Mehmet Ali KAYA
Dünya ve ahiret dengesi
İnsan Allah'ın yoktan yarattığı ve ruhuna ebediyet, nefsine/bedenine de dünyada ölüm ve ahirette yeniden dirilterek ebediyet verdiği, kendisine rahmeti ile ruhundan üfleyerek, sübûtî sıfatlarından cüz’î olarak ihsan ve ikramda bulunduğu kâinatın odağına yerleştirerek bütün her şeyi onun ihtiyaç dairesi olarak yarattığı en değerli varlığıdır.
Allah dünyayı insan ruhunun ve bedeninin mükemmel surette eğitim gördüğü, istidat ve kabiliyetlerinin geliştiği ve cennete layık hale getirildiği bir okul olarak yaramıştır. İmtihanların ve sıkıntıların sebebi insanın kabiliyetlerinin inkişafı ve cennete layık hale getirilmesi içindir.
Allah insanı kendisini tanısın, isimlerine ayine olsun için yarattığından dolayı amaç olarak insandan “İman” ve cennete layık olması için de “Salih Amel” istemektedir. İnsanların dünyada farklılığı amel yönü iledir. Kimin ameli daha mükemmel ise onun imanı daha güçlü olmakta ve diğerlerinden fazilet ve ahlak yönü ile üstünlük sağlamaktadır. Yüce Allah insanın yaptığı bütün hayırlı amellerini ahrette nemalandırmakta ve kendisine bin misli ile iade etmektedir. Hayırlı amellerin mükâfatı ebedi saadet ve cennet nimetleri olduğu için Allah için işlenen bir amelin mükâfatı bin mislinden daha fazladır ve dünya ölçüleri ile hesaba gelmez dense yerindedir. Zira dünya fani ahret ameli ise bakidir. Herhangi bir fani bekaya nispet edilemez. Edilse hiçbir değeri ve kıymeti olmaz. Okul hayatın tarlası olduğu gibi, dünya da ahretin tarlasıdır. Dünyada insan ne yaparsa ahirette onu bulur ve görür.
Dünya iki anlama gelmektedir. Birinci anlamı ile “yakın” anlamına gelmektedir; ikinci anlamı “deni/alçak” demektir. Her iki anlamı ile de dünya değersiz ve geçici olduğu gibi, kendisine değer vereni de alçaltan özelliği ile tanımlanır.
Bediüzzaman Said Nursi hazretleri dünyayı değerlendirirken “Dünyanın üç yüzü vardır” buyurur. Dünya ahret dengesine bakarken bu açıdan bakmak gerekir. Dünya çok önemlidir. Dünya olmazsa ahret de olmaz. Dünya ahretin tarlası olduğu için cennetin ve cehennemin mahsulâtı dünyadan kaynaklanmaktadır. Bu nedenle dünyanın çok büyük değeri vardır. Dünya ahrete vesiledir. Dünyaya bu şekilde bakmak gerçekçi bir bakış açısıdır.
Dünyanın ikinci yönü yüce Allah'ın isimlerinin ayinesi olması cihetidir. Bu cihetle dünya ve içindeki her şey Allah'ın eseri ve sanatı olarak çok cihetlerle onun isimlerini bizlere ihsas ettiği cihetle önemlidir ve değer verilmeye değer.
Dünyanın üçüncü yüzü insanın hevesatına ve nefsin günahlara bakan yönüne bakar. Bu yüz ehl-i dünyanın oyun ve eğlence tarafıdır. İşte bu yüzde dünya alçaktır ve denidir. Dünyanın bu yüzü gerçekten değersizdir, kötüdür ve kaçınılması gereken yönüdür. Hadislerde ve İslam bilginlerinin kaçmamızı istediği yönü budur.
Allah'ın sevgili kulları hem dünyada hem âhirette Allah’tan iyilik ister ve cehennem azabından Allah'a sığınır. (Bakara, 2:201; A’raf, 7:156; Nahl, 16:122) Allah'ın verdiği dünya serveti ile ahret yurdunu arar; dünyadan nasibini de unutmaz. Allah ihsan ve ikramı ile kendisine iyilik ettiği gibi o da insanlara iyilik ve ihsanda bulunur. Yeryüzünde fesat çıkarmaz. (Kasas, 28:77)
Yüce Allah Kur’ân-ı Kerimde ahret için yarattığı ve oraya hazırlanması gereken insanın sadece dünya hayatını düşünmesi, ahreti unutmasını hiç hoş karşılamaz. “Ya Rab! Bize dünyada ver” diyenlerin ahirette nasiplerinin olmayacağını belirtir. (Bakara, 2:200)
Yüce Allah'ın insanlara peygamber ve kitap göndermesinin hikmetlerinden ve amaçlarından birisi de insanların akıllarını ve fikirlerini ahrete çevirmek ve fani dünyadan yüzünü ahrete çevirmek içindir. “Dünya hayatını ahrete tercih edenler ve insanları Allah yolundan, yani ahrete çalışmaktan alıkoyanlar haktan ve hakikatten uzaktırlar ve gerçekten bir sapıklık içindedirler.” (İbrahim, 15:3) “Sonuçta dünyayı ahrete tercih edenler cehennemde duracaklardır.” (Nâziat, 79:37-39)
İnsanın küfre sapmasına ve yoldan çıkmasına sebep olan en önemli husus dünya sevgisi ve ahretin varlığını inkâr, yani öldükten sonra dirilmeyi aklına sığıştıramamak ve anlayamamaktır. Onlar derler ki “Hayat dünya hayatıdır. Ne varsa bu dünyada vardır. Biz yaşarız ve ölürüz. Öldükten sonra da dirilecek değiliz’ derler. (Mü’minûn, 23:37) Ama ne var ki onların bu konuda bilgileri yoktur. Onların bilgileri zandan ibarettir.” (Câsiye, 45:24)
Dünya hayatı fanidir; ama tatlıdır, oyun ve eğlencedir, mal ve evlatla övünme, süs ve ziynetle uğraşmadır ve aldatıcıdır. Bu faniye gönül veren, Allah'ın azabından gafil olanlar için ahirette çetin bir azap vardır. Gerçeği görüp anlayan ve tövbe ederek ahrete yönelenler için ise Allah'ın mağfireti ve rızası vardır. Dikkat edin dünya hayatı aldatıcıdır. Aklınızı başınıza alın ve sakın aldanmayın. (Âl-i İmran, 3:185; Ra’d, 13:26; Hadid, 57:20)
İnsan ahret için yaratılmıştır. Zira istidat ve kabiliyetleri dünyaya sığmaz ve dünya hayatı insanı tatmin etmez. İhtiyaçları sonsuz ve emelleri nihayetsizdir. Dahiler sadece hafızasının binde birini dünyada kullanır. İnsan ahret için yaratılmamış olsaydı kendisine neden bu derece geniş bir kapasiteye sahip bir beyin verilsin? İnsanın diğer duygu ve kabiliyetlerini buna kıyas edebiliriz.
İnsanın fıtratı ve yaratılış amacı ahret ve cennet hayatı olduğu için yüce Allah insanı ahrete yönlendirmekte ve ebed ve ebedî hayat için insana verilen bu istidat ve kabiliyetlerin fani dünyada fena ve fani bir şekilde ölmemesi ve sönmemesi için ahrete yönlendirmektedir. “Dünya menfaati önemsizdir ve Allah’tan korkanlar için ahret hayatı daha hayırlıdır” (Nisa, 4:77) buyrulmaktadır. Yine Kur’ân-ı Kerim “Nasıl olur da dünya hayatına razı olur da ahrete tercih edersiniz? Dünya hayatının ahrete nispeten ne derece değersiz ve az olduğunu bilmez ve anlamaz mısınız?” (Tevbe, 9:38) buyurur.
Kur’ân-ı Kerimin dünyayı tarifi ve insanın dünyaya bakışının nasıl olması gerektiğini bize anlatmaktadır. Peygamberimiz (sav) ahret hayatına o derece yoğunlaşmış ve dünyayı ahretin tarlası olarak görmüş ve sahabelerine de göstermiştir ki buyurur: “Yanımda Uhut dağı kadar altının olsa onunla beraber üç gece geçirmek istemem ve bu üç gün içinde hepsini Allah yolunda muhtaçlara dağıtır ve ahrete mal ederdim” buyurur.
Yine peygamberimiz (sav) “Dünya tatlı ve hoştur. Allah sizi ona varis kılacak ve nasıl hareket ettiğinize bakacaktır.” (Müslim, Zikr, 99; Tirmizi, Fiten, 26) Gerçekten de Müslümanlar dünyaya hükmetmişler ve zengin olmuşlardır. Dünyanın üçte birine varis olmuşlar ve insanları adaletle idare etmişlerdir. Her insanı da yüce Allah denemektedir. Dünyanın nimetlerine aldanmayan ve ahreti düşünerek hareket edenler sonuçta Allah'ın rızasına uygun hareket etmektedirler.
Peygamberimiz (sav) “Dünya sevgisi bütün hataların başıdır” (Ebu Davut, Edep, 125) buyurur. Peygamberimizin (sav) bu hadisinin anlamı dünyanın üçüncü yüzü olan dünyanın hevesatına bakan ve gaflet veren ve ehl-i dünyanın mel’abegâhı olan yönüdür. Şu yüz çirkindir. Zira fanidir, zâildir ve elemlidir, aldatır. İşte, hadiste varid olan tahkir ve ehl-i hakikatin ettiği nefret bu yüzdedir. Hâlbuki Cenab-ı Hakkın esmasına ve ahrete bakan iki yüzü ise güzeldir, aşka ve muhabbete layıktır. Bu yüzünü sevmek insanı gafletten kurtarır ve yaratılış amacını gerçekleştirmeye sebeptir. (Sözler, 2004, s. 1018)
Sonuç olarak insanın dünya ahret dengesini koruması, yaratılış amacına hizmet etmesi ve gafletten kurtularak “hiç ölmeyecek gibi dünyaya, yarın ölecek gibi ahrete çalışması” ancak dünyanın üç yüzünü bilerek ilk iki yüzünü sevmesi, üçünçü yüzü olan nefsin hevesatına ve gafletli yüzüne değil, ahretin tarlası ve esma-i ilâhini ayinesi olan yönüne değer vermesi ile mümkün olur.
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.