Afife ARTIK
Emirdağ Lahikası Müzakerelerinin Altıncısından Notlar
Ankara’da mel’un terör saldırısının yaşandığı günün öğleninde Risale Akademi’de idik. Ankara bir cenaze evi idi o gün. Fakat biliyorduk ki anarşi ile mücadele etmenin en müessir yolu Risale-i Nur’un hakaikine hizmet etmektir. Anarşi ile terör ile mücadele etmek; kardeşliği, muhabbeti, birbirine kucak açmayı, kabullenmeyi, fikren desteklemese bile varlığını asla bir tehdid olarak algılamamayı gerekli kılıyor[i].
Aynı fikri hatta aynı davayı paylaştığımız kardeşlerimizle bile olur olmaz meselelerden kalbî bağımızı kesiveren bizler, her halde derslerimizi çok daha yoğun hatta belki de en baştan çalışmamız gerekiyor. Her daim en baştan ve yine en baştan, başlangıç noktası olan Besmele’den hareketle Allah’ın ipine sarılmak ama beraber sarılmak… Sürekli olarak telefon rehberimizden çıkaracak adamları araştırmak yerine yeni ekleyeceğimiz canları aramak şevki ile… Onu da at, bunu da sil paronayasından çıkarak, hep artarak artık her daim artarak devam etmek yola…
Kendimizi merkeze koymadan hareket etmenin ferahlığını bir yakalasak her halde kudsî dava için katlanamayacağımız bir sıkıntı düşünülemez. Merkezde ben olduğum sürece ise her daim bir eleme, deneme, beni seven gelsin sevmeyen gitsin seviyesizliği davam edecektir. Bu irtifa kaybında ilk ve en çok kaybeden ise, merkezde durandır, kendini merkeze konumlandıran.
Merkezde bir şahs ı manevi var ise ve bu tahakkümden değil tesanüdden hâsıl olmuş ise kainatın hakaikine sığınmış, tutunmuşuz demektir. Evden çıkarken Ayet-ül Kürsî okurcasına “Ya Rabbi senin kainata vaz’ ettiğin hakaike tutundum” diyerek sağlam bir ipe sarılmak, biri ölmekle sönmez bir parlak şahs-ı maneviye âzâ olmak selametine çıkmaktır. Kendi ufunetli kör kuyumuzdan, ortak aklın ipine sarılarak çıkıp güneşe kavuşmaktır.
Evet, bu seferki müzakereler bu gibi manalara kapı oldu. Her zamanki gibi her biri dikkatle tetkik edilmesi elzem olan pek çok ehemmiyetli konu üzerinde konuşuldu. Bu konular ve üzerinde yapılan bazı yorumlardan küçük notlar:
- Bediüzzaman’ın kendisine yapılan taarruzdan gelen elem ve teesürüne Hüsrev Ağabey’in mektubu bir ilaç ve merhem olmuştur. Gül ve Nur Fabrikalarının hürmet ve ihtiramları o vicdansızların hakaretini hükümden öyle iskat etmiştir ki; Bediüzzaman, milyonlarca düşmanların ihanetlerine bile bu ihtiram karşı gelebilir ve hükümden iskat eder demiştir.
- Hakiki adalet yani; adalet-i mahza[ii] ile bu asırsa insanları mes’ud edecek istidadda bulunan Risale-i Nur beşinci halifedir ve Risale-i Nur’un şahs-ı manevisi Hazreti Hasan Radiyallahu Anh’ın bir muavini, mütemmimi ve manevi veledidir.
- Bediüzzaman ehl-i kalb talebeleri tarafından pek çok övgü ve senalara muhatap olmuştur. Onlara, şahsında gördükleri makamlar yerine vazifeye bağlanmalarını, kendisinin de onların bir ders arkadaşı olduğunu hatta dua ve himmetlerini istediğini bildirmiştir. Bediüzzaman; ehl-i imana menfaatli olan bu hizmete kendisinin ve talebelerin taksim-i mesai ile iştirak ettiklerini söyler. Bu hizmette şahs-ı manevinin üstadlığı ve irşadının kafi olduğunu ve bu şahs-ı manevinin de tesanüdden hâsıl olduğunu beyan eder.
- Geçici ve değişken siyaset daireleri ebedî, daimî, sabit hizmet-i imaniyeye nisbeten ehemmiyetsizdir, mikyas olamaz.
- Afyon Emniyet Müdürlüğü’ne bir mektub yazan Bediüzzaman kendisini bir kez gördüğünü ve insaflı ve adaletli bulduğu için vazifesine taalluk eden hakikati ona beyan edeceğini, gerekli makamlara bildirilmesini de kendisine bıraktığını bildirir. 427 kelime ile beyan ettiği hakikatte bunları nazara vermiştir ki: tabi tutulduğu kanunsuz ve vicdansuz muamelenin tarihte emsali yoktur. Bu vatanını selametine Kur’andan aldığı dersler ile çalışmaktadır. Eserleri tetkik edilmiş ve beraat etmiştir. Maksadı bu millet ve vatanı manevi ve maddi anarşilikten muhafazadır. Anarşiliği uyandıran bir haricî cerayan vardır ve buna karşı mücadele etmekle asayiş ve inzibata yardım etmektedir. İslam âleminin itiraz ve ittihamlarını giderip muhabbet ve uhuvvetlerini celbe çalışmaktadır. Bütün kuvveti ile vazifelerine yardıma çalıştığı zabıta ve adliyeye kendi aleyhine evham verenler vardır. İhlas İktisat ve Meyve Risalesi gibi Risaleler hiçbir zararı olmayıp menfaati çok eserlerdir. İktisat bu zamanda herkese lazımdır. Bediüzzaman bu gibi noktaları nazara verir ve kendisine yapılan kanunsuz muamelelere meydan vermemekliğini kendisinin vazifeperverliği ve ciddiyetinden ümid ettiğini bildirir.
- Komünistlik ve dinsizliğe karşı Risale-i Nur’un fütuhatı devam etmektedir. Bu vatan gençleri muvakkaten aldansalar bile özlerindeki hüsünle onları tanıştıran Risale-i Nur ile karşılaştıklarında elbette tâbi oluyorlar ve olacaklardır. Risale-i Nur’un hizmeti de o hüsne hiçbir gölge düşürmeden ayine olabilmekledir.
- Hasların hayatı Risale-i Nur’a aittir ve Risale-i Nur hizmetinin zararına olan işlere giremezler. Haslar, refika-i hayatlarını Risale-i Nur’un hizmetinde çalıştırmak şartı ile evlenerek içtimai hayata atılabilirler. Risale-i Nur’un şahs-ı manevisini temsil eden şakirtler ile işlerini meşveret ederler ve onların tensibi ile ancak kendilerini kayıt altına alacak işlere girişebilirler.
- Bediüzzaman; kader-i İlahinin, kendisine yapılan zulümleri merhamete çevirdiğini katiyyen görüp Allah’a şükrediyor.
- Ehl-i hakikat, ruhani ve melekler Risale-i Nur Şakirtlerini hürmet ve merhametle karşılarlar, din ve din alimlerinin hürmetini kırarak ihanet edenler ise bunların nazarında mel’undur.
- Bediüzzaman, kendisine ihanet edenlere ne yapmakta olduklarının farkında olduğunu açıkça bildirmiştir. Bu noktaların altını çizmiştir: beni ezmenizin sebebi budur: vatan, millet, asayiş ve idare aleyhinde ve anarşilik lehinde ve müthiş bir ecnebi hesabına beni sıkıştırıyorsunuz. Bir sarsıntı çıkarıp, o cereyanın müdahalesini istiyorsunuz… bense size karşı sabrediyorum tahammül ediyorum ki istediğiniz kargaşa çıkmasın ve o harici cerayanın müdahalesine kapı açılmasın. Asayiş ve idare lehinde sabır ve tahammüle karar verdim… Günümüzde Bediüzzaman’ın sabır ve tahammülünün binden birini gösterebilsek çok dertlerimize deva olacağı açıktır. Hassaten kanaat önderleri Bediüzzaman’ı bu tavrında taklit etmeye muhtaçtırlar. Vatan ve millet de buna muhtaçtır.
- Risale-i Nur’un iki meselesi vardır: 1. Anarşiliğe sed çekmek 2. Bütün Müslümanların nefretlerini kardeşliğe çevirmekle bu memleketin en büyük istinad noktasını temin etmek.
- Bediüzzaman şiddetli bir tazyik ve son derece ağır ve hastalık ve ihtiyarlığı ile beraber katlanılması müşkül bir halde tecrid-i mutlakta iken talebelere yazdığı mektuplardaki müjdeler, teselliler, teşvikler ve aşıladığı metanet cesaret ve salabet ve sabır fevkaladedir. Asla talebeleri infiale sevk edecek yada kendisine yapılan tecavüzlerin durması için asayişe halel verecek hallere ne teşvik etmiş ne de müsaade etmiştir. Çoğu savaş görmüş ve bizzat savaşa iştirak etmiş civanmert talebelerin hiç biri onca eziyete ve kanunsuz keyfî baskılara rağmen hiçbir zaman asayişi ihlal etmemişlerdir. Belli ki nazarları bir başka alemde ve vazifeleri maddi bir güçle bağdaşmayacak kadar ulvî ve kudsîdir.
- Bediüzzaman, Genç Saidlerin bu vazifeleri ifa etmeleri ile kabrinde mesrur olacağını söylüyor: Risale-i Nur’un hıfz ve neşrine ve sahabet ve himayetine çalışmak. Bunlar için hayat isterdim benim bedelime bu vazifeleri genç Saidler yapacaktır diyor ve Hafız Ali kabrinde; Hüsrev’ler, Feyzi’ler, Ahmed’ler, Mehmed’ler Abdurrahmanlar… gibi çok talebelerin çalışmaları ile nasıl müferrah ve mesrur oluyor ise beni de genç Said’ler bu vazifeleri yapmasıyla kabrimde mesrur edeceklerdir diyor. Bundan anlıyoruz ki Hafız Ali ve Hasan Feyzi gibi hayatlarını Üstadın hayatına eklemek isteyenler ihlas ve sadakatla bu dört vazifeye sarılıyorlar. Üstadları hayatta olsa idi ne yapacak idi ise onlar da aynı iman, aynı ifade, aynı tarz ile iman ve Kur’an hakikatlerine hizmet ediyorlar ve edecekler. Bu vazifelerin her biri ise Risale-i Nur’da tanımlanmış (mesela neşir hizmeti için olan on baş vazife gibi) ve tarzın ne olması gerektiği (ihlas, tesanüd, sadakat, feragat…) de belirlenmiştir. Vazifeler belli, metod belli ve iş de bellidir. İhsan-ı İlahi tarafından omuzlara konan bu hizmet, Hulusi Ağabey’in dediği gibi İnayet-i İlahî, muavenet-i Paygamberî (asm) ve Himemât-ı Üstadâne ile devam etmektedir. Sırr-ı ihlası taşıyan Nur Şakirtleri Hazret-i Ali (ra) ve Gavs-ı Â’zam’ın iltifat, himayet, teselli ve manen alkışlamalarına mazhardırlar.
[i] Bizi birbirimiz için tehdit (mişiz gibi) göstermeye çalışanların gözlerinin içine bir “kimsin sen, necisin” diye omuz omuza vererek bakıversek iş çözülecek belki de… O dessasların ise gözleri perdelidir genelde baksanız da bir mana göremezsiniz, zaten de fazla görünmezler ya. Önde ateşli tarafgirler ya da kullanılanlar boy gösterirken onlar bir … hantallığı ve küstahlığı ile kargaşayı seyredip zevk alırlar. (bir hayvan adı bulamadım üç nokta yerine zira böyle bir hayvan mevcut değil… insanın özünü kurutmaya yönelik çalışabilen, insanın insaniyetini öldürmeye azmeden hiçbir hayvan yoktur)
[ii] Adalet-i mahzanın tarifi Mektubat Mecmuasında 15. Mektub’da vardır ki; bir masumun hakkı, halk için dahi iptal edilemez. Bir ferd, umumun selameti için feda edilmez. Maide Suresinin 35.ayetinin işâri manası ile konu izah edilmiştir. Âyetin meali budur ki: “Kim bir cana kıymamış veya yeryüzünde fesat çıkarmamış bir cana kıyarsa, bütün insanları öldürmüş gibidir.”
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.