle-i Nur Külliyatını okuyanlar, ‘yakın tarih’te yaşananları biliyordu, ama ‘resmî karartma ve yok sayma’ sebebiyle geniş kitlelerin gerçeklerden tam anlamıyla haberi yoktu. ‘Hür Adam’ buna vesile oldu ve geniş kitleler de bu ‘belge’lerden haberdar oldu.
Bediüzzaman’ın özel davetle Ankara’ya çağrıldığı, Meclis’te selâmlama konuşması yaptığı ve beyannâme neşrettiğini artık hiç kimse inkâr edemiyor. Bazıları hâlâ Said Nursî ile M. Kemal’in görüşmüş olamayacağı noktasında inat ediyor. Merak etmeyin, yakın zamanda o inat da kırılır.
Aslında bu görüşmeyi inkâr etmekte kendi açılarından haklıdırlar. Çünkü görüşmeyi kabul ettikleri noktada, Said Nursî’nin M. Kemal’e söylediği sözleri de kabul etmek durumunda kalacaklar. Sebebi şu: Bu görüşme ile ilgili bilgiler, Risâle-i Nur Külliyatını okuyanlarca hem biliniyor, hem de neredeyse bir asırdır her fırsatta anlatılıyor.
Bediüzzaman’ı yokluğa mahkûm etmek için plan yapanların korkusu elbette boşuna değil. Onlar da biliyor ki, tartışma bu noktada kalmayacak; başka bilgiler de geniş kitlelerce öğrenilecek ve belki de arşivlerde saklanan belgeler de gün yüzüne çıkacak. İşte o zaman tabular da, korkular da, yalanlar da toz duman olacak...
Said Nursî dâvet edilerek Ankara’ya geldiğine göre, dâvet edenin onunla görüşmemiş olması mümkün mü? Gerçi önemli olan ‘mektup’ta ya da beyannâmede neler söylendiğidir. M. Kemal’e yazılan ve milletvekillerine de dağıtılan beyannâmede ifade edilenlerin ne kadar haklı talepler olduğu bugün daha iyi anlaşılıyor. Bediüzzaman devrin idarecilerine “Şu inkılâb-ı azîmin temel taşları sağlam gerek” demişti. Temeller o gün sağlam atılmış olsaydı, bugünkü sıkıntıları çeker miydik?
Tarihçilere ve eğitimcilere yeni görevler düşüyor. Ortaya çıkan yeni bilgi ve belgelere göre yeni değerlendirmeler yapmak onların da vazifesi. Aynı şekilde, ‘ders kitapları’ da bu yeni bilgiler ışığında güncellenmeli. Said Nursî gibi büyük âlim ve Kur’ân müfessiri ders kitaplarında yer almayacaksa, başka hangi ‘yazar’ yer almaya hak kazanabilir?
Bediüzzaman’ın, yaşadığı devrin idarecileriyle ‘tartışmış’ olması; onun ders kitaplarında yer almasına mani olarak görülemez. Devrin idarecileriyle tartıştığı halde, ders kitaplarında yer alan başka ‘yazar’lar vardır. O halde, vakit kaybetmeden ders kitaplarında Bediüzzaman’a da yer açılmalıdır.
130 parça eser yazan, gençler için müstakil “Gençlik Rehberi” bastıran ve “Kastamonulu lise talebeleri”yle sohbet eden Said Nursî, bir ‘yazar’ olarak ders kitaplarında yer almaya herkesten fazla hak sahibidir.
İnşâallah, Risâle-i Nur’dan bölümlerin “Okuma parçası” olarak ders kitaplarında yer alacağı günler uzak değildir...
Yeni Asya
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.