
Elif GÜNEŞTEKİN
Ruhun ihtiyacı
Bismillahirrahmanirrahim
Gözünü aç...
Bir emir kipidir.
Gözünü açtırdı ise o emrini yaptırmaya muktedir bir Fâile işaret eder.
Emir ile birlikte gelen faaliyetlerden bahsedelim.
Mektubat eserini okurken en sevdiklerimden gözüme gelen şu mevzu: “Şarktan Garba kadar ehl-i İslâmı heyecana getirip, Kur'an’ın hazinelerinden istifade için gözlerini açtırdı...”
Heyecana getirdiği Alem-i İslamın Münevver Müçtehidleri, nuranî muhaddisleri, kudsî hafızları, asfiyaları, aktabları olarak ifade eder Üstadım (R.A.)
O vakit nasıl bir heyecan ki, onların emir alması ile birlikte faaliyete aktarıyor.
Heyecanı tanımak lazım gelir.
Bu cihetle üst bir cümleyi de beraberinde tetkik edecez.
“Ehl-i himmeti gayrete getirip elektriklendirdi.” (Mektubat – 101)
“Şimdi bak çeşmelere, çaylara, ırmaklara... Yerden, dağlardan kaynamaları tesadüfî değildir. Çünki onlara terettüb eden âsâr-ı rahmet olan faidelerin ve semerelerin şehadetiyle ve dağlarda bir mizan-ı hacetle iddiharlarının ifadesiyle ve bir mizan-ı hikmetle gönderilmelerinin delaletiyle gösteriliyor ki; bir Rabb-ı Hakîm'in teshiriyle ve iddiharıyladır. Ve kaynamaları ise, onun emrine heyecanla imtisal etmeleridir.” (Sözler 671.sh - Risale-i Nur)
Bu parça Rum süresinin 30:50 ayetini hatıra getirirdi.
فَانْظُرْ اِلٰٓى اٰثَارِ رَحْمَتِ اللّٰهِ كَيْفَ يُحْيِى الْاَرْضَ بَعْدَ مَوْتِهَا اِنَّ ذٰلِكَ لَمُحْيِى الْمَوْتٰى وَهُوَ عَلٰى كُلِّ شَيْءٍ قَدٖيرٌ
Rum süresinin bu ayetinin tefsiri Onuncu söz Haşir Bahsi ve Yirmidokuzuncu Söz ve Beka-i Ruh ve melaikelere dair Bahsidir.
Bu ayet ve bu hakikatte dikkatimi çeken;
Elbette suların dağdan, yerden kaynamaları...
İki mevzuda da heyecanla emre imtisal etmeleri görünmektedir.
Altıncı mesele de lise talebelerinin taleblerine karşılık Üstadımın; “okuduğunuz fenleri dinleyin” emri bizleri de heyecana getirecek bir emirdir.
Fenn-i kimya, fenn-i ziraat, fenn-i elektrik vs…
Yerden, dağdan kaynayarak; çeşmelere, ırmaklara gönderilmesi ile fenlerden öğrenebileceğimiz kaynama hakikati ile bize asıl vazifeleri olan Hâlıkımızı tanıttırarak mana alemine geçiş olan heyecan ile Allah’ın hangi insanları bu şekilde heyecana getirip harekete geçirdiğine delil olacak.
Demek bir nokta-i nazar teşkil edebiliriz.
Akıl ve kalb bir kaynama ile buharlaşmanın en hızlı olduğu o anı yaşayarak emri aldığı gibi uygulamaya başlar.
Kaynama ile ilgili fenden müracaat ettiğinizde ilk şunu hatıra getirtir.
Evet kaynama, buharlaşmanın özel bir durumudur.
Risaleden bu açıklamayla örtüşecek bir ifade bakıyoruz.
“Suların yerden kaynamaları ancak onun teshir ve tedbiriyledir.” Said Nursi (R.A)
“Daha tasrif-i hava ve teshir-i sehab gibi şuunat-ı İlahiyeyi bunlara kıyas et...” (Sözler 201.sh - Risale-i Nur)
Teshir emre itaat etmesi yani bir nevi emir geldiği gibi uygulamaya koyması.
Teshir hakikati; Şuunat-ı ilahiyesini gösteriyor.
Rahmeti celbetmek için her vakit şükür ve dua kapısının açık olduğunu ancak his ile heyecana gelmesi, suları kaynatması ve bulutları teshir etmesi ile faaliyetlerini gözünü açtırdığına gösterir.
“Çünki vücudda en mühim mevki, hayat ve rahmetindir.” (Sözler 201.sh - Risale-i Nur)
“Demek en büyük bir rahmet, bir şefkat-i İlahiye, gaybı bildirmemektedir.” (Şualar 200.sh - Risale-i Nur)
Her bakan göz görmez...
“Zira kıyametle, saadet-i ebediyenin geleceğine en büyük delil, rahmettir. Evet rahmetin rahmet olması ve nimetin nimet olması ancak ve ancak haşir ve saadet-i ebediyeye bağlıdır.” (İşârât-ül İ'caz 19.sh - Risale-i Nur)
"ERRAHMANURRAHÎM" sıfatlarıyla kendini bizlere takdim eden…” (Lem'alar 223.sh - Risale-i Nur)
Rahmet; Rahman ve Rahim olan Cemali tecellilerdir.
Bu cihetle mu’min kulunun gözünü açtırması Kur’an’ın hazinelerinden istifade içindir.
Kur'anın şevki ise: Ruh düşer heyecana, şevk-i maâlî verir. (Sözler 737.sh - Risale-i Nur)
Kalbin muhabbeti ile Ruh heyecana gelir.
Ruh bir kanun-u emirdir.
Emri imtisal etme hakikati onda temerküz ediyor.
Ruh emri imtisal etmesi; akıl ve kalbin imtizacı iledir.
Külli kaideler mecmuası denilen fenden dinleyelim: Kaynayan sıvının yüzeyinde gerçekleşen buharlaşma ile sıvı olan maddenin gaz haline geçme süresini mana cihetinde heyecan diye tanımlayabiliriz.
Fende sabitki kaynama sıvının tamamında gerçekleşirken ondan hasıl olan gaz, sıvının yüzeyinde oluşur.
“Nar nuru yakmaz” der Beka-i Ruh bahsinde.
Nar belki ateş, hidrojen gazının en yaygın olduğu bir plazmadır. Misal Güneşimiz.
Nur ise ondan hasıl olan ziyasıdır.
Bu kadar kaynayan veyahut yanan bir kütlenin; dünyanın hayatı idame ettirebilmesi için hararet ve ışık vermesi Cenab-ı Hakkın Şuunat-i ilahiyesini işaret eden bir nurdur.
Evet Güneş, ism-i Nurun tecellisidir.
Güneş misali; Hâlıkın muhit ilim ve kudrete malik olduğunu ifade eden Vahdaniyet delilleridir.
Vahid-i Ehad olan Hâlıkın ilim ve kudretine; bir şeyden her şeyi yapmak ve her şeyi bir tek şey yapmak ile şahit oluruz.
Güneş ism-i Nurun tecellisi ile faaliyetinde gösterdiği ihata ve kuvvet ile bir Alim ve Hakîmin olduğunu iktiza eder.
O cihetle her bir fennin dayandığı bir esma hakikati vardır.
Merak ettiğiniz sualleri o fen ile alakadar esmadan sormak lazım gelir.
Güneş çok büyük füzyon tepkimelerle, yanmak göstermesi ileride ışık verdiğine isbat oluyor.
Demek dimağ ve kalbin kaynaması dahi ikisinin birlikte bir yanma sürecinin ziyaya inkilab etmesi halidir.
Ziyaya inkilab eden dimağ ve kalb; Ruhun intişar etmesi ile o cesedi ihya eder yani hayatlandırır.
Bu elektriklenmedir.
Konumuzda iyiden iyiye Rum suresindeki ayetin tefsiri olan beka-i ruh ve haşri tetkik etmemizi arzu ediyor, istiyor.
Ruhun intişarı elektriklenmeyle, heyecanla Kur’an’dan aldığı emri uygulamasıdır. Bu elektriği zihinde hads-i kati ile, heyecanı ise his ile görülür. Haşirde de ruh cesede girerek tekrar hayatlandıracak.
Ruh ve kanun kardeştir.
Fen kaideleri de bu kanunlardan hasıl olur. Vazifeleri emri imtisaldir.
Haşrin dimağ ve kalbe bakan ve fayda veren cihetlerini nurlardan görelim.
Nakil delilleri itibarıyla olsa da Haşir, her ismin azami tecellisi olduğundan: “Haşr-i A'zam, İsm-i A'zamın tecellisiyle olduğundan,” (Sözler 93.sh - Risale-i Nur)
“Kur'an, ism-i a'zamdan ve her ismin a'zamlık mertebesinden gelmiş.” (Sözler 134.sh - Risale-i Nur)
“Cenab-ı Hakk'ın İsm-i A'zamının ve her ismin a'zamî mertebesindeki tecellisiyle zahir olan ef'al-i azîmeyi görmek ve göstermekle, haşr-i a'zam bahar gibi kolay isbat ve kat'î iz'an ve tahkikî iman edilir. “ (Sözler 93.sh - Risale-i Nur)
“Şu Onuncu Söz'de feyz-i Kur'an ile öyle görülüyor ve gösteriliyor.” (Sözler 93.sh - Risale-i Nur)
Haşri azam-ı isbat eden ism-i azamdan gelen Kur’an; isimlerinin tecellisi ile ihsan edilen hakikatleri fehme çalışmak; ittifak ve ittihad meselesidir.
Nebiler ittifak etmiş tevhid davalarında; nebileri örnek alacak mü’minler de ittihad ederek bu davada hakaik-i îmaniyeyi neşretmişler.
Ruh; esma-i hüsnanın kaynağıdır, madenidir.
Dimağ ve kalbin yanmaları olan ateşi ta nura inkilab ettirerek yani musibet ve sıkıntılara karşı Hâlıkına istinad etmekle sabır ve tevekkülü kazanarak; ta ki şükür ve dua kapısı açılana kadar bir güneş gibi vücudunu göstermesiyle Senin güneşinin dahi güneşi Şemsi Ezeli olduğunu bilen Ruhun, ism-i Nura mazhariyetini görerek heyecanlanıp elektrilenerek hizmete koşturulursun.
Demek insanın birçok güneşleri var.
Bu mümkündür. Çünkü kâinatın güneşleri farklı farklı büyüklükte olduğu fennen sabittir.
İnsan da küçük bir kainat olduğu hasebiyle; dimağ ve kalb ile hasıl olan güneşimiz…
Dimağ, kalb imtizacından hasıl olan Güneşimiz ism-i Nurun tecellisine mazhardır.
Ruh; ikisinin imtizacı ile tevhid sırrını görerek vahdet yoluyla ziyası olan hayatı neşretmektedir. Ve bu neşr ile onların imtizacından hasıl olan vücutlarını gösterir.
İşte bu yüzdendir ki “hayat olmazsa vücud, vücud değildir” der. Beka-i Ruh Bahsi.
Ruh bir kanun-u emr olduğu için esmaların tecelli ettiği yerdir. Şems-i Ezeli tarafından bir Nur dur.
Cennette Şafi esması azami derecede tecelli ettiğinden, hastalık olmaz. Cemil esması azami tecelli ettiğinden çirkin olmaz, ismi Nur azami tecelli ettiğinden karanlık olmaz vs. şeyleri sizler kıyas ediniz.
Demek Ruh ism-i azamın azami tecellileridir.
O cihetle ruh hasta olmaz, ölmez, parçalanmaz, bölünmez, yorulmaz vs...
O vakit Cennet fazl-i keremiyle ihsan ettiği kulları olan ruh-u mü’minlere istifade ve istifaza etmeleri için inbisat ettikleri alemi bekanın menzilleridir.
Madem ruh esmaların mahiyetini göstermesiyle bu dünyada cesed hanesinde bir imtihan ve tecrübe için bir müddet beklettirilip arkadaşları olan nurani akli ve münevver kalbi ile istila hakikatine sahib olmasıyla inbisat etmek arzusunu Cenab-ı Hakkın esmalarının azami tecellilerinde memnuniyeti ile Cenab-ı hakkın şuunat-i ilahiyesine ayinedar ebedi bir mahluk olacaktır. Daima memnuniyet içinde genişleyecektir beka da...
O cihetle vücudun güneşide Ruhtur.
Yeni bir tanım ile ruhu tanımaya çalışalım.
Ehl-i küfür, sırr-ı tevhidi keşfettiren hüve nüktesini saklamakla intişar etmesine engel olmak istemelerinin asil hedefi ruhun lisanının olduğunu fark etmemen içindir.
Çünkü hüve nüktesinde Üstadımız hazretleri (R.A) “hava sahifesinin mütalaasıyla seyahat ederken radyonun hava unsurundaki Kadir-i Zülcelalin mu’cizat-ı kudretine işaret olan vasıtaları bu zamanda Kur’an hazinesinden hediye-i Rahman olarak gönderilmiştir” der.
Bu ihtiyaç; o zamanlarda hakikatlerin dinlenilmemesi için yapılan her türlü hilelerin başlatıldığı bir süreç ile ruhların ızdırab çekmesi o ruhların gizli hacatına binaen yardıma koşturulmuştur.
Üstadımız Emirdağ Lahikası’nda bu hediyeyi Rahmaniyenin;
“Ve bütün zemin yüzünü bir meclis-i münevver, bir menzil-i âlî ve bir mekteb-i imanî hükmüne geçirmeğe vesile olan bu radyo nimetine bir şükür olarak beşerin hayat-ı ebediyesine sarfedilecek kelimat-ı tayyibe, beşte dördü olacak.” (Emirdağ Lâhikası 2 68.sh - Risale-i Nur)
Radyonun kullanımının talimatını vermektedir.
Beşere hazine-i rahmetten ihsan edilen bu radyoyu, bu zamanda hazinesinden çıkartmaya vesile olan ve o haceti seslendiren kimdir?
Ebetteki ruh-u mü’min...
Sekizinci Sözde; hüsn-ü zan eden bahtiyar yandıkça kaynadıkça sıkıntıdan yani akıl ve kalbi bir güneşe inkilab edinceye kadar niyaza başladı bağırdı ki;
“Ey bu yerlerin Hakimi! Sana dehalet ediyorum ve sana hizmetkarım ve senin rızanı istiyorum ve seni arıyorum.”
Bu kalbin lisanı olan Ruhtur.
Ruh beka için yaratılmış bir mahluktur. Lisanı, vicdandır.
Daima ebed ebed diye haykırır.
O cihetle; Ruh meded istemesini, akıl ve kalbe vicdan ile işittirmeye çalışan zihayat ziruh bir vücudu harici giydirilendir.
Vücudu harici çıkarılsa layemut bir kanun olur.
Ruh-u mü’min, adalet ister. Kullar da, rahmet ister.
Rahmeti gazabını geçmiştir.
Neden?
Çünkü Kur’an’da 114 defa tekrar edilen Bismillahirrahmanirrahim den.
Evvela Kur’an bizim rehberimizdir.
Tövbe surenin başı hariç ortasında ve diğer sürelerin başlangıcı olan ayet o mübarek esmaların kumandanlığıdır.
Her müşkilâtımızı halleder.
O yüzden Ruh, hem kainata hem küre-i arza hem insana ehadiyet tecellisi ile bakar, temaşa eder güzel hülyalar ile memnun olur.
Ruh bu ayetle izin alıp seyreder. Ruhun secdesi hayrettir.
O cihetle her işinize Besmele ile başlayın der.
İş yapan ceseddir. Lakin o işi ona öğreten esma-i talimdir.
Peki esma-i talim nerededir? Elbetteki esmaların mahiyeti neredeyse o talim de oradadır.
O cihetle ruh cesed hanesine bırakılmış.
O ruh gizli bir hazinedir görmek ve görünmek istemek sırrıyla insanda sırlanmıştır.
Ruh gözbebeği ile temaşa eder. Ehadiyetin tecellisi olan gözbebeği ile yani zühd-ü kalb ile görmek ister.
Nerden nereye geldik
Heyecanı tanıyalım derken kaynamadan elektrikten geçtik ruha ulaştık.
Heyecan ruhun yol katetmesidir. Mesafe alma süreçleridir. Harekete geçiren hissin latifesidir.
Heyecan maddi alemde kalbin atış hızını arttırır.
Ama maneviyatta yaşanılan heyecan ruhun cennetidir.
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.