Misafir Kalem
Dil üzerine
Dil deyince, sadece ağızdaki kemiksiz et parçası akla gelmez. Belki de akla ilk gelen, lisan dediğimiz konuşma nimetidir. Lisan ise, insana mahsus bir özelliktir.
İnsan çeşitli dillerle kendisini ifade eder. Konuşma dili, yazı dili, beden dili, hal dili, gönül dili gibi değişik dillerle konuşmak da mümkündür. Hatta gözlerin bile bir dili vardır. Binlerce kelime ile ifade edilemeyecek bir duygu, bir bakış ile dile getirilebilir.
Bazı insanların dili kıvraktır. Her tarafa döner. Zira dilin kemiği yoktur. O yüzden, dil insanın hem dostu, hem de düşmanıdır. Belki de çok tesirli bir silahtır. Yerinde kullanılırsa sizi büyük tehlikelerden korur. Ama yanlış istimal edildiğinde hem çevrenize, hem de kendinize büyük zararlar verir. Zira ağızdan çıkan bir söz, namludan çıkan kurşun gibidir. Yanlış hedefe atıldığında geri çevirmek mümkün olmaz.
Bazı insanların dili tatlıdır. Onları dinlemek insana büyük bir zevk verir. Öylelerine dilinden bal damlıyor denilir. Bazıları da sanki ağzından zehir saçar. Temas ettiği insanları zehirler. Yılan dilli ifadesi, böyleleri için kullanılır.
Dilinin altından baklayı çıkartanların söyleyecekleri ise, bazen insanın başına dert açar. Bazı söz ve davranışlar ise, insanı el âlemin diline düşürür. İnsan dile düşmektense çukura düşmeyi tercih eder.
Her insanın anlayacağı bir dil vardır. Onun için herkese anlayacağı dilden konuşmak gerekir. Dinimizi diline dolayanlara, hakareti dilinden düşürmeyenlere, mukaddeslerimize dil uzatanlara da anlayacaklara en güzel cevabı, ehli dil olan muhabbet fedaileri verebilir.
Peygamber Efendimiz (s.a.v.), Haksızlık karşısında susan dilsiz şeytandır buyuruyorlar. Şahit olduğumuz haksızlıkların boyutuna bakınca, dünyayı şeytanlar istila etmiş demek zorunda kalıyoruz. Zira Filistinde, Afganistanda, Irakta, yakında yaşanan zulüm ve haksızlıkları dile getirmek bile insanı dehşete düşürüyor. Bu kadar zulüm ve haksızlık karşısında sözde medenî insanlar sanki dillerini yutmuşlar.
Dil üzerine söylenecek çok şey var ama, her şeyi dile getirmeye dilim varmıyor. Bazı şeyler dilimin ucuna kadar geliyor, yutkunuyorum.
Her doğruyu söylemek doğru olmadığından, dilimi tutuyorum. Söylesem tesiri yok, sussam gönül razı değil misâli, ikilem arasında kalıyorum. Bazen de Yunus Emrenin dediği gibi, Ya ben öleyim mi söylemeyim de diyorum.
Tam bu noktada, Üstadımın sözü imdadıma yetişiyor: Her söylediğin doğru olsun ama, her doğruyu söylemek doğru değildir.
Her zaman dilinizin tatlı, gönlünüzün mutlu olmasını diliyorum.
Abdil Yıldırım
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.