Abdulkadir MENEK

Abdulkadir MENEK

Geçen ömür ve son pişmanlık

Fena ve fani bir hayatın, dünya merhalesi için zevale doğru akıp giden yolcularıyız.

Bu dünya hayatı, kararsız ve fani bir levha olarak önümüzde duruyor.

Fakat bizler, süratle akıp giden bir hayatı doludizgin bir şekilde yaşamaya devam ediyoruz.

Hayatımızın saniye, dakika, saat ve günleri birbiri ardından hızlı bir şekilde mazi tarafına akmaya devam etmektedir.

Zamana hükmetme gibi bir kabiliyet ve haslete sahip değiliz.

Zaman çoğu kez, feryat ve gayretlerimize aldırmadan, gözyaşlarına ve sevinçlere takılmadan hızlı bir şekilde mazi derelerine akmaya devam ediyor. 

Belki zamanı en iyi şekilde değerlendirmek ve akıp geçen zamandan geriye faydalı bir şeyler bırakmak için daha çok gayret gösterebiliriz.

Geçmiş zamandan elimizde kalarak bizi teselli eden ve hatırladığımızda hoş bir seda bırakan hususlar ile bizleri derin acılara gark eden ve yaşanmasını hiç istemediğimiz, çoğunluğu hatalarımızdan kaynaklanan hatıralarımız, zaman zaman hafızalarımızda  adeta bir ‘’resmi geçit’’ yapmakta.

Geride bıraktığımız az sayıda ‘’OH’’ ve çok sayıda ‘’AH’.’

Çoğu zaman kendimizi adeta bir hayal dünyasında zannediyor, gerçeklere gücümüz yettiği kadar gözümüzü kapatmaya çalışıyoruz.

Yıllar birbirini kovalıyor, ömür sermayesi hızla tükeniyor, yaşadığımız bu hayat, nisyan perdesi altında kaybolup maziye karışıyor.

Zaman zaman yaşadığımız şoklar ve karşılaştığımız olağanüstü durumlar ile kendimize gelir gibi oluyor, sonra hayatın akışına kendimizi yeniden kaptırmaya başlıyoruz.

Kazandıklarımız, elde ettiklerimiz, maddi ve dünyevi başarılarımız, bir serap olmaktan öteye geçemiyor.

Küçük ve basit başarılar ve zevkler ile teselli bulmaya çalışıyor, kendimizi kandırıp avunmak için bin bir yola başvuruyoruz.

Bütün varlığımız ve kuvvetimizle ebedi hayatı kazanmak ve Allah'ın rızasını tahsil etmek için gayret göstermemiz gerekirken, biz hala nefret üretmeye ve gaflet içinde debelenmeye devam ediyoruz.

Geçmiş zamanın hatalarından ders çıkarmak ve geleceği bu anlayış ışığında şekillendirmek için Allah’ın bahşettiği bir akıl ve iradeye sahibiz.

Sıkıntılardan kurtulup, önümüzün biraz daha açıldığını görmeye başladığımız andan itibaren gaflet perdeleri yeniden kalınlaşıyor, devekuşu gibi başımızı kuma batırmaya devam ediyoruz.

Küskünlüklerin, hayal kırıklıklarının, hırsın, sevgisizliğin dünyamızı çepeçevre kuşatmasına ve bizleri bir cendere arasında sıkmasına daha ne kadar izin vereceğiz?

Maddi zenginliğin, dünyevi makamların, şöhret ve kuvvetin hakiki ve kalıcı bir mutluluk getiremeyeceğini anlamamız için daha ne gibi tecrübelerin süzgecinden geçmemiz gerekiyor?

Ölüm kapımızı çalmadan ve ecel biletimiz kesilmeden önce yeni ve halis bir uyanış ile istikamet bulmak için niye acele etmiyoruz?

Son pişmanlığın fayda vermeyeceği anların büyük ve dehşetli hüsranlarını yaşamamak için, sığınabileceğimiz ve bizleri affetmeyi çok seven bir Rabbimiz var.

Halis bir niyet ve gerçek bir pişmanlık ile kapısına gelenleri boş döndürmeyen Kerim ve Rahim olan Rabbimize dönmek için, yolların tükenmesi ve kapıların kapanmasını mı bekliyoruz?

Son pişmanlığın fayda vermeyeceği bir noktaya gelmeden önce, bugün bize verilen yeni bir fırsatı değerlendirerek intibah ikliminde niye teneffüs etmeye başlamıyoruz?

Aklımızın başımıza gelmesi için fırsatların tükendiği ve çaresizliğin bizi teslim alacağı son anımızı mı bekliyoruz?

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
1 Yorum