Himmet UÇ
Freud ve Bediüzzaman
Freud ve Bediüzzaman, batı dünyasının önemli üretici fikir adamlarındandır, insanın 'ben'ine, eneye getirdiği bakış açısı ego üzerindeki geçmiş bakış açılarının çok ötesinde yeniliktir. İslam dünyasında ego yani enenin varlık içindeki yerini Bediüzzaman belirlemiştir. Bu bakış açılarının mukayesesi ciddi çalışmalar ihtiva eder.
“Ve nefsine takılmıştır. Kainat kapıları zahiren açık görünürken hakikatte kapalıdır. Cenab-ı Hak emanet cihetiyle insana ene namında öyle bir miftah vermiş ki Hallak-ı Kainatın kunuz-ı mahfiyesini onun ile keşfeder. Fakat ene kendisi de gayet muğlak bir muamma ve açılması müşkül bir tılsımdır. Eğer onun hakiki mahiyeti ve sırr-ı hilkati bilinse kendisi açıldığı gibi kainat dahi açılır.”
Freud insanın bu kainatı varlığı Allah’ı anlama anahtarı olan egodan habersizdir, mühim adamdır ama insanda kalmıştır. İnsan ve kainat anlaşılmadıktan sonra insanın bir beden içinde zevkleri ve sancıları ile yaşamasının bir anlamı yoktur. Batı felsefesi bu yüzden insanın ruhi sorunlarına çare olamamış onu bir et külçesi ve zevk aracı olarak görmüştür. Bediüzzaman çok çok büyük bir insandır ama onu mukayeseli anlatmak için çabalayan insanlar yoktur garip ve üzücü olan budur. Sözüyle ego şahlanmış bir at üzerindeki şövalye gibidir. İd ile süperegonun isteklerini uzlaştırmaya çalışan hakemdir.
İd, ego ve süperego insan zihninin katmanlarıdır. Bu katmanlar birlikte yer almalarına karşın farklı düzlemlerde fonksiyon görürler.
İd, zevk temelli bir istekler ve aşırı ısrarcı temel enerjinin çıkış noktasıdır. Temel ve en ilkel benliktir. Ana kaynağı cinsellik, açlık gibi ihtiyaçların en bencilce doyurulmasıdır.
Ego ise "id"in bu isteklerini gerçeklikle karşılayan kısımdır. Çeşitli savunma mekanizmaları ile "id"i dengeler. İd ve süperego arasındaki dengeleyici unsurdur. Temel görevi kişisel güvenlik sağlamak ve "id"in bazı isteklerine izin vermektir. Freud ilerki yıllarda gerçekliği test etmek, savunma, bilgi sentezi ve zeka fonksiyonları ile hafızayı bu merkeze bağlamıştır.
Süperego, baba figürünün ve kültürel adetlerin içselleştirilmiş bir sembolüdür. "İd"in ihtiyaç ve talepleriyle çatışma halindedir. "İd"ye karşı saldırgandır. Tabuları ayakta tutar. Oidipus kompleksinin çözümü için baba figürünün içselleştirilmesidir.
Ben=İnsanın kendine özgü ruhsal ve bedensel bütünlügünün ve bunun zihinsel algılanışının genel ve soyut adıdır. Ben, Freud’un ruhsal cihazla ilgili ikinci kuramında es ve über-ich ile birlikte ruhsal cihazın üç beliriminden biridir. Ben’in kaynağı (ki Es’in dış alemle teması sonucunda farklılaşmasıdır) ve muhtevaları, bilinçli, bilinçöncesi veya bilinçdışı olabilir. Ben’in yapısı gerçeklik ilkesinin baskısı altındadır. 'Ben’in fonksiyonu ise, kişiliğin korunması, gerçeğe uyum ve çatışmaların çözümlenmesidir.
Ben’in ideali, birincil narsisizm’den (kişinin kendisine karşı duyduğu sevgi) ve çevremizdeki kişilerle ve aile ile özdeşlikten meydana gelen kişiliğin eğilimi; bu özdeşlik, kişinin kendi benliğine karşı beslediği sevgiyi değiştirir ve ikincil narsisizm derecesine düşürür.
İdeal 'ben', çocukluktaki “her şeyi yapabilme” hayalinin daha sonraki özdeşliklerle değişerek aldığı yeni şekil; bu değişme “kahramanlarla özdeşleşme”ye, yani ünlü ve güçlü kişileri benimsemeye dayanarak olmaktadır. (Ben’in ideal’i ile ideal ben ayrımı Freud’da yoktur. Nunberg, Lagache ve Lacan gibi bilginler, ideal ben’in oluşumunda Narsisizm’i iyice belirtmek için bu ayrıma başvurmuşlardır.
Alt bilinç (İd), Benlik (Ego), Üst Benlik (Süperego) - Freud'a Göre Zihnin Oluşumu
Sigmund Freud, 1930'larda insan bilincinin oluşum süreçleri üzerinde çok ciddi toplumsal ve ruhbilimsel araştırmalara imza attı. İnsanı toplumsal gelişim teorisi ekseninde ele alan Freud bilinci id, ego ve süperego olarak üç ayrı ruhsal kategoriye ayırır. Buradan yola çıkarak insanın toplum içerisindeki sosyal durumu analiz edilmektedir. Birinci Dünya Savaşı'nın beraberinde getirdiği yıkım ve binlerce insanın ortadan kaldırılması sonucu, ciddi anlamda vicdan olgusunu sorgulamaya giden Freud, bu üç aşama ile insanın karar ve yargı sistemini çözmeye çalışmıştır. İnsanların bir anda nasıl bu üç aşamayı taşıdıkları ve nasıl duygularının kurbanı olabildiklerini yaşayarak gören Freud, buna yüz yıldır tartışılıp çürütülemeyen tezleri ile açıklık getirmeye çalışmıştır.
"İd", içimizdeki doyumsuz hayvandır. Kendisini yalnızca ihtiyaçlara göre ayarlayan, eleştiri kabul etmeyen, güdüsel, durdurulamayan yanımızdır. Buna verilebilecek en iyi örnek cinsellik, saldırganlık, açlık, kin vb. Bu yönü ağır basan birey vicdan olgusundan yoksundur. Bilincin orta aşaması olarak da, Freud'un izah ettiği Benlik (Ego), doğa ya da çevre ile id arasinda bir denge unsurudur. Çevrede ya da doğada bulunan maddelerin uygunluğunu yine tarafsız bir zeminde kontrol eder ve bu nesnelerin uygun olup olmadığını belirler. Aynı zamanda eleştiri yapan bölüm olup, güdüleri durdurma ile ilgilenir. Örneğin alt bilinç olarak izah edilen id acıktığı zaman hemen bir şeyler bulup yemeyi amaçlar. Ancak benlik (ego) bunun daha uygun bir zamanda olması veya olmaması gerektiğini hatırlatıp onu dizginler. Üst benlik (süperego) kural ve değerler bütünlüğü içinde insana yön veren bölümdür. Bu bölüme vicdan da denilebilir. Bu bölüm daha çok emir ve yasaklara göre bir yol belirler. İyi ya da kötüyü birbirinden ayırmaya başladığımız süreçlerde gelişir ve olgunlaşır. Zamanla aile, anne ve baba, çevre, okul, din, geleneklerden öğrendiklerimiz içselleştirilir ve bizim değer ve kurallar bütünlüğümüzün oluşmasına yardım eder. Bu açıdan bu üç temel bilinç şekillenmesinin belli düzeylerde bizlerde yetersiz olması gerçekten iyi olmaz. İnsan, düşünen bir varlık ve zararı önceden hesaplayabilecek; sonradan öğrenebilecek bir yapıya sahiptir. Kimi bunun Tanrıdan geldiğini düşünür, kimi de Freud gibi Evrim Kuramı şeklinde izah eder. İkisinde de ortak olgu vicdandır.
Freud'a göre id kişinin ilkel benliğidir. Hazın doyumu ilkesine göre çalışır. Hiçbir sosyal kuralı önemsemeyen idin tek istediği, isteğinin anında yerine getirilmesidir. İdi baskın olarak bebeklerde görebiliriz. İd için aynı zamanda kişiliğin çocuksu tarafı da denilebilir. Kişilik gelişimini dönemlere ayıran eğitim bilimciler id'in, bu dönemlerin en alt basamağında yer aldığını söyleseler de, kişisel gelişim basamaklarının herhangi birisinde sorun yaşayan bir bireyde id'lere çok sık rastlanabilir. Bir bireyde İd'i dengelemek için ego (Kişilik Savunma Mekanizması) devreye girer.
Süperego (üstben)
Üstben, (Fransızca sur-mol, İngilizce su-perego, super-ego;(dikey vertigal)) Bir kişilik şemasında, planında kişiliğin en yüksek merciisi. Ben'e karşı bir denetleyici ya da bir yargıç rolünü oynar, es'ten gelen isteklerin ben tarafından ya olduğu gibi ya da bazı değişikliklerle kabulüne izin verir ya da tümüyle geriye çevirilmesini buyurur. "Tüm ahlaksal kısıtlamaların temsilcisi, mükemmelik yolundaki çabaların savunucusudur." (Freud, Bütün Eserleri)
Bilinçdışında etkinliğini sürdürür. Ahlaksal bir yasanın savunucusu, aynı zamanda ilgili yasaya uyulup uyulmadığının denetleyicisidir. Oedipus Kompleksi'nin kaybolmasıyla ortaya çıkar. Çocuk zamanla yasak ödipal (Oedipus Kompleksi'yle ilgili olan) doyumundan el çeker, anne ve babasıyla özdeşleri ve yasakları bir içyansıtımla kendisine mal eder. Diğer yönden, eğitimle medeniyet yaşamının, ahlak, vicdan, vb. gerekleri üstben kapsamına girer. Çocuklarda üstben'in kuruluşunda anne ve baba değil, onların üstben'leri model alınır. Böylece üstben, geleneğin taşıyıcısı işini görür.
Melanie Klein'a göre çocuklarda henüz gelişimin oral evresinde bir üstben oluşur.
R. Spitz'e göre üstben'in oluşumu çocukluğun daha öncelerinde başlar. Üstben ile o (es, id) arasındaki çatışmaları bazı nevrozlarda, örneğin fobilerle saplantı nevrozlarındakinden daha büyük bir rol üstlenir.
Freud'un sözüyle ego şahlanmış bir at üzerindeki şövalye gibidir. İd ile süperegonun isteklerini uzlaştırmaya çalışan hakemdir.
İd, ego ve süperego insan zihninin katmanlarıdır. Bu katmanlar birlikte yer almalarına karşın farklı düzlemlerde fonksiyon görürler.
İd, zevk temelli bir istekler ve aşırı ısrarcı temel enerjinin çıkış noktasıdır. Temel ve en ilkel benliktir. Ana kaynağı cinsellik, açlık gibi ihtiyaçların en bencilce doyurulmasıdır.
Ego ise "id"in bu isteklerini gerçeklikle karşılayan kısımdır. Çeşitli savunma mekanizmaları ile "id"i dengeler. İd ve süperego arasındaki dengeleyici unsurdur. Temel görevi kişisel güvenlik sağlamak ve "id"in bazı isteklerine izin vermektir. Freud ilerki yıllarda gerçekliği test etmek, savunma, bilgi sentezi ve zeka fonksiyonları ile hafızayı bu merkeze bağlamıştır.
Süperego, baba figürünün ve kültürel adetlerin içselleştirilmiş bir sembolüdür. "İd"in ihtiyaç ve talepleriyle çatışma halindedir. "İd"ye karşı saldırgandır. Tabuları ayakta tutar. Oidipus kompleksinin çözümü için baba figürünün içselleştirilmesidir.
Ben=İnsanın kendine özgü ruhsal ve bedensel bütünlügünün ve bunun zihinsel algılanışının genel ve soyut adıdır. Ben, Freud’un ruhsal cihazla ilgili ikinci kuramında es ve über-ich ile birlikte ruhsal cihazın üç beliriminden biridir. Ben’in kaynağı ( ki Es’in dış alemle teması sonucunda farklılaşmasıdır) ve muhtevaları, bilinçli, bilinçöncesi veya bilinçdışı olabilir. Ben’in yapısı gerçeklik ilkesinin baskısı altındadır. 'Ben’in fonksiyonu ise, kişiliğin korunması, gerçeğe uyum ve çatışmaların çözümlenmesidir.
Ben’in ideali, birincil narsisizm’den (kişinin kendisine karşı duyduğu sevgi) ve çevremizdeki kişilerle ve aile ile özdeşlikten meydana gelen kişiliğin eğilimi; bu özdeşlik, kişinin kendi benliğine karşı beslediği sevgiyi değiştirir ve ikincil narsisizm derecesine düşürür.
İdeal 'ben', çocukluktaki “her şeyi yapabilme” hayalinin daha sonraki özdeşliklerle değişerek aldığı yeni şekil; bu değişme “kahramanlarla özdeşleşme”ye, yani ünlü ve güçlü kişileri benimsemeye dayanarak olmaktadır. (Ben’in ideal’i ile ideal ben ayrımı Freud’da yoktur. Nunberg, Lagache ve Lacan gibi bilginler, ideal ben’in oluşumunda Narsisizm’i iyice belirtmek için bu ayrıma başvurmuşlardır. (Wikipedia)
Freud, bir psikanalisttir ama egonun üç katmanına da Bediüzzaman gibi bir kainatı anlamlandırma fonksiyonu yüklemez çünkü Freud filozof değidir. O iç dönük insana dönük düşünür ama kainatın düşünebilen tek canlısı insanın kendinin ne olduğunu ve evrenin ne olduğunu kendini ve evreni yaratan ile insanın ilişkileri konusunda bir şey söylemez. Kendini aşmayan bir teoridir.
Bediüzzaman, ben'i insanın kendisi ile bağlı alanında tutmaz, onu, kendini, kainatı ve Allah’ı anlamak konusunda bir anahtar görevi verir. Felsefede de dinde de insanın en büyük sıkıntısı "ben neyim" sorusudur. Kendini anladığı anda kainatı ve Allah’ı anlar ama bu anlama bir gelişme, genişleme sürecidir. Bediüzzaman bunu anlatır.
“Ene künuz-ı mahfiye olan Esma-i İlahiyenin anahtarı olduğu gibi kainatın tılsım-ı muğlakının daha anahtarı olarak bir muamma-yı müşkülküşadır, bikr tılsım-ı hayretfezadır. O ene mahiyetinin bilinmesiyle o garip muamma , a acib tılsım olan ene açılır ve kainat tılsımını ve alem-i vücubun künuzunu dahi açar. Alemin miftahı insanın elindedir ve nefsine takılmıştır. Kainat kapıları zahiren açık görünürken hakikatte kapalıdır. Cenab-ı Hak emanet cihetiyle insana ene namında öyle bir miftah vermiş ki Hallak-ı Kainatın kunuz-ı mahfiyesini onun ile keşfeder. Fakat ene kendisi de gayet muğlak bir muamma ve açılması müşkül bir tılsımdır. Eğer onun hakiki mahiyeti ve sırr-ı hilkati bilinse kendisi açıldığı gibi kainat dahi açılır.”
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.