Zeki KAMİLZÂDE
Ömer Öztürk abimiz işten atıldığına şükretmelidir
"Kalemi elime almayayım. Aman canım. Bana ne? Zaten kim merak ediyor Zeki Kamilzade'nin ne diyeceğini?" diyorum, ama kârilerim, Türkiye de öyle bir ülke değil yani. Yaramaz çocuk gibi. Beş dakika boş bırakmaya gelmez. Zaten kalemle de yazmıyorum. Ayıptır söylemesi: 10 parmak klavye kullanırım. Tıkır, tıkır, tıkır. Parmaklarımdan kıvılcım çıkartırım evelallah. Tek rakibim Türk Hava Yolları yani. Öhöm... Bu reklam faslı geçtikten sonra mevzua geri dönelim. Türkiye'den bahsediyorduk.
Evet. Türkiye öyle garip bir ülke ki "Bu kadar da olmaz!" denilecek şeyler âdiyattan sayılıyor. Hayat bir fantastik film edasıyla yaşanıyor. Özellikle de mevzu kemalizme yaklaşınca. Aynen. Mesela: Türkiye'de ekonomi iyi gitmiyor malum. İnsanlar geçim sıkıntısı çekiyorlar. Faturalar padişah fermanına döndü. Ama CHP'li belediyeler çılgın gibi Atatürk heykeli açılışı yapmaya devam ediyorlar. Bunu başka ülkede görebilir misiniz? Kuzey Kore'de belki. Zaten 'görmemek' de gerekir. Haydi, tok karna tarihte böyle şeyler yapanlar çok görülmüştür, ama karnının açlığı üzerine alçıpan işine girenler hamakatte zirveyi gösterirler.
Geçenlerde bundan da beteri oldu. Bir abimiz, Atatürk heykelinin başındaki tozları bezle 'vurarak' uçurduğu için, temizlik müdürünün başı vuruldu. Aman, uçuruldu. Aman, afedersiniz, yani 'işinden edildi.' Bu hâdise de bana çocukluğumdan bir kesiti hatırlattı. Ortaokulun ilk haftasında, sınıfın yaramazları, bahçedeki büstün kulağını-burnunu çekip birbirlerini güldürünce, müdür yardımcısının şiddetine uğramışlardı. Lakin şöyle komik bir durum var: Müdür yardımcısı yaşananları izlerken tıpkı bizim gibi gülüyordu. Eğlendiği belliydi. Fakat dışarı çıkıp çocukları dövdüğü sırada pek ciddi takılmıştı.
İşte, ta o zamanlardan bugüne, Zeki Kamilzade kardeşinizin zihninde bir fikir gelişti. O da şudur. Ta, ta, ta, taaaa: Bazı şöylerin 'mış gibi'si gerçeğinden çok yaşıyor. Çünkü, gerçek, ömr-i tâbiisinde ölüyor gidiyor. Ama 'mış gibi'si ölmekten de anlamıyor. Zira bedeni çürümüyor. Süleyman aleyhisselam kıssasını hatırlayalım hemen: O ulu nebi vefat ettikten sonra bile cinler çalışmaya devam ediyorlardı değil mi? Neden? Çünkü yaşadığını sanıyorlardı. Dolayısıyla korkusunu çekmeye de devam ediyorlardı. Halbuki, Sebe' sûresinin 14. ayetinde kısa bir mealiyle buyrulduğu gibi, ahirinde bu duruma hayıflanacaklardır:
"Süleyman’ın ölümüne hükmettiğimizde, öldüğünü, ancak asâsını kemiren ağaç kurdu göstermişti. Süleyman’ın cesedi yere yıkılınca ortaya çıktı ki, eğer cinler gaybı bilmiş olsalardı, o aşağılayıcı eziyete katlanıp durmazlardı."
Ya bir de İbrahim aleyhisselamdaki cesareti düşünsenize! 21. yüzyılda, üstelik Sivas gibi müslüman bir memlekette, alnına bezle vurduğunuz için işinizden olabiliyorsunuz. Ya bundan binlerce sene evvel yaşasaydınız başınıza neler gelirdi? Zaten İbrahim aleyhisselam da az şey yaşamamış. Öyle ya. Mancınıkla ateşe atılmak nedir be kardeşim. Allah'tan Sivas belediyesinin ne mancınığı ne de mancınık kurma yetkisi var. Zaten öyle bir ateşi de Sivas'ta yakamazsın. Aynen. Memleketim olduğu için biliyorum. Öhöm. Sivaslıların ateş meselesinden ağızları yanmıştır. Artık kibrit çakarken bile etraflarını bir-iki kontrol ederler.
Şimdi, bir tefekkürümü daha paylaşacağım ama, yazının içeriği öyle karışık oldu ki, 5816'dan başıma bir iş açılmasına korkuyorum. O zaman savcı beylerin aflarına sığınacak bir izahta bulunalım: Burada söyleyeceklerimin yukarıdaki heykeli anılan şahısla hiçbir ilgisi yoktur. Tamamen tarihsel birşeye dair analizde bulunacağım. Malum ya, heykel işi yeni bir iş değil, İslam'dan önce de vardı. İslam bize heykeli meykeli unutturdu. Çünkü yaptırmadı. Genç ömrümde hapislere düşürülmeyeyim lütfen. Ben, yeniden yapılan heykellere dair değil, putperest dönemde yapılan heykellere dair birşey söylüyorum, aman haa!
İşte geliyor: Belki çoğu şirkin putperestliğe evrilmesinin arkasında da böyle bir sır vardır. Nedir? 'Mış gibi'nin korkusudur. Yani mesela: Firavun yaşamıştır, gadri çekilmiştir, sonra ölmüştür. Eh, normalde, ölümüyle birlikte korkusu da maziye gömülecektir. Fakat, şirkin o çeşidi üzerine kurulu sistem, yani bekasıyla nemalanan çevresi, Firavun sağken yapılan ritüellerin de aynen devamını ister. Devam etmezse sistemleri de devam etmez çünkü. Rantları bozulur. Menfaatleri dağılır. Bu yüzden 'mış gibi'nin sürdürülebileceği 'daha kalıcı sûretler' kurgular. Bu heykel olur, portre olur, büst olur. Taş olur, demir olur, tunç olur. Nihayetinde görmesi gereken fonksiyon bellidir: Ona yapılan da tıpkı Firavun'a sağlığında yapılan gibi olmalıdır. Öyle muamele görmelidir. O korkuyu yaşatabilmelidir. O gerekçeyi sağlayabilmelidir. Korkusu yaşarsa sistemi de yaşar. İsterse kendisi çoktan toprak olsun. Yani, kârilerim, Firavunlar ölür ama, şirkleri öyle kolayca ölmez. Tarih buna şahittir.
O yüzden gözümün nuru Bediüzzaman der: "Memnu heykel, suretler, ya zulm-ü mütehaccir, ya mütecessid riyâ, ya müncemid hevestir. Ya tılsımdır; celb eder o habis ervahları..." Zulüm taşlaşırsa daha devamlı olur. Riya cesedlenirse daha uzun sürer. Heves dondurulursa kalıcılaşır.
Hatta bazen birşeyin korkusu kendisinden daha büyük işler de görebilir. Moğollar hakkında buna misal birçok hikâye anlatılır. Mesela: Bir moğol savaşçısı bir Çin köyüne geldiği zaman, eğer canı oradaki bütün erkekleri öldürmek isterse, fakat kılıcını yanına almamışsa, öleceklerin tamamı kılıcını alıp gelmesini bekler ve öldürülürken de hiçbir karşılık vermezlermiş. "Ulan bu kadar adamız, tükürüğümüzde boğulur bu çulsuz, vurun ağzının üstüne!" demezlermiş. Öyle bir korkusu varmış onların. Bugün de buna benzer şeyler yaşanabiliyor. Heykelinin tozunu silerken biraz sertlik göstereni böyle ekmeğinden eden düzen hakikaten yanlış yapana neler yapmaz? İşte, kardeşlerim, bence Türkiye'de kemalizmi hayatta tutan da budur, bu korkudur, vesselam. Kemalizmin yıkılması da ancak bu korkunun yıkılmasıyla olacaktır. Yoksa heykellerin yıkılmasıyla değil. 'Heykelleri yıkılsın' diye birşeyi kat'iyyen demiyorum. Sayın savcılarımız lütfen Zeki Kamilzade kardeşlerini yanlış anlamasınlar.
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.