Serdar ABDULKADİR

Serdar ABDULKADİR

‘Güce Tapmak’a dair

İnsanlık tarihinin en büyük sorunu, “güce tapmak” ile ilgilidir.

Güç sevgisi, insanda büyük bir kötülük ve her kötülüğün başlangıcıdır.

Güç sevgisi, herhangi bir tutku gibi, asla tam olarak tatmin edilemez, kendi gücünü artırarak sürekli yeni tahakküm yolları ve araçları arayışı içindedir.

Anadolu’da ‘sonradan görme zındıktan dönme’ gibi bir deyim vardır. Güce aç bir insan için, sevdiği güçten ayrılmaktan daha korkunç bir ceza ve ıstırap yoktur.

Güce aç bir insan, gücünü kaybetme korkusuyla yozlaşır.

Güce susamış bir kişi onun için her şeyi değiştirir ve kendisi için önemli ve önemli olduğunu düşündüğü her şeyin anahtarını verir.

Hayatta ihtiyaç duyduğu tek şey sınırsız güce sahip olmaktır.

Güce aç olanlar için güç hayatın anlamı haline gelir.

Güce susamışlar için güç, uyuşturucu ya da güçlü bir uyarıcı gibidir, çünkü o zenginlik verir (!), gururu, kibiri ve hırsı eğlendirir, suiistimal için fırsatlar oluşturur. Kendi çapında bir tanrıcık (!) olur veya tanrının çocuklarından birisi (!) olduğuna iman eder.

Güç, manipüle edilebilecek - ele geçirilebilecek, saklanabilecek, kullanılabilecek veya daha sonra kullanılmak üzere saklanabilecek, başka bir başvuru sahibinin ortaya çıkması nedeniyle miras alınabilecek veya kaybedilebilecek bir madde değildir, aksine kendi kendini ortaya çıkaran bir güç karakterine sahiptir.

Başka bir deyişle, güç, başarıya, etkiye ve otoriteye ulaşmış şu veya bu bireyin bir özelliği değil, herhangi bir varlığın değişmez bir özelliği, herkesin devredilemez bir özelliğidir.

Gücün kendi zorunlulukları vardır, kendi kurallarını dikte eder, bu nedenle güç aşığı arzusunun rehinesi haline gelir, tüm kaynaklarını tek bir hedefe yoğunlaştırmaya zorlanır.

Onaylamak ve hatta daha fazla güç oluşturmak için sürekli yeni kaynaklar arayışında olan ve yaşamın böyle bir müdahale gerektirmeyen alanlarını işgal eden güç, olayların doğal akışını değiştirir, şiddet uygular ve içine düşenlere acı verir.

***

İnsan denen yaratığın ruh ve beden mevcudiyetinde ‘güçten yana olmak’ vardır.

Beden ve ruh ile ilgili her genetik var olanda, ifrat yani aşırı abartmak ve tefrit yani bir şeyi gereğince ciddiye almamak, önemsememek bulunmaktadır.

Hazindir ki; insan yavrusu genel olarak her ne kadar başta mutlak gibi görse de / görmeyi seçse de / görmek istese de netice olarak sınırlı ve izafi ve zayıf olan ve bitmeye mahkûm olan güce tapmayı ve ona köle aşağılık bir nesne olmayı seçmiştir.

Birey, mümkün olduğu kadar önemli olmaya çalışır, çünkü önemsiz olmanın ne kadar aşağılayıcı olduğunu öğrenmiştir.

Tarih boyunca bilinir ki, insan daima aşırıya gitmiş ve güç için kendi cinsi dâhil canlı cansız her varlığa karşı tanrılık iddia ve ilan etmiştir.

Sürekli olarak kendi sınırlarını aşma ihtiyacı, güç âşığının kişisel egemenliği kendi benliğinin bir uzantısı olarak ve kontrol altındakilerin bedenlerini kendi bedeninin bir genişlemesi ve devamı olarak algılamasına neden olur.

Zorlayıcı bir dürtü tarafından ele geçirilmiş bir kişi, bedeninin bir tutsağı gibi hisseder ve bu nedenle sınırlarını aşmaya, kendisini bir organizasyon, toplum veya devletle- suni otoriteyle özdeşleştirmeye arzuludur, teşnedir.

***
Şaşılacak şey gibidir fakat şaşırmamalı; Mazlum dahi gücü ele geçirince en adi güç tapınakçısı zalim olmuştur.

Güç şehveti, güçten zevk almaktır, tahakkümün kendinden geçmesidir.

Bu duyguları yaşayan insan, sınırsız güç kullanmak, başkalarına boyun eğdirmek, onlara üstünlük sağlamak ister.

Çoğu zaman bu arzuya, kibir, alaycılığa acımasız zulüm eşlik eder. Geriye dönüp bakıldığında, tarih, güçlü ile güçsüz arasındaki bir dizi çatışma olarak görünür.

Tuhaf bir kalıp var: Güçlüyü devirmeye çalışan, amacına ulaşan ve güç kazanan kişi, bir anda bir zorbaya dönüşmüştür.

***

Allah’tan başka hiç kimse güçlü değildir.

Zîrâ Allah’ın gücünden başka hiç-bir güç “mutlak güç” değildir.

Mutlak güç-sâhibi ve tek otorite olan Aziz ve Celil olan Allah yerine kendisinde güç vehmedilenlere tapanlar. “En Güçlü” varken, kendisinde güç vehmedilenlere uymak şirktir ki şirk tam da budur.

İnsanların ana-yanlışı, “En Büyük Güç” varken, “sözde güçlüler”den medet ummasıdır.

Şirk; kudreti sonsuz-sınırsız olan Allah var iken, kendisinde güç vehmedilenlere bağlanmaktır.

İnsanda var olan ‘Güce Yaslanmak’ vasat mertebede bir tek otoriteye dayanmaktır. Sadece O’nu dost edinmek O’ndan istemek ve O’na dayanmaktır.

O zaman İnsan, insan olur, belki de sultan olur ve kainata meydan okuyabilir.

Mübarek Kur’an’da denilmiştir: “Kendilerine güç (izzet) sağlasınlar diye, Allah’tan başka ilahlar-dostlar edindiler. Hayır; (o yalancı ilahlar) onların tapınışlarını inkâr edecekler ve onlara karşı çelişkiye düşecekler.” (Meryem 81-82)

İnsanlığın kadim yanlışlarından biri de; Allah’ın, “güçlü olan”ın yanında olduğu zannıdır.
Oysa Allah, hakkın ve haklının yanındadır.

Güçlü olan haklıdır dediler ve önce güçsüzler aşağılık yaratıklar gibi buna iman ettiler.

Hayır! Güçlü olan haklı değildir.

Eğer “güçlü”den yanaysanız, “güçsüze’’ düşman olursunuz.
Güçlüler kendilerine olan sıkı bağlılığınızı mutlaka istismar ederler.

Zira kendisindeki gücü istismar etmeyecek olan tek güç Allah’tır.

O Rahim’dir, Rahman’dır.
İnsana en şefkatli olandır.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
2 Yorum