Kur’an Hakkında İlgi Çekici Sorular ve Cevapları-2

Soru 4: Hayat hep yükseliş midir? Mesela Hz. Musa (AS) bazen acziyete düşüyor. Bazen zirveye çıkıyor. Düşüş zamanında neye göre, nasıl çıkılır? Çıkınca düşmemek hangi şartları yerine getirmesiyle olur? Bazen oluyor ki insan gaflete düşüyor. Misal: Bir yumruk atarak adam ölüyor. [ Hz. Musa (AS) ] gibi… Orada tövbe ediyor. Ama o bir peygamber… Yani zaaftan güce nasıl çıkılır, manevi açıdan… Beklentisizlik ve ihlas bunun neresinde?

Cevap 4: Hayat, eğer Allah ile irtibat her halükarda muhafaza edilirse manevi açıdan daima hep yükseliştedir. Fakat nimet halinde şükredip musibet halinde şikâyete başlarsa hayat zikzak çizmeye başlar. Şükürle kazandığı 1000 sevabı musibetlerden şikayetlerle 500’e indirir veya daha fazla… Bu yüzden formül nimete, şükür; musibete sabır… Efendimiz (ASM) der ki: “Müminin haline şaşırılır. Çünkü nimet gelir, şükreder kazanır; bela gelir, sabreder kazanır.[1] Demek ebedî yükseliş formülü, budur. Maddi hayatın zikzakları, Allah nazarında kıymetli değildir; bize göre önemlidir. Biz deriz ki: “Madem İslam hak dindir. O halde Müslümanlar dünyada da izzetli ve üstün olmalıdırlar.” Bu fikre eyvallah, doğru denilir. Fakat imtihan hakikati, dünyanın böyle olmasına çok müsaade etmiyor. Eğer ederse herkes menfaat icabı Müslüman olur. Bakar ki, “Maneviyat desen onlarda; maddiyat desen onlarda… Ne güzel bir din!” Bu cihetten hakiki dindarlar ortada dinin manevi esasları daha yeni kurulurken İslam’ı seçen sahabelerdir. Muhacirler… Sonra İslamın maddi cephesi ortaya çıkmamış iken İslam’ı seçen Medineli sahabelerdir. Bizler ise, dinin manevi ve maddi güzellikleri getirdiğini bilerek ve görerek İslam’a giriyoruz. Bu açıdan kalitesiz oluyoruz.

Biz maddeten düşebiliriz. Bunu normal kabul etmek zorundayız. İmtihan dünyası böyle kurulmuş. Asıl tehlike manevi düşüşlerde… Daima esas olan Allah ile irtibatını koparmamak… Şeytan her fırsatta bize ümitsizlik vererek Rabbimiz ile bağımızı koparmaya çalışır. Özellikle manevi açıdan darbe aldığımız anda… Bu noktada rehberimiz, Hz. Eyyub’dur (AS). Eyyub (AS) maddi hastalığından hiçbir zaman şikâyetçi olmadı; iyileşeyim diye de dua etmedi. Ne zaman manevi açıdan zarar görmeye başladı. Hemen Allah’a iltica etti: “Zarar bana dokundu” dedi.[2] Başka Sad suresi’nde ise “Şeytan bana dokundu[3] diyor ve şifa dua yapıyor. Demek ona manevi bir zarar dokunmuş ki, o zararı şeytanlık yapmakla nitelendiriyor. Allah ile irtibatta kaldığımız sürece, Allah ile olan bağlarımız darlık ve zorluk anlarında daha kuvvetlenir. Normalde bağımız ince ip gibi ise, sarsıcı hadiseler o ipi halat gibi veya çelik halat gibi kopmaz hale doğru geliştirir. Allah bizim Onunla daha içli-dışlı olmamızı istiyor. Yaşananlar ise bunu sağlıyor.

Elde edilen nimetleri kaybetmemenin yolunu Kur’an “şükür” olarak söylüyor. Fakat bu şükür dil ile yapılan bir Elhamdülillah değil... Mesela servetin mi var. Bunun şükrü açları doyurman, yetimleri barındırman, fakir-fukaraya ikramda bulunmandır. Fecir suresinde mesele böyle anlatılır. Rızık kısılmasının sebepleri olarak bu hususlara riayetsizliği gösterir. İlmin şükrü, amel etmek ve o şükrü başkalarına ihlas ile ders vermektir. Güzelliğin şükrü iffet, ömrün şükrü ibadettir. Cenab-ı Hakk İbrahim suresinde yemin ile diyor: “Eğer siz şükrederseniz Ben o nimetimi size artıracağım.”[4] Eğer eldekiler azalıyor ve gidiyorsa demek ki biz şükretmemişiz.

Satranç sporunda güzel bir söz var: “En iyi savunma, hücumdur.” Bu sözü temel alırsak diyebilirim ki, düşmemenin ve elindekileri kaybetmemenin en sağlam yolu daima o konuda ilerlemektir. Bu meseleyi de Peygamber Efendimiz (ASM) “Beni, Allah'a yaklaştıran ilmimin artmadığı bir gün yaşayacak olsam, o günü hayırla geçirilmeyen bir gün sayarım.[5] hadisi ile bize açar. İnsan nefsi, 1-2 şey elde edince hemen rehavete kapılıyor. Balık akını olan bir yerde, balinalar da geçiyorsa, neden oltayla 2-3 balık avlayınca kişi kenara çekilip “Büyük iş başardım” der. Oysa sol tarafındakiler balina avlarken; sağındakiler ise orkinos, torik ve kılıç balığı avlarken… Demek biz düşmeye hazır durumda bekliyoruz. Durgunlaşmak “Gel beni silkele, sars” diye Allah’a hal dili ile yalvarmadır. Düşüşler, bir yayın gerilmesidir. Sonrasındaki yükseliş ise, bizi gerilmiş yay ile fırlatılan oka benzetir. Bu açıdan insan kendini bir yay gibi devamlı gerip kurmazsa, Rabbü’l-Âlemîn onu musibetler ile gerer ta ki mukadder kemaline dolu yükselsin. İnsan kendisi atılmazsa, Allah onu atar.

Manevi ve maddi bütün güçler Allah iledir. Gücün zikri “La havle ve la kuvvete illa billâhi’l-aliyyiyi’l-azîm” cümlesidir. Manevi kuvvet, ihlas ile bağlıdır. İhlasın sırrı ile, maddi menfaatleri terk etme meselesi insanın dünyasında ne derece yerleşirse o kadar onda kuvvet-i kudsiye tahakkuk eder. Bu durumda tecrübeyle sabit ki sözlerinin ve yazılarının feyzi artar. Bu açıdan maneviyat yollarının olmazsa olmaz düsturu ihlastır. Bediüzzaman Said Nursi tasavvuf ve tarikate ayırdığı Risalede “Velâyet yollarının ve tarikat şubelerinin en mühim esâsı, ihlastır. Çünkü: İhlas ile hafî şirklerden halas olur. İhlası kazanmayan, o yollarda gezemez der.[6] Bu yüzden Kur’an sıklıkla “Dini Allah’a halis ve has kılın” diyor.[7]

Soru 5: Kıssada Hz. Musa (AS “Senden gelecek zerre miktar hayra muhtacım[8] diyor. Bu ayeti açar mısın?

Cevap 5: Bu duayı Hz. Musa (AS) yaptığı esnada bazı müfessirler derler ki: “O, Hz. Şuayb’in (AS) kızlarının güttüğü koyun veya keçileri sulamıştı. O kızlardan birisini beğenmişti. Allah’tan bu nimeti ona nasip etmesini istedi.” Çünkü âyette geçen “hayr” tabiri Kur’anda hem kadın, hem at, hem de mal-mülk için kullanılır. Çoğu tefsirci ise, o an Hz. Musa’nın (AS) Mısır’dan firar etmiş halde olduğunu, aç ve susuz bulunduğunu, sığınacak ve kalacak bir yere muhtaç olduğunu düşünerek Rabbinden bu manada bir sığınak, açlık ve susuzluğunu giderecek bir ocak nasip etmesini istedi, demişler. Elmalılı Hamdi Yazır gibi…

Doğru anlayış her ikisi de olabilir. Çünkü Hz. Şuayb’in yanına vardıklarında Hz. Musa (AS) onunla kızlarından birisiyle evlenmek için pazarlık yapıyor. 8 yıl çalışırsa herhangi biriyle, 10 yıl kalırsa istediği kızıyla nikâhlanmak istiyor. 10 yıl kalması gösterir ki, bir kızı beğenmiş. Bu meseleyi yadırgamamak lazım… Sonuçta o da bir insan ve bir erkek… Ayrıca hayırlı bir nasip görmüş, sonra bakmış ki mübarek birinin kızı… Hangi aklı başında erkek bu fırsatı kaçırmak ister ki! Fıtrat böyle programlanmış… Bu açıdan bakılırsa Allah’a hayırlı bir eş için dua etmek, Hz. Musa’nın (AS) sünnetidir. Usulünü ve üslubunu bize öğretiyor: “Rabbi inni limâ enzelte ileyye min hayrin fakîr” diyor. Buradaki dua, hayırlı her şey hakkında yapılabilir. Kişiye ne hayırlı görünüyorsa onun için bu duayla dua edebilir. Hz. Musa’nın (AS) tecrübesiyle sabit ki makbul bir duadır.

Soru 6: Kur’an-ı Kerim’de 99 yerde namaz geçiyor. Çok yerde akşama ve sabaha kavuştuğunda Allah’ı tesbih edin, ardından namazı kılın tesbih edin derken (Rum suresi, 17-19) neyi kasdediyor Allah… Çok âyetlerinde böyle…

Cevap 6: Rum suresindeki âyet farklı bir mevzuu anlatıyor ve incelikleri nazara sunuyor. Surenin 17. Âyeti akşam ve sabah namazlarına; 18. Âyet ise öğlen ve yatsı namazlarına işaret ediyor. İlk ayet sabah ve akşam namazları vaktinde güneşin doğuşu ve batışında görünen muhteşem İlahi icraatları hatırlatma manasında “O namazlar ‘ tesbih ’ ağırlıklı bir his içinde olmalı” diyor. Öğlen ve yatsı namazlarında maddi ve manevi nimetlerin tezahür vakitleri olduğundan “O namazlar ‘ hamd ’ ağırlıklı bir duygu içinde namaz kılınmalı” diyor. Maddi nimetler öğle vakti tezahür eder. Öğle yemeğine, dünyevi işlerin neticelerinin görünme zamanı olmasına işaret… Yatsı ise, manevi nimetlerin tezahür vaktidir.

Kur’an her bir şeyin “hamd ve tesbih halinde” olduğunu bildiriyor.[9] Namazımız da bir şeydir, biz de bir şeyiz; namaz ile hamd ve tesbih yapıyoruz. Fakat Rum suresi bazı nesneler ve vakitlerde tesbih ve celal; bazı vakitlerde ise hamd ve cemal ön plandadır, diyor. İkindi vakti ise, bu simetrilerin tam ortasında kalmış. Ne akşam-sabah simetrisi; ne yatsı-öğlen simetrisi… Tabir caizse bir kürenin doğusundan batısına; kuzeyinden güneyine birer çap çizsek ortasında kesişirler ve merkez nokta olur. İşte zaman bir küre; sabah, doğusu; akşam namazı batısı (ki Arapçada akşam namazına garb ile aynı kökten mağrib denilir), kuzey, öğle namazı; güney ise, yatsı namazı olur. İkindi namazı ise “Salat-ı vusta”’dır (Orta namaz). İkindi namazı her cihette Orta Namaz’dır. O yüzden Kur’an der: “Hâfizu ale’s-salavâti ve’s-salâti’l-vusta[10] (Namazlarınızı muhafaza ediniz ve özellikle Orta Namazı muhafaza ediniz.) Çünkü ikindi namazı, diğer adıyla Asr namazı, günün maddi ve manevi özsuyu ve usaresinin çıktığı, her şeyin özünün hissedildiği zaman dilimidir. Bu açıdan Rum suresi 5 vakit namazı işliyor ve merkeze İkindi Namazı’nı koyuyor. Kur’anda 5 vakit yok diyenlere cevaptır bu… Bediüzzaman Said Nursi, “Namazın 5 vakte ve bu bilinen vakitlere tahsisinin hikmetlerini” incelediği 9. Söz’ün başına Rum Suresinin bu ayetlerini koymuş.

Salat-ı Vusta âyetinden bahseden ayet, namazların en az 3 vakit olacağını bildiriyor. Çünkü salavat kelimesi, namazlar demektir. Arapça’da cem’in ekalli 3’tür denilir. Rum suresi ise, 4 vakit namaza doğrudan işaret ediyor. Bu manada namaz vakitleri en az 5 olmalıdır. Çünkü 3 sayıdan oluşan bir seride orta sayı, 2. sayı olur. Fakat 4 sayıdan oluşan bir seri de orta sayı yoktur. Orta sayı, tek sayılı bir seride olabilir. Bu manada salat-ı vusta âyeti namazların en az 5 vakit olması gerektiğini matematiksel olarak ispat eder. Ki Hz. Peygamber (ASM) ve bütün sahabeleri namazı 5 vakit olarak düzenli kılmışlardır. Bütün Siyer ve Hadis kaynaklarıyla bu durum sabittir.

Kaf suresinde “Secdelerden sonra Allah’ı tesbih et” deniliyor.[11] Demek namaz dışında da tesbihler var. Yani Müslüman sadece namazda Sübhanallah diyerek Allah’ı tenzih ve takdis etmeyecek; gün içinde karşılaştığı celalli icraatlarda, sıkıcı ve bunaltıcı olaylarda, baş edemediği mevzularda hep dilinde bir manevi dayanak noktası manasında Sübhanallah olacak… Bu tesbihler onun ruhuna nefes aldırır. Kur’anın vurguladığı gibi, “ayakta-oturarak-yanları üzere Allah’ı zikretmek” müminlerin vasıflarıdır.[12] Bu zikir kalben, fikren, dil ile her cihetle olabilir. Madem ayakta-otururken-yan üzeri her bedensel hal ileyken zikir isteniliyor. O halde akıl ile, kalb ile, ruh ile, hayal ile, nefis ile, dil ile de Allah zikredilmeli ki, kişi hakiki zâkir olsun. Zikrin faydası ve hedefi olan “müşahede”, “itminan” ve “aşk” ta kişi ilerleyip Hakka vuslata ulaşsın.[13]

Tesbih, insanın aslî bir vazifesi, şuurlu ve akıllı hilkatinin neticesidir. Akıl, tesbih edicidir; ehl-i irfan tesbih ile yol alır. Ehl-i aşk ise, hamd ile ilerler ve yol alır. Melekler diyorlar ki “Nahnu nusebbihu bihamdike ve nukaddisu lek[14] (Biz Seni tenzih ve takdis ediyoruz. Bir halife niçin yaratacaksın?) Oysa halife, hem tenzih ve takdis manasında tesbih ettiği hem de aşk ile Allah’a hamd ü şükürde bulunduğu için Allah’ın halifesi oluyor. Allah’a ve Onun yarattığı kâinata tam ve mükemmel manada muhatap oluyor. Allah’ı melekler gibi celal ve haşmetiyle tanıdığı ve hayret ettiği gibi; Onu cemal ve rahmetiyle de tanıyor ve muhabbet ediyor. Bu manada Allah’ın kâmil ve ekmel kulları insanlar ve onlardan yetişen halife-i İlahi olan hakiki evliyalar oluyor. Bu kulların yeryüzü bahçesinde kalb ve ruh çekirdekleri filizlensin diye bu dünya kurulmuştur, diyebiliriz.

[1] Müslim, Zühd ve Rekaik, 64.

[2] Enbiya suresi, 83.

[3] Sad Suresi, 41.

[4] İbrahim suresi, 7.

[5] Keşfü'l-Hafa: 1/75; Heysemi, Mecmau’z-Zevaid, 1/36; Münavi, Feyzü’l-Kadir, 1/240.

[6] Bakınız Mektubat, 29. Mektub, 9. Kısım, 6. Telvih, 2. Nokta.

[7] Zümer suresi, 3 ve 14. Âyetler ve diğerleri.

[8] Kasas suresi, 24.

[9] İsra suresi, 44.

[10] Bakara suresi, 238.

[11] Kaf suresi, 40.

[12] Âl-i İmran suresi, 191.

[13] Bakara suresi, 260; Rad suresi, Ra’d suresi, 28.

[14] Bakara suresi, 30.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
3 Yorum