Misafir Kalem
Din hep din değildir
İnsanlık tarihinde en etkili kurum din olmuştur. İnsani olsun İlahi olsun din insanların hayatlarını şekillendirmiştir. İnsani dinler genelde putlar, büyüler ve hurafeler şekilde ortaya çıkmışsa da İlahi dinler peygamberler, kitaplar ve eşsiz ve benzersiz bir tek olan Allah inancı ile insanlara seslenmiştir.
İnanmak temel bir ihtiyaç olduğu için ilk insan olan Hz. Âdem’in dininden ayrılanlardan itibaren çok büyük yeryüzü ve gökyüzü karşısında küçüklüğünü ve zayıflığını hisseden ve fark eden insanlar kendinden büyük ve daha güçlü bir varlığın ihtiyacını gerektirmiştir. Günümüzde ise modern hayat biçimi neticesinde insanın içindeki ve dışındaki geleneğin kırılmasıyla, insanların doğayı kontrol etmeye başlamaya çalışmalarıyla ve tüketime dayanan ve kutsalların araçsallaştığı post modern hayatta bu algı tersine dönmüştür.
Din adına oluşan olumsuz gelişmelere rağmen her zaman olduğu gibi hep dinlere yön verenler din adamları olmuştur. Din adamı derken illa ki günümüz algısıyla resmi görevli bir olması gerekmiyor din adına hareket eden ve diğer insanların manevi hayatını etkilemeye çalışan her kişidir din adamı. Bu din adamlarının ilkini semavi dinlerde peygamberler oluşturur. Sonrasında onların arkadaşları ve takipçileri gelir. Sıradan bir inanandan farkları bunların misyoner ve aksiyoner olmalarıdır. Bunun neticesinde insanlar dini öğrenme, bireyselleşme ve sosyalleşme ihtiyaçlarını karşılama, ebedi hayat isteklerini giderme, hayatlarını anlamlandırma ve yönlendirmek için din adamlarının peşinden gitmişlerdir hep. Ama her din adamı din adamı mıdır sorusunun cevabını ise Bediüzzaman şöyle açıklıyor:
"S - Veli olan şeyhin, müddeî olan müteşeyyih ile farkları nedir?
C - Eğer hedef-i maksadı, İslâmın ziya-yı kalb ve nur-u fikriyle ittihad; ve mesleği muhabbet; ve şiârı terk-i iltizâm-ı nefis; ve meşrebi mahviyet; ve tarikati hamiyet-i İslâmiye olsa; kabildir ki, bir mürşid ve hakikî şeyh olsun. Lâkin eğer mesleği, tenkîs-i gayr ile meziyetini izhar ve husumet-i gayr ile muhabbetini telkin ve inşikak-ı âsâyı istilzam eden hiss-i taraftarlık ve meyelân-ı gıybeti intaç eden kendine muhabbeti başkasına olan husumete mütevakkıf gösterilse; o bir müteşeyyih-i müteevviğdır, bir zi'b-i mütegannimdir. Davula bedel, tarikata veya kitaba el vurur ki bahşiş ve şabaş alsın. Din ile dünyanın saydına gider. Ya bir lezzet-i menhuse veya bir içtihad-ı hatâ onu aldatmış; o da kendisini iyi zannedip büyük meşâyihe ve zevât-ı mübarekeye su-i zan yolunu açmıştır." (Münazarat)
( S: Allah dostu olan din adamı ile din adamı olduğunu iddia eden arasındaki farklar nedir?
C: Eğer ulaşmak istediği hedef, kalp ışığıyla ve düşüncesinin nuruyla İslam ile birleşme olsa, mesleği sevgi ve ayırıcı özelliği nefsine tarafgirliği terk etmek, takip ettiği üslup alçakgönüllülük, yolu İslam’ın onuru ve onun için gayret olursa, o zaman o yol gösterenin gerçek din adamı olması mümkündür. Eğer davranışlarıyla başkalarını küçültmekle kendini büyük göstermeye çalışıyorsa, başkalarından nefret ettirerek kendini ya da mesleğini sevdirmeye çalışıyorsa, genel birliği bozup kendi içinde taraftar kazanmaya çalışıyorsa, kendisine olan sevginin ancak başkalarına olan düşmanlık ve onlar hakkında gıybet etme sayesinde oluşacağını zannediyorsa o kişi şeyhlik taslayan bir ağa, koyun postuna bürünmüş bir kurttur. Davula vurup insanları eğlendirip bahşiş ve hediye alacağına tarikat ve kitap gibi kutsalları kullanıp menfaat kazanmaya çalışmaktadır. Dini kullanarak dünyayı avlamak ister. Ya uğursuz bir dünya lezzeti ya da alçak bir heves onu aldatmış, o da kendini iyi sanıp büyük şeyhlere ve mübarek kişilere benzediğini düşündüğü için onların kıymetini de başkalarının gözünde düşürme tehlikesi var. )
Günümüzde ya da tarihte hep din adına çıkanlar, konuşanlar, bir şeyler yapanlar, bir şeyler bekleyenler olmuştur. Din genelde insanı iyiye, ahlaka, faydaya, kalıcı şeylere, insana, kâinata, Yaratıcıya yöneltmiştir. Bunu yapanlar bu kutsalları konuşurken, insanları davet ederken ya da dini yaşarken bazen hedefleri kutsallar olmuştur bazen de hedeflerinin bu olduğuna kendilerini de başkalarını da ikna etmişlerdir. İşte bu noktada dine, insana ve Yaratıcıya hizmet edenler ve kendine, çevresine, saplantılarına ve isteklerine çalışanlar arasındaki farkları anlamamız için Bediüzzaman bize esaslı ve kalıcı ölçüler vermektedir.
(AD)
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.