Risale-i Nur Okuma Notları-20: Vahiy, İnsan ve Medeniyet

Kur'an bir hikmet kitabıdır. Felsefe de hikmet dersi verir. Her iki hikmet de insanın kalbindeki duygularına ve nefsinin arzularına dair bir terbiye veriyor. Çünkü insan hem akıl, hem kalb hem nefs-i emareden meydana gelen kompleks bir yapıdır. Felsefe hikmeti, kudsiyet içermediği için nefsin baskıcı heveslerinin esiri ve hizmetçisi olur. Kudsi hakkı ve hakikati reddeden felsefe talebesi bu yönüyle mağrur bir firavun gibi olsa da, en küçük bir menfaat ve bir lezzet için şeytan gibi adamların ayağını öpen miskin ve mütemerrid zelil bir firavundur. Zilletinin kaynağı, nefsin lezzetperest fıtratı ve onun aklının bu fıtrata boyun eğmesidir. Kur'anın halis tilmizi ise, Allah'a kendini abd bilir. Mutlak ve zâtî aczini ve fakrının şuurundadır. Aczi için Rabbine istinad eder, fakrı için Ondan istimdad eder. Ondan başkasına ne kadar büyük de olsa ibadet etmez. Cenneti, ibadetine gaye yapmaz. Rabbinin Âhirette yarattığı servete imanıyla zengindir. Kullara minnet etmez, lezzetin esiri ve kölesi değildir. Allah'a dayanmakla güçlü ve azizdir. Kulların karşısında Onun izni olmadan alçalmaz. Sırf Allah rızası ve fazilet için amel eder, çalışır. (Sözler, 12. Söz, 2. Esas)

Semavi hikmet ve beşeri felsefenin hikmetleri toplum hayatına da bakarlar ve bir terbiye verirler. Bu açıdan her iki hikmetin ön gördüğü bir medeniyet vardır. Medeniyet hakikati beş temel üzerine kuruludur. Beşeri medeniyetler "kuvvet" (güç) merkezlidirler. Aynen bir şahıs gibi o da bir nokta-i istinad arar ve beşerî medeniyetin dayanak noktası kuvvettir. Medeniyetler aynen bir şahıs gibi nokta-i istimdad arar, kendine bir hedef tayin eder. Beşerî medeniyetin hedefi ve medet noktası, "menfaat"tir. Beşerî medeniyetin hayatta anayasası "mücadele"dir. Dünyayı bir savaş meydanı, güçlünün zayıfı ezdiği bir zulüm yeri gibi algılar, yaşamayı güçlülerin hakkı olarak görür ve göstermeye çalışır. Beşerî medeniyetin algı ufkunda insan topluluklarını kaynaştıran ve yekpare eden unsur ve bağ, "unsuriyet” (ırkçılık) ve “menfi milliyetçilik"tir (olumsuz milletçilik). Beşerî medeniyetin, onu teşkil eden toplumun ferdlerine bakan yönü ve hizmeti ise, bireylerinin nefsani heveslerini tatmin ve beşeri ihtiyaçların sayısını artırmaktır. “Bir şey sabit olduğunda levazımıyla sabit olur” mantık kuralı gereği beşerî medeniyetin tayin ettiği bir temeller, bütün hakikatleriyle kendilerini beşerî dünya görüşünde sergilerler. Kuvvet, mutlakıyetçi ve istila edici mahiyetiyle, güçlü kişiyi zayıflara tecavüz ettirir. Kuvvetin, ana karakteri saldırgan kılmaktır. Menfaatler ise dünyada sınırlı olduğu fakat insanların hırsı sınırsız olduğu için sınırlı menfaatler, kendilerini elde etmeleri için insanları boğuşturur. Mücadele düsturu ise, insanların ve devletlerin çarpışmasını sonuç verir. Dünya bir mezbaha halini alır. Irkçılık ve menfi milliyetçilik ise, başka ırk ve milletleri yutarak beslenen bir canavardır. Bu yüzden diğer ırk ve milletlere tecavüze kalkışır. Beşerî medeniyet bu çürük ve hasta ve saldırgan temelleriyle insanlığın mutluluğunu temelinden elinden yıkmıştır. Gözle görüldüğü üzere…

Buna mukabil semavi medeniyet dayanak noktası olarak "hakk"ı kabul eder. Hakkın ana özelliği "ittifak"ı doğurmaktır. Hak, zahir ve ispatlı olduğundan akıllar ve duygular onda buluşur, birleşir ve uyuşurlar. Semavi medeniyetin hedefinde "fazilet ve rıza-yı İlâhî" bulunur. Fazilet ve rıza-yı İlâhî ise, karşılıksız yapısından dolayı tesanüd ve dayanışmaya yol açar. Semavi medeniyetin hayatta anayasası "teavün" dür. Yani yardımlaşma… Bu ise, birbirinin imdadına koşmaya yol açar, âcizler ve zayıflar sahipsiz kalmaz. Semavi medeniyette toplumu kaynaştıran bağlar "din, sınıf ve vatan bağı"dır. Din bağının ana karakteri, "uhuvvet" (kardeşlik) duygusudur. Bu da bir birini sevmeye dayanır. Birbirini sevme ise "incizab"a (bir birine çekilmeye) yol açar. Birbirini çekme ise toplumu tek bir beden haline getirir. Sınıf bağı ise, toplumun tabakaları arasında yapıcı kaynaşmalara sebep olur; vatan bağı ise farklı din sahibi olsalar da aynı topraklarda yaşayanları komşuluk ve ihtiyaç bağlarıyla bir birlerine bağlar. Din medeniyetinin onu meydana getiren ferde sunduğu hizmet, onun nefsani heveslerine set çekmek, ruhunu yüce hakikatlere teşvik etmek ve ulvi hislerini tatmin etmektir. Bu ise, ferde "saadet-i dareyn"i hediye eder. Saadeti elde eden ferdlerle, selamet ve sulh içinde bir islami idare ve hilafet sistemi yeryüzünde kurulur. İslam Medeniyeti, bu manada Fıtrat Kanunları ile de barıştığı için bütün kâinat onun lehine hizmet eder. Hz. Davud (AS), Hz. Süleyman (AS) ve Hz. Muhammed’in (ASM) iktidarlarında olduğu gibi... (Sözler, 12. Söz, 3. Esas)

Kur'an, hayatın içinden bir kitaptır. Din, islamdır. İslam ise, fıtrat kanunlarının tercümesidir ve yaşanan vahiydir. (Rum suresi, 30) Bu açıdan din, hayatı semavi düsturlarla düzenlemek, bu şekilde sünnetullah üzere devam eden kâinatla insan türünü barıştırmak için gelmiştir. Dinin ön gördüğü şahsî ve sosyal hayat, İslamiyet hükümleriyle fıtratla barışan bir hayattan oluşur. Kur'anın, had cezalarını uygulamayı şahıslardan alıp devlet idaresinin yetkisine vermesi de gösterir ki Kur'anda İslâmî bir devlet sistemi vardır. Bu devlet, insanlık âleminde İlâhî iktidarın yansımasıdır.

Kur'anın temel hedefi en yüksek ve dakik ilim olan imanı, en geniş ve nurani fen olan marifetullahı, en ehemmiyetli ve mütenevvi maarif olan ahkam-ı islamiyeyi bütün asırlara ders vermektir. Kur’an aynı ayetteki aynı ders ile bütün asırlara, bütün toplumlara, bütün insan tabakalarına ve seviyelerine hakikat ve hikmeti ders veriyor. Bu ise eğitim ve öğretim açısından mucizevidir.

Tarihselci bakış gibi vahyi sadece o günün şartlarına indirgeyip "Kur'an bu asra hitap etmez" diye meseleyi daraltmak doğru olmadığı gibi, "Vahiy evrenseldir, zaman-üstüdür. Vahyi zaman-mekan bağlarından kurtararak ele almalıyız" algısı da bir tefrittir. Bu durumda da esbab-ı nüzul ile murâd-ı İlâhînin anlaşılabildiği birçok âyet kişisel algılara kurban edilir. Bu manada vahiy mekanizması ve sistematiği zamanı, mantık ilmi tabiriyle “cüz'î” ve “müşahhas” hadiselerden meydana gelen bir “hayat” olur görür. Cüz'î hadiseler ise, mantık ilmi tabiriyle “külli” ve “mücerred” hakikatlerin görüntüleridir. Bu açıdan dolayı tarih tekerrürden ibarettir, denilir. Çünkü farklı zamanlarda aynı hakikat farklı suretlerde cüz'î vakalarla kendini gösteriyor. Hakikatin zaman-üstü yönünü kabul etmek, “gayba iman” ın gereğidir. Hakikatin Asr-ı Saadette tecelli eden hâlini kabul etmek, “şuhudî iman” ın gereğidir. Hakikatin bütün zamanlarda tecelli eden farklı suretlerle bağını kurmak marifetullahın gereği, şuhudî imanı küllileştirme ve genişletme göstergesidir. Bu aynı zamanda külli bir tevhidi ve teslimiyeti de netice veren hikmetli nazardır. Daha câmi ve daha kuşatıcıdır. (Sözler, 1. Şule, 3. Şua, 3. Cilve)

Hz. Peygamber (SAV) ve bütün nebiler, Allah'ın varlığı, birliği ve kemal sıfatlarını bildirmek için bir hayat yaşadılar. Kendilerini riyakârlıkla göstermek için değil, yalnızca ve yalnızca varlığını hakkalyakin bildikleri, kemal sıfatlarını kâinat aynasında aynelyakin müşahede ettikleri Zât-ı Mutlak'ı yansıtacak bir hayatı ihlasla sergilediler. Sahip oldukları hikmet ve ilim ile akılları aydınlattıkları gibi, sergiledikleri itminan, sekinet, vüsuk, ciddiyet ile de muhataplarına hakkı ve hakikati bütün ağırlığı ile hissettirdiler. Yaşantılarındaki Allah rızası odaklı ibadet ve takva ile de Allah'ın varlığına ve kemal sıfatlarına diğer bir tarzda ayna oldukları gibi, her hali bir hayır olacak bir kişisel ve sosyal hayatı da sıdk, ciddiyet, fedakarlık ve hakkaniyet ile sergilediler. Kâinatın düzenine ayak uyduracak bir şeriat getirmekle, medenî fakat sünnetullahtan kopuk ve kudsiyetten uzaklaşmış toplumlardan çok daha medenî, kudsî bir hayatı sosyal boyutta temin ettikleri gibi, İlâhî iktidarın insanlık dünyasında da tesisine hizmet ettiler. (Badıllı Mesnevi-i Nuriyesi, Katre Risalesi, 1. Bab)

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
6 Yorum