Emre ŞİMŞEK
Esselam
Bismillâhirrahmânirrahîm
Rahman ve rahîm olan Allah’ın adı ile.
Besmele her hayrın başıdır.
Besmele bir baş’ın hayrıdır.
“Efendimiz, dört kitabın ilimleri Kur'an-ı Kerîm’de;
onun bütün ilimler, Fâtiha-i Şerîfe’de;
onun cümle ilimleri Besme-i Şerîfe’de;
ondaki bütün ilimler “Be”de buyurdu.
Bütün ilimlerden murat, kulu Rabb’ine ulaştırmaktır.
“Be”de ise “ilsak” mânâsı vardır…”
Ya da…
“Elif dedim BE dedim…”
Ya da…
Efendimizin anlattığı nehir meselindeki şu muhteşem tarife bakar mısınız ?:
“Su nehri Besmele’nin Mim’inden…
süt nehri Allah (lâfza-ı celâl)’in “He”sından…
cennet şarabı “Errahmân” ism-i celilinin Mim’inden…
ve bal nehri “Errahîm” ism-i şerifinin Mim’inden çıkıyordu…
Anladım ki, dört nehrin aslı Besmele-i Şerîfe’dendir…”
İmdi tâlib !
Bir işin hayırlı olup olmadığına göre mi besmele çekilir; yoksa hayırlı olması niyeti ile mi ? Ya da hayırlı olan bir işin besmele ile başladığını söyleyebilir miyiz ? Yahut, hiç bir şey düşünmeksizin, sorgulamaksızın, zikretmeksizin sadece besmele çekmek gerekmez mi ?
Sorular sorular…Her insanın arzu ettiği ölçüde cevabını alıp veya verdiği sorular…
Bu garibin sizlerden ilk ricası da şudur ki. Dili çözüldüğü vakit, çocuklarınıza öğreteceğiniz ilk kelime “besmele” olsun. Çocuk defterdir. Yazarsanız kitap olur. Vesselam. (e.ş.)
***
Bu mecliste ilk kelâmım…
İlk kelâmımı besmele ile açıyorum. Düşünmeksizin, sorgulamaksızın, zikretmeksizin…
Sanatperver bir hissiyatla sanat-ı harîkayı dillendirip, kendi zaviyemden yorumlamak için buradayım; naçizane.
Kim miyim ?
Şurada doğdum, şurada yaşıyorum, şurada öleceğim. İşte size kısa bir hayat özeti.
Ne ki, iki cihan serveri Peygamber Efendimiz (S.A.V.) ‘in hırkasına sahip olma şerefine nail olmuş Kaab İbn Züheyr’in; adaletin timsali Hz.Ömer’in şiirlerini okurken hüsn-ü sanatıyle zevk duyduğu Lebid’in; Hasan Bin Sabit ve daha nice sahabe, evliya ve insan dostu şairlerin izini süren bir şairim; naçizane.
“Ver cüceye onun olsun şairlik
Artık gözüm yüce sanatkarlıkta…”
Hiçbir şeyde kalmamak, ama hep O’nda kalmak…
Ve aşk…
Hep aşk…
Sadece…
Aşk…
Galiba mistâr-ı hikmet dedikleri bu olsa gerektir.
***
Hayatım boyunca her daim yazmaktan korkmuşumdur. Mıh gibi yüreğime çakılı nefs gerçeği ışığında, yazdıklarımın muârızını yer yer yaşıyorum olmamdan dolayı.
Ve yine sorular…
Acaba az yazıp, az yaşayıp, güvercin adımlarla mı ilerlemeli ?
Yoksa çok yazıp, çok yaşayıp güvercin gibi uçarak menzile bir ân önce varmalı mı ?
Yahut çok yazıp az yaşıyorsak ?
Ya çok yaşayıp az yazıyorsak ?
Ya da hep yaşayıp hiç yazmamak mıdır hüner ?
Peki yazanların cümlesi az yaşıyor diyebilir miyiz ?
Ama değil mi ki, sahabe şairlerden bu yana yazmak gerçeklerden bir gerçektir ?
Ve en can alıcı soru : İlk yaratılan “kalem/nûr” değil midir ?
Yaz, yaz, yaz…
Hiç ender hiç…
Bir zaman kulak misafiri olmuş idim : “Galiba tamamıyla sükût üzre olmak için konuşuyor; içimizde cümle, kelime, harf nâmına ne varsa döküyoruz…”
Son tahlilde, bildiğim ve hayatıma inşa ettiğim ahlak-ı hasene ölçüsünce bir gerçek var ki. İslamî hayat, Müslümanlık, veya kısaca aşk; ibadetle değil, itikâd ile başlar. İtikad ise edeb ile…Edeb ise EDEB-iyat’ta daha güzeldir. Edeb-iyat söz’dür. Hz.Kuran-ı Azimüşşân söz ile nazil olmuştur. Şairden anladığım Kur’an öğrencisidir. Şiirden anladığım güzel sözdür. Aşktan anladığım(ız) O’dur.
Ve edebiyat, “edib”ten değil, “edeb” kökünden gelir.
Edeb “yâ Hûuu” !
v-esselam !
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.