İsmail BERK
DNA kadar sosyal farklarımız: Tearüf
Farkımız; hayatın değişik renklerini, fıtratımızın genetik kodlarını ve yaratılışımızın kabiliyet zenginliğini temsil eder. Biyolojik olarak DNA testleriyle laboratuvarların tescil ettiği biricik ve müstesna farkımız, hem ayırıcı hem de ortak özelliklerimizi bir arada tutma yönünde bize tercih imkanı vermektedir.
Yaratılıştaki ortak özellikler, sosyal insanın ailede ve toplumda birlikte yaşaması ve ortak alanlar oluşturması için ne kadar gerekliyse, birey olarak istisnai ve bize özgü özelliklerimiz de korunması gereken sermayemizdir. Bütünün içinde farkımızla bütünleşme, ortak amaçlar için olmazsa olmazdır.
İnsanı şerefli kılan, rahmetle mücehhez bir rahimden ve anne şefkatinden dünyaya teşrifidir. Onuru, değerleri, tercihleri, düşünceleri, yenilikleri, itirazları, kabulleri, girişimleri ve analizleri istisnai ve kendine has ve hususi olup hususiyet gösterdiği oranda kendi fıtratını yaşamış olur.
Aynı yoğurdu, her yiğidin farklı yemesi gibi, usuller gerekli ama esaslar esastır. Formlar lazım ama fonksiyonlar daha önemli. İkisi de yetmez, kendi ruh dünyasında ve tasavvurunda işlediği, zihninde düşünceye dönüştürdüğü ve teşebbüse geçtiği hal ve uygulama farkı bir inceliği, bir tarzı, bir yeni ihtiyacı cevaplama çözümü ürettiği oranda farkındalık ve nitelik kazandırır.
Altın üçgenimiz burada filtreleme sistemini kurabilir. Meşru, makul ve müspet olan her şey, bizim için birer yeni fırsat ve birer müşevvik unsurdur. Tercihlerimizi, yeteneklerimizi ve mümkün olanı kabil kılan kabiliyetimizle yöneldiğimiz her iş ve işlem, her fark ve fıtrat denemesi ve çeşitlilik inkişaf zeminidir.
Tekno ekonominin kültürü ve toplumu etkilediği ve hakim olduğu enformatik çağdayız. Bilginin kişiyi fıtratıyla yüzleştirdiği ve bireyin beceri alanını ilim ve istidat ekseninde geliştirdiği altın fırsatlar elimizdeyken, son nefese kadar fıtratımıza yeniden dönüş mümkünken, bunu icra etmek için yenilik kaçınılmazdır. Tecdit zorunludur.
Doğuştan gelen ve tercihinde irademizin olmadığı her fark ve fırsat ve fıtrat korunmayı, hukuku, ahlaki tutumu, saygıyı ve kendince doğal kalmayı hak ediyor.
Coğrafyanın, kültürün, sosyolojinin, inancın ve değerlerin oluşum ve inşa sürecinde birlikte olmayı, ortak irade içinde bağımsız kalmayı, bağlı iken bağımlı olmamayı sağlayacak sistem ise doğru tanışma, bilişme ve birbirini kabullenmeyle mümkündür.
Tearüf, burada anahtar kavramdır. Rabbimiz, tanışıp yardımlaşmamız ve bilişmemiz için bizleri farklı farklı yaratmış. Tearüfün ruhu Arafat’tır.
Irklar, ülkeler, makamlar, konumlar, imkan ve ideolojiler ile meslek ve meşrepler orada erir. Arafat’ta, muarefe ile ortak dua ve yöneliş için müminler bir aradadır. Arafta kalmamanın yolu Arafat’tır. İnsanlık bildirimiz Veda Hutbesi’dir. Yaratılış ve iman kardeşliğinin iki hususiyeti de anlam bulmuştur burada.
Maruf olanı, iyiliği emretmek tearüfün gereğidir. Tearüf, inkar etmeyi, kabullenmemeyi, reddetmeyi, zulmetmeyi, baskılamayı ve tekleştirmeyi kıran vicdani buluşmaların kapısıdır. Oradan girince birbirinin önceliklerini, meziyetlerini, farklarını ve fıtratını yansıtan beceri maksimizasyonunu görebiliriz.
Rabimizin terbiye edici ve talim edici fıtrat kanunları ile uyumlu hareketler ve inkişaflar beraberinde tearüf zemini oluşur. İlimle yoğrulmuş kabiliyetlere, keşiflere, icatlara, teşebbüslere ve farklı ihtiyaç alanlarını fark edip o mecralarda ilerleyecek hür fikirlere şimdiki zamanın daveti var. Buyurun davete icabet edelim.
Haccın, tearüfle fikir birliğini sağlayan ruhunu idrak edip ihlasa dönüştürecek tefekküri okumalar ile gayri insani ve İslami rejim ve ideolojilerin ırkçı ve ötekileştirici sarmalından korunabiliriz. Kutsal olanı istismardan korumanın yolu da buradan geçer.
Medeniyet, terakki ve insaniyet için birbirinin kabiliyet ve kapasitesini doğru tanımaya ve anlamaya, farklılıklarını kabullenmeye ihtiyacımız var. Bu yolun açık tutulması halefin selefi geçmesi gerekliliğinin bir parçasıdır.
Müspet bir inşa, ilim ve ihtisasla, istidat ve istişare ile mümkündür. Bu dört temel kavramın kendi içindeki hiyerarşisi elbette istiğna ile taçlandığı kadar mahviyet ikliminde yeni ruhlara muhabbet ve şefkat sıcaklığı verir.
Tearüf ve teavün sistemi üzerine yeniden düşünme, harekete geçme ve şevkle buluşmanın beraberinde yeniden tanışmanın zamanı geçiyor. Bu gecikme, Haccın hikmetine dayalı olarak Sünuhat’ta yazılalı yüz yılı geçti. Hasarlı coğrafyanın münhasır mizaçlarından kurtulmanın çaresi Arafat’ta buluşturan ruh ve tearüftür. Bunun ihmali ile fikir birliğini ve yardımlaşmayı netice vermeyen hal, Allah’ın gazabını celbetmektedir.
“Düşmana, milyonlarla İslamı İslam aleyhinde istihdama zemin ihzar eden” bu tearüfsüzlük, 1918 Eylülünde Sünuhat’ta Bediüzzaman’ın “Dehrin hadisatının verdiği yeis ile şiddetle müzdarip” olduğu demlerden günümüze yansıyan ızdıraplar zinciri ile tearüfü bir kamçı gibi suratımızda patlatmaya devam etmektedir.
Bu maverada tearüfle inşirah bulmak en büyük duamız.
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.