Habibi Nacar YILMAZ

Habibi Nacar YILMAZ

Nurcular, Sadece Risale-i Nurları mı Savunur?

"Nurcular, yazılarında Risale-i Nur'u savunmak dışında, İslam'ın hakikatlerini savunmak adına bir şey yazmıyorlar." diye çok da makbul bir arkadaşımız bir paylaşım yapmıştı. Bu fakir de cevaben "Nurcular içinde eli azıcık kalem tutan en geri seviyedeki biri olarak, beş yıldır yazı yazıyoruz. Yazdığımız birkaçı dışında diğerleri ya bir iman hakikatinin ya da İslam'ın bir meselesinin izahıdır, başka bir şey yoktur." şeklinde cevap yazmıştım. Hem bu sitede hem de çeşitli platformlarda yazı yazan tüm nurcu arkadaşlarımız için de aynı durumu söyleyebilirim. Okuyoruz, takip ediyoruz. Bunların tamamı iman, Kur'an ve İslam hakikatlerini yazmaya çalışıyorlar. Yani birinci meselemiz Risale-i Nurları savunmak değildir.

Gerek devlet eliyle gerek de şahsî birtakım garezlerin sonucu, aleyhinde yazı yazılan şahısların sıralamasında Said Nursi, herhalde başlardadır. Bu fakir de bunların çoğunu incelemiş ve üzerinde durmuş birisi olarak, yazılanların tamamına yakını, eksik bilgi ya da yanlış yoruma dayandığını görmüşüz. Zaten bu yazıyı da geçenlerde gördüğüm bir paylaşım üzerine yazıyorum. Az sonra izah edeceğim on cümlelik paylaşımın dokuz cümlesi hatalı, biri de çarpıtma üzerine kurulu maalesef. Yani tümü niyet okuma, sû-i zan neticesi yazılmış.

Elbette Nurcular yeri geldiğinde bunlara cevap verecekler, yanlış ve çarpıtmaları düzelteceklerdir. Bu da onların doğal haklarıdır. Risale-i Nur gibi serapa iman hakikatlerinin izah ve ispatı ile dolu bir külliyata ulaşmayı engelleyen, onun üzerinde asılsız perdeler oluşturan bu tip yayınlara cevaplar vermek, aslında herkesin de vicdanî borcudur. Ayrıca bu gayretler de yine iman hizmetinin bir parçası sayılmalıdır.

İşin en acı ve acıtıcı bir tarafı da bu paylaşımı yapan grubun başında "Kur'an ve vahiy" kelimelerinin geçmesi. Hayatında Kur'an'dan başka bir kitap taşımayan bir zâtın, O'nu bayrak olarak kullanan birileri tarafından hedef alınması, hem de yalan ve çarpıtarak aleyhinde bulunulması ayrı bir garabet. Garabet olduğu kadar, insanımızın tahkikten, insaf ve araştırma kültüründen uzak olduğunu göstermesi yönüyle de üzücü.

Said Nursi'nin başta Eskişehir, Denizli, Afyon mahkemelerine baktığımızda, birtakım suçlamalara açıklık getiren teknik ve hukukî savunmaları dışında, mahkeme heyetine karşı hep İslâm ve iman hakikatlerinin savunulması yapılmıştır. Yani mahkemeye neyi yargıladıkları hatırlatılmıştır. Hele Denizli mahkemesine müdâfaa olarak sunulan, baştan sona iman hakikatlerinin izahı ve ispatı olan Meyve Risalesi var ki başına düşülen not bile Said Nursi ve nur talebelerinin birinci maksadının ne olduğunu açıkça göstermektedir. "Zındıka ve küfr-ü mutlaka karşı Risale-i Nurun bir müdâfaanâmesidir. Ve bu hepimizde hakikî müdaâfaanâmemiz dahi budur. Çünkü yalnız buna çalışıyoruz." Üstadın "Yalnız buna çalışıyoruz." dediği, Denizli hapsinde yazılan Meyve Risalesinin On Bir meselesinin her biri, bir İslâm ve iman hakikatinin izahından başka bir şey değil. Hele lise talebelerinin, "Bize Halıkımızı tanıttır. Muallimlerimiz Allah'tan bahsetmiyorlar? sualinin cevabı olan, fen ilimleriyle tevhidin izahı ve ispatının yapıldığı Altıncı Meselesi var ki üstad mahkeme heyetine bu risaleyi sunarak kimi neden dolayı yargıladıklarını onlara hatırlatmak istiyor. Çünkü Said Nursi'nin tek gayesi, asrın en büyük tehlikesi olarak gördüğü, iman ve Kur'an'a fen ve felsefeden gelen hücumlara karşı, İslâm'ı ve Kur'an'ı müdâfaadır.

Altıncı Mesele'de lise talebelerine verdiği dersin başında, manifesto niteliğinde "Sizin okuduğunuz fenlerden her fen, kendi lisân-ı mahsûsyla mütemâdiyen Allah'tan bahsedip Halıkı tanıttırıyorlar. Öğretmenleri değil, onları dinleyiniz." tavsiyesinin arkasında da fen bilimlerini dinsizliğin tasallutundan kurtarmak amacı yatmaktadır. Öğretmen insandır, yanılır ve yalan söyleyebilir. Ama kâinat kitabını inceleyen fen bilimlerinin satırları, hiçbir şekilde yalan söyleyemez. Her fen, kendi alanındaki sanatı okumakla, onu dillendirmekle, öğretmen söylemese de aslında o sanatın sanatkârını bize anlatmakta ve tanıttırmaktadır. Bugünkü eğitim sistemimizin en büyük problemi de budur zaten. Fen bilimlerinin şu andaki zehirli dili, "Sanki her şey kendi kendine oluyormuş, her şeyi zerreler yapıyormuş." şeklinde yaklaşımını izâle etmeden, bu dili değiştirmeden, bu dersi alan bir zihni, tevhide yaklaştırmak mümkün değildir. Bugün yapılan pansuman tedbirlerden netice alınmaması da bunu göstermektedir. Said Nursi'nin bu yaklaşımına gelmek şarttır ve başka da yol yoktur.

İşte, Said Nursi bu asra bir panzehir sunuyor. Bu dili tamir edip tevhide yaklaştırıyor. Adeta her bir fenni, tevhidin bir parçası hâline getiriyor. Fen bilimlerini dinsizliğin elinden, onlara emziklik etmekten kurtarıyor.
Bunu bilen ve sezen dinsizlerin Said Nursi düşmanlığı buradan kaynaklanmaktadır. Said Nursi ismini duyan bir dinsizin cin çarpmışa dönmesi bundandır. Bunları anlıyoruz da kendini Kur'an ehli olarak gösterenleri anlayamıyoruz arkadaş.

Said Nursi'nin bu müdâfaa şekli, tüm nur talebelerinde mevcuttur. Nur'un avukatı unvanını hakkıyla alan Bekir Berk Ankara mahkemesi maznunlarına, "Sizi mi yoksa davanızı savunayım?" sorusunu soruyor ve onlardan: "Bizi değil, davamızı savunun." cevabını alıyor.

Yukarıda bahsi geçen paylaşımda da arkadaşımız, Denizli Hapsinde yazılan Meyve Risalesi'nde On Birinci Meselede geçen bir paragrafın aslını değiştirerek, çarpıtarak, ilaveler, eksiltmeler yaparak veriyor ve buna inanan nurcuları da olmadık şekillerde suçluyor.

Güya, Başta Said Nursi'nin talebesi, kabirde münker nekire Risale-i Nur'la cevap vermiş. Allah da buna gülmüş ve bu talebe de böylece kurtulmuş. Said Nursi, böyle yazıyor, diyor ayrıca. Bunu paylaşan arkadaş, başta ehl-i sünnet tüm alimlerin ve dört hak mezhebin tüm imamlarının kabul ve izah ettikleri kabir sorgusuna inanmayı da şirk sayıyor bu kısa yazısında. Bu da ayrı bir düzeltilmesi gereken husus.

Başta bunu paylaşan arkadaşın bir metni okuma ve anlama özrü yoksa eğer, yine birilerinin yaptığı gibi, açık bir metni çarpıtmış ve büyük bir vebale girmiştir.

Bir kere, metinde geçen 'gülme' kelimesi, nur talebesi için kullanılmıyor. Ya kimin için kullanılıyor? Kendini medresede zannederek "men Rabbüke" sualine, Arapça gramer kaidelerine göre cevap veren talebenin bu cevabını keşfen gören bir zât için kullanılıyor. Allah için de değil. Yani güldüren, medrese talebesi; gülen de onu müşahede eden zât. Aynı talebenin bu gramer cevabı, rahmet-i İlâhiyeyi tebessüme getiriyor, onun azaptan kurtulmasına vesile oluyor. Yani bu olay ve azaptan kurtulma, nur talebesi olan ve Denizli hapsinde vefat eden Hafız Ali ile ilgili değil. Bunu anlatan Said Nursi de talebesi Hafız Ali'nin Denizli hapishanesinde, Meyve Risalesini yazarken vefat ettiği için, kabirdeki suallere yazdığı hakikatler- ki bunların çoğu Allah'ın varlığı ve haşrin ispatı hakkındadır- ile cevap verdiğini anlatıyor. Ve bu cevaplarla da kurtulduğunu anlatmıyor ayrıca. Sadece devamında kendisinin ve bu dersleri alan umum Nur talebelerinin de aynı parlak hakikatlerle cevap verecekleri temennisini dile getiriyor.

Said Nursi ve Risale-i Nur'a getirilen tenkitler doğru olmak ve çarpıtmadan nakletmek şeklinde olsa, baş göz üstüne kabul edip kendi argümanlarımızı da anlatırız. Said Nursi'nin sağlığında da aynı tenkitlere kendisi de cevap vermiş zaten. Fakat şimdiye kadar gerek istihbarat gerekse çeşitli mahfiller eliyle yapılan eleştiri ve hücumların tamamına yakını, başka saiklerle yapılmış, çoğu küfre hizmet eder niteliktedir. Nurcular da hakikatin anlatılması ve anlaşılması adına mecburen vakit ayırıp bunlara cevap vermek zorunda kalıyorlar. Ellerinden bu geliyor, ne yapsınlar başka?

Evet dostlar, sonradan kültür bakanı olmuş, gazeteci bir arkadaş meşhur bir gazetedeki köşesinde, "Said Nursi, Batıdaki talebelerine evlenmeyin, Doğudaki talebelerine de evlenin demiş. Böylece Doğuda çoğalıp Kürt devleti kurmayı amaçlamış." diye yazmıştı. Kendisini aradım ve bu yanlış ve uydurma bilgiyi nereden öğrendiğini sordum. Bir profesör arkadaştan öğrendim, demişti. Sonra böyle bir şey olmadığını anlatınca da özür dilemişti. Said Nursi konusundaki bilgi kirliliğinin geldiği noktayı, buradan da anlayabilirsiniz.

Selam ve dua ile.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
10 Yorum