Misafir Kalem
Ekonomik savaş
Mehmet Abidin Kartal’ın yazısı
Tarihin akışı içinde benzerine rastlanmayan, Asr-ı Saadet olarak isimlendirilen ve insanlığa bu dünya da yaşayabileceği en mükemmel, refah dönemi yaşatan, Çin Seddinden Avrupa’nın ortalarına kadar üç kıtaya hükmeden ve asırlarca coğrafyasında yaşayan farklı etnik, din ve kültüre sahip, insanlara barış, huzur ve mutluluk getiren İslam medeniyetidir.
Asr-ı saadetin Mekke döneminin 7 ve 10. yılları arasında Peygamber Efendimize (sav) , sahabelerine ve onu korumak için elinden geleni yapan yakın akrabalarından Hâşim ve Muttaliboğulları’na karşı uygulanan ambargo, ekonomik savaş söz konusu dönemde müşrikler tarafından uygulanan zulüm ve işkencenin en ileri safhasını oluşturmaktadır.
Üç yıl süreyle uygulanan ambargo ve ekonomik savaş süresince Müslümanlar ve onlara destek veren akrabaları çok sıkıntılı günler geçirmek zorunda kalmışlardır.
Müşrikler; İslam’ı ortadan kaldırmak, hakkın nurunu söndürmek amacıyla vicdanları kanatan, insanlık dışı kararlar aldılar. Buna göre Müslümanlarla ve onlara destek olanlarla hiç bir sosyal ilişkiye girilmeyecek, onlara kız verilmeyecek ve onlardan kız alınmayacak, onlarla oturulup konuşulmayacak, evlerine girilmeyecek, ölüleri için taziyede bulunulmayacak, hasta ziyaretine gidilmeyecekti. En önemlisi Müslümanlarla ekonomik, ticarî hiçbir ilişkiye girilmeyecek, onlara bir şey satılmayacak ve onlardan hiç bir şey satın alınmayacak, çarşı ve pazarlar kendilerine kapatılacaktı.
Ambargo, ekonomik savaş acımasız bir silahtı. Müşrikler son derece organize hareket ediyor, fiyatların kat kat yükseltilmesi sağlanıyor, ekonomik kısıtlamalar sonucunda elde avuçta bir şey kalmıyor, tüccarların iş yapması engelleniyor, sonuçta varlıklı Müslümanlar iflas etmekten kurtulamıyorlardı. Müşrikler Müslümanlara bir lokma ekmeği çok görüyordu.
Ambargoyu, ekonomik savaşı uygulayanların tek hedefi vardı: Peygamber Efendimizi (sav) davasından vazgeçirmek. Ne mümkün! Yürekten Kainatın Sahibine inanan gerçek iman sahibi bir insanı davasından hangi top, hangi tüfek ve hangi ambargo vazgeçirebilir?
Aç bırakmışlardı, susuz bırakmışlardı, çarşıyı ve pazarı yasaklamışlardı. Hz. Hatice annemiz tüm varlığını seferber etmişti. Hz. Ebubekir servetini ortaya dökmüştü, yine de ambargoya tabi tutulan Müslümanların ihtiyaçlarını karşılayamamışlardı. Ellerinde avuçlarında ne varsa tükenen Müslümanlar, bir süre sonra korkunç bir açlıkla yüz yüze gelerek, şiddetli sıkıntılar çekmeye başladılar. İnsanlar açlıktan ağaç yapraklarını yiyor, buldukları deri parçalarını ateşte yumuşatıp günlerce emerek açlıklarını bastırmaya çalışıyorlardı. Yaşlılar ve çocuklar şiddetli ambargo altında açlıktan ölüyor; ağlayan çocukların, feryat eden kadınların sesleri Mekke sokaklarında yankılanıyordu.
Hac mevsiminde Mekke’ye bir kervan geldiğinde Müslümanlar alış veriş yapmak için koşuyor, fakat zalim Ebû Leheb'in iğrenç sesini duyuyorlardı: “Ey tüccarlar! Muhammed'in arkadaşları için fiyatları alabildiğine yükseltin. Sizden hiç bir şey alamasınlar. Zarara girmeyeceğinize ben kefilim. Mallarınızı çok daha yüksek fiyatlarla ben satın alacağım. ”Kat kat artırılan fiyatlar alış verişi imkânsız hale getiriyor, Müslümanlar açlıktan ağlayan çocuklarının yanına elleri boş bir halde dönüyorlardı. (www.siyervakfi.org/dokuman/kuran-cografyasi-mekke/ders15-prof-dr-unal-kilic.pdf)
Ebu Leheb, güçlüysen, zenginsen düzenin devamını isteyen, bundan azami faydalanan birisi olarak; Peygamber Efendimizin yeğeni olmasına bakmaksızın en “azılı düşmanı” kesilmiş ve elinden geleni ardına koymamıştır.
Ebu Leheb Mekke’de statü sahibi, varlıklı bir aile idi. Maddi zenginlik sayesinde ayrıcalıklı bir konumdaydılar. Elleri diğer insanların konuşmalarını, davranış ve hayat biçimlerini değiştirecek kadar güçlü durumdaydı. Bu gücünü kendisine inanmayan Müslümanlara karşı acımasızca kullanmıştır. Bu zulüm ve acımasızlık o kadar ileriye gitmiş ki, Ebu Leheb, Tebbet süresine konu olmuş.
1-Ebu Leheb’in iki eli kurusun! Ve kurudu da.
2-Malı da kazandıkları da kendisine hiçbir yarar sağlamadı.
3-O şiddetle alevlenen bir ateşe girecektir.
4-Karısı da ona odun taşıyacaktır
5-Boynunda bükülmüş iplerden bir halatla...
Malı da, kazandıkları da Ebu Leheb’e hiçbir fayda sağlamadı. Çünkü zalimdi. İnsanları zenginliğiyle eziyordu. “Güçlüysem haklıyım, güçlüysem bana tabi olacaksınız, benim emrimden çıkmayacaksınız” anlayışı her devrin Ebu Leheb’lerinin yoludur. Bugünün Ebu Leheb’lerine, esas Ebu Leheb’in akıbetini hatırlatırız.
Davasından dönmediği için, müşriklerin inançlarına ve yaptıklarına karşı geldiği için, “haklı olan güçlüdür” dediği için, Kainatın Efendisi, Efendimiz (sav) ve sahabeler ambargo ve ekonomik savaşa üç yıl göğüs germişlerdir.
Bu üç yılda Müminlere, imanlarını yaşadıkları acılarla süslediler. Bir kez olsun Allah Rasûlü’nün karşısına çıkıp çektikleri zulmün hesabını sormaya, isyan etmeye kalkmadılar. Hiçbir anne, kucağında açlıktan ölen yavrusu için Efendimizin karşısına çıkmadı. Onlar üzüldüler, ağladılar fakat Rablerine isyan etmediler. Birkaç gün çile çekip edebiyatını yapanlardan değil, üç yıl boyunca şükredenlerden oldular. Onların Allah’a güçlü bir imanları, Rasûlullah’a sonsuz bir sevgileri vardı.
Bugün İslam’ın bayraktarlığını yapmış bu aziz millete karşı çağımızın müşrikleri, Ebu Leheb’leri tarafından ekonomik savaş açılmıştır. Ebu Leheb ne diyordu? “Fiyatları yükseltin, Müslümanlar ölsün.” Bu günün Ebu Lehebi de aynısını söylemiyor mu? “Doları yükseltin, gümrük vergilerini yükseltin. Türkiye batsın.” Niye? Çünkü Türkiye Ebu Leheb’i dinlemiyor. Türkiye’nin başkanı dik duruyor, haksızlık karşısında eğilmiyor. Güçlü olan haklı değil, haklı olan güçlüdür, diyor. Milletin ve ümmetin umudu başkanımızın dik duruşunu, eğilmeyişini konuşmalarında, icraatlarında görüyoruz. Evet “Hiç kimse boşuna hevese kapılmasın. Bu milletin ayaklarına yeniden prangalar vurulmasına, boynuna yeniden zincir takılmasına izin vermeyecektir. Özgürlüğün bedeli ancak can olacaktır” diyor.
Biz ne yapacağız? Karamsarlığa, ümitsizliğe, isyana gerek yok. Ebu Leheb’in dediğini yapsaydık bunların hiç biri olmayacaktı. Başımıza gelenler doğrular yapıldığı için. 15 Temmuz’da içimizdeki hainleri kullanarak silahla yapamadıklarını bu gün ekonomi silahını kullanarak yapmaya çalışıyorlar. Bütün dünyadaki fakir ve sömürülen, aç kalan insanların kurtuluşu için gerekli olan ekonomik zenginlikleri kontrol altına alan günümüz Ebu Leheb’lerine karşı net, dik bir duruş sergilemeliyiz. Başaramayacaklar. Yeter ki biz birlik ve beraberliğimizi koruyalım. Dünyada ve Türkiye’de yaşananlar adaletin, haklı olanın güçlü olduğu yeni bir sayfanın yazılmaya başlamasının sancılarıdır.
‘Her kıştan sonra bir bahar, her geceden sonra bir sabah olduğu gibi, nev-i beşerin dahi bir sabahı, bir baharı olacak inşallah…’
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.