Hüseyin YILMAZ

Hüseyin YILMAZ

Eygi Ümmetin büyük kaybıdır!

1987 yılının ikinci yarısıydı sanırım. Askerlikten henüz dönmüş, İstanbul’da bir arkadaşımın Yedikulede’ki bekâr evine uzun süreli bir misafirlikle sığınmış, iş arıyordum.

Yapabileceğim işlerin başında gazetecilik geliyordu. Tecrübelerim de, kabiliyetlerim de beni o tarafa sevkediyordu. Zaten askerlik vazifesini yaparken kaleme aldığım ve neşrine çalıştığım Hüzün Çiçeği adlı romanım da beni Bab-ı Ali’ye sürüklüyordu. Zâviyemden o günlerin tek sevinci, bu ilk roman çalışmamın Timaş’ın raportörlerince yüksek bir takdir görmüş olması idi. İlk kitabım basılacak ve sırtıma yazarlık kisvesi geçirmiş olacaktı.

Bahsini ettiğim günlerden yaklaşık altı ay kadar önce de Zaman Gazetesi el değiştirerek Gülen ekibine geçmiş, başına da bugün Hakk’ın Rahmetine kavuşan merhum Eygi getirilmişti.

Eygi ile Ömer Okçu (Hekimoğlu İsmail) Bab-ı Ali’nin kadim dostlarındandı. Ömer abinin tavassutu ile Şevket Eygi’ye ulaşabileceğimi düşünüyordum. Başında bulunduğu yayınevinin Hüzün Çiçeği’ni basmaya karar vermiş olması işimi kolaylaştırıyordu.

Nitekim kendisine bu hususta ricamı açtığımda Ömer Abi, o her zamanki müşfik ve alâkadar tavrı ile;

“O iş kolay hoca!” dedi. “Ancak Şevket Bey müşkilpesenddir, kılı kırka yarar; inanmadığına evet demez, hatır-gönül işi yapmaz.” diye bitirdi.

Şansımı denemek istediğimi ifadeyle merhum Eygi’inin işime yarayacak bir zayıf tarafının olup olmadığını sordum.

“Galatasaray ve Robert mezunlarına karşı zayıf bir tarafı vardır. Daha doğrusu onlara hüsn-ü zanla bakar, öncelik tanır. Bir de yabancı dil bilen, dışarıda okumuş başarılı insanlara aynı pencereden bakar.” dedi.

Uzatmayayım… O günün imkânları içinde alınan bir dâvete icabetle Şevket Beyin ziyaretine gittim. Zaman Gazetesi’nin Yenibosna’daki binasında mülâki olduğumda yaşadığım şaşkınlık hafızamda bütün canlılığı ile hâlâ yaşıyor. Mütebessim çehresi, duruşu, nahif ses tonu ile büyük zaferler kazanan bir kahramandan çok, kendi hâlinde mütevazi bir mü’min görüntüsüne sahibti.

Ne yapıp yapamayacağımı sorduğunda, yazı ve gazeteciliğe âid hemen her şeyi yapabileceğimi ifade ettim. Gülümseyen çehresine daha geniş bir tebessüm dalgası yayıldıktan sonra,

“Her şeyi yapmak ile hiçbir şeyi yapmamak birbirlerine yakın şeylerdir. En iyi ne yapabilirsin meselâ?” diye üsteledi.

O günün ifadesiyle, mülâkat (röportaj) yapabileceğimi söyledim.

Kısa bir tereddüdün ardından Alev Alatlı ile bir mülakat yapıp yapamayacağımı sordu. Biraz yaşın verdiği bir cür’etkârlık, daha çok da ayağıma kadar gelmiş işi kaybetmemek düşüncesiyle, benim için zor olmayacağını söyledim.

Gazete binasından ayrıldığımda sanırım topu topuna Şevket Beyle yarım saatin altında bir görüşmem olmuştu.

huseyin_yilmaz_alev_alatli.jpg

Önce Alev Alatlı’ya dair, işimi kolaylaştıracak bilgilere ulaşmaya çalıştım, sonra konuşturmak istediğim mevzuu açacak sualler tanzim ettikten sonra bütün cesaretimi toplayarak Alatlı’yı aradım.

Ertesi gün Etiler taraflarındaki dairesinde iki saate yakın Alatlı ile mülâkatım oldu. Şaşılacak derecede kendimi profesyonel ve rahat hissedişimin altında Alatlı’nın samimi ev sahibliğinin rolü ne idi bilmiyorum, ama her şey olması gerektiği gibi ilerliyordu.

Uzun, çetrefilli, biraz da dağınık mülâkıtı yazıya aktarmak, mânâya zarar vermeden ince işçiliğine saatlerce kafa yormak iki günüme mal olmuştu.

Elimde beş on sahife mülakat ile bir düzineye yakın fotoğrafla sabahın köründe Eygi’nin odasında kendimi tekrar bulduğumda beni daha büyük bir ciddiyet ve alâka ile karşıladı. Alatlı ile konuşmaya muvaffak olmuş olmamı yalnız başına bile bir başarı olarak gördüğü açıktı. Konuşmanın muhtevası, konuşulanlar, editörlük tarafım sonraki mesele idi.

Göz ucuyla sahifelere baktıktan sonra dosyayı masasına koydu ve işine dönmek için;

“Sen şimdi git, haber vereceğim!” dedi.

O günü, akşamı, uzun geceyi nasıl geçirdiğimi anlatamam… Sabah erkenden ekmek almak üzere evden çıkıp yakınlardaki fırına gittim. Dönerken küçük gazete bayiinden aldığım Zaman Gazetesi’nin sür manşetinde Alatlı ile fotoğrafımızı görünce az daha küçük dilimi yutuyordum.

Şevket Bey, hiç vakit kaybetmede mülakatıma arka sayfanın tamamını ayırmış, birinci sayfadan da sür manşetten resimli olarak duyurmuştu. Hayatımda nâdir yaşadığım sevinçlerden birini o küçük gazete bayiinin önünde göz yaşları içinde yaşadığımı kimseye anlatmadım. Şevket Abi’nin vefatı disiplinimi yıktı, anlatayım:

Eve dönmek yerine elimde gazete ile sahile indim. Tenha bir yerde bütün mülâkatı baştan sona okudum. Göz yaşlarımdan gazete ıslanmıştı. Hayır, yaşadığım büyük bir zaferin sarhoşluğu değil, beklemediğim bir şekilde sevdiğim, heyecanını duyduğum bir işe bu kadar parlak bir şekilde alınmış olmamdı. İki yıllık evli idim ve oturacak bir evim bile yoktu. Askerlik dönüşü genç eşimi babasının evine bırakmıştım.

Şevket Beyin telefonu o gün öğle saatlerinde geldi. “Yarın gelip başla!” diyen sesi hâlâ kulaklarımda.

Yazık ki, işe başlamamdan birkaç ay sonra, yerini Uğur Öztaş’a bırakarak gazeteden ayrıldı. Fiilli gazeteciliğimin istikrarlı dört yıla yakın bir zamanını yaşamama vesile olan Şevket Bey ile sık görüşemedim ama hep takibimde oldu. Karşılaşmalarımda, ilgisini de, şefkatini de hiç eksik etmezdi.

Şevket Bey, devri kapanmış bir neslin son temsilcilerindendi. Bana daha çok İbn-ül Emin Mahmud Kemal Beyi tedai ettirirdi. Ayaklı kütüphane demeye şayeste bir birikime sahibti. Zaten kütüphanesi de bunu netice verecek kadar zengindi. Eygi’ye bu tarafıyla benzeyen tek isim, uzak bir semada münzevi bir yıldız hayatı yaşayan Ertuğrul Düzdağ kaldı.

Eygi, yumuşak, sessiz, sâkin görünüşüne rağmen çetin bir insandı. Hayatı daha çok Nurcularla geçmiş olmakla birlikte ne Nurculuğun büsbütün içinde, ne de dışında olduğunu söylemek mümkündü. Sözünü esirgemez, muhatabının şöhretine ve nüfuzuna bakmaksızın inandıklarını söyler; aksayan tarafları tenkid ederdi.

İnancını dâvâ edinmişti. Dâvâsına hizmet etmekten hiç geri kalmadı. Mücerred hayatının en büyük meselesi bu topraklarda İslâmiyet’in tekrar yaşandığını görmek, Müslümanların hâkimiyetine şahid olmaktı.

Şevket Eygi, bu ülke gibi, ümmet için de büyük bir kayıbdır. Yerinin doldurulması neredeyse imkânsız isimlerden birini daha kaybettik.

Eygi merhuma gani gani rahmet, sevenlerine sabırlar niyaz ediyorum. Yaşadığım müddetçe kalbimde de, dualarımda da hep bir yeri olacaktır.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
7 Yorum