Hamd, tesbih ve şükür tevhidin tezahürleri

Hamd, tesbih ve şükür tevhidin tezahürleri

Şekercihan YouTube kanalındaki “Bir Bayramdır Ramazan” programının yirmiüçüncü gün sohbeti “Kur’an’da Şükür, Tesbih ve Hamd” başlığı altında Kuzey Dakota Üniversitesinde öğretim üyesi Dr. Harun Pirim ile gerçekleşti.

Haber: Mehmet Kaplan

Pirim, “Kur’an Allah kelamı olduğu için, kavramlarına çalışırken her an sürprizlerle karşılaşıyor insan, yeni yeni anlam derinliklerine kavuşuyor. Benim bakış açım sınırlı da olsa, Kur’an okyanusunda çok güzel şeylerle karşılaştım” diyerek başladığı sohbetini şu açıklamalarla sürdürdü:

KAVRAMLARI PARÇALAYARAK BAKMAK PROBLEMLİ

“Benim kafamda çizdiğim şekliyle aslında bu kavramları farklı farklı düşünmek problemli, yani hepsi bir arada düşünülmesi gerekiyor. Hamde ayrı bakmak, tesbihe ayrı bakmak, şükre ayrı bakmak, yani parçalayarak bakmak problemli. Çalıştığım konular itibarıyla da düşündüğümde, parçalayarak anlamaya çalışmak problemli, birlik içinde bakmak gerekiyor. Birlik içinde bakıldığı zaman anlam ortaya çıkıyor, güzellik ortaya çıkıyor ve mükemmellik ortaya çıkıyor.

Makro âlemden mikro âleme her bir şeyde bir birlik ve mükemmellik var. Varlığı bir bütün içerisinde değerlendirdiğimizde bir bütünlük, mükemmellik gözüküyor. Bu durum tesbih ve hamd halidir. Mükemmelliği göremiyorsam hata benden kaynaklanıyor. Bir şeyde kusur görüyorsak parçadadır. Bütünde mükemmellik karşımıza çıkar. Eğer bir varoluş varsa ona şer demek, kusur demek bizim hatamız. O küçük şer gibi, kusur gibi görünen şeylerin bileşkesini aldığımızda hayır ve mükemmellik gözüküyor.

VAROLUŞTA DİNAMİZM VE BÜTÜNLÜK VAR

Bu konuyu çalışırken ilk anladığım şey, parça bütün içinde anlaşılır. İkincisi ise, varoluşta hamd ve tesbihe bakan bir dinamizm. Bir de o dinamizm içinde değişim ve rastlantısallığa yer olmayan bir mükemmellik. Çekirdeği düşünelim ve ona bütüncül bakalım, onun çiçek olma sürecini hızlandırdığımızı gözümüzde canlandıralım, dinamizm ve rastlantısallığa yer bırakmayan muhteşem bir bütünlük var. Dolayısıyla benim ona çekirdek deyip geçmemem gerekiyor. O hareket ve bütünlük tesbih ve hamdi gösteriyor, onu fark etmek de şükür oluyor. Bunu insanın kış içinde baharı görmesi olarak düşünebiliriz. Muhteşem bir planlama; bizim düşündüğümüzden çok daha girift, ama kusursuz.”

Metin Karabaşoğlu: “Mesela, detaylı, derinlemesine baktığında, gördüğümüz bahar manzarası aslında kıştan başlıyor. Kışın içindeyken, arka planda baharın hazırlığı var.”

Harun Pirim: “Benzer şekilde, güz mevsimi daha çok hüznü akla getiriyor, ama bu şekilde bakınca, yazda kışın hazırlığı başlıyor şeklinde düşündüğümüzde, yazın da hüzünlenilebilir. Her şeyin içindeki dinamizm ve hepsinden öte birbiriyle ilişkisini görünce şuna geleceğiz: Kâinat muhteşem bir senfoni ve ben dinleyici olarak seçilmişim. Bu senfoniyi yanlış algılıyorsam, bir de anlamıyorsam oradaki tesbih ve hamdi, Yaratıcının yaratmasındaki kusurdan münezzehliği anlayamayız.”

BÜTÜN KÂİNAT TESBİH EDİYOR, İNSANIN DA BUNA KATILMASI GEREKİYOR

Metin Karabaşoğlu: “İnsan için kâinat senfonisinin dinleyicisi dedin. Biz dinleyici olarak mı seçilmişiz sadece, yoksa dinleyip ardından assolist olarak o senfoniye katılmamız mı isteniyor?”

Harun Pirim: “Kesinlikle öyle, bu çok daha güzel oldu. Yani aslında assolist olmamız gerekiyor; dinleyip, kendi sesimizi de işin içine katmak gerekiyor. Bu tabloda gerçekten her şey tesbih ediyor. Çünkü orkestranın genelini anlamaktan hepimiz, herkes aciz ama herkes de bir faaliyet içinde, insanın da buna katılması gerekiyor. O faaliyet de işte hamd oluyor. Bu düzeni, ahengi, faaliyeti görmemek, görememek insanın kendi istidatlarını zayi etmesidir. Bu düzen bize dünyada ahireti gösterir.”

Metin Karabaşoğlu: “Dedem rahmetli dokumacıydı. Eski sistem bir dokuma tezgâhı vardı, bize o yapılan iş sihirbazlık gibi gelirdi. Eliyle, ayağı ile bir şeyler yapıyor, ağlar, ipler falan var. İlk bakışta hiçbir şey anlaşılmıyor. Sonra çıkan dokumada bir manzara oluşuyor. O dokuma ile, dünya ve ahiret arasında şöyle bir ilişki kurdum. Sürekli bir dinamizm içinde biz bu dünyada aslında ahiretimizi dokuyoruz. İlk bakışta alâkasız gibi geliyor yapılanlar, ama dinamizm içinde bir bütünlük var.”

GÖRDÜĞÜMÜZ HİÇBİR ŞEY DONUK DEĞİL, KUSURSUZLUĞU İLE TESBİH EDİYOR

Harun Pirim: “Bu farkındalık devam ettikçe sürekli daha mükemmel bir orkestraya da davet ediliyoruz. Bunu kabul edip gittikçe, daha doğrusu donanımı bu şekilde kullanabilir, mükemmelliği keşfederse insan aslında hayatının her anında mutlu mesut, huzurlu yaşayabilir. Bu arada zaten tesbih, subûh kelimesi Arapçada akış anlamına geliyor. Aslında her şey hızlı bir akış içinde ve bütün verilen manalara baktığımızda ortak anlam, yani sonuçta gördüğümüz hiçbir şey donuk değil; her şey akıyor. Zaten biliyoruz; kâinat her gün daha hızlı genişliyor, güneş sistemi akıyor, belli bir yere doğru gidiyor, kanımız akıyor, kuantum âlemi sürekli akış, sıçrayış içinde… Kâinatta her şey titreşimden ibaret şeklinde, titreşim olarak da bakabiliriz. Yani sabit hiçbir şey yok aslında, süreklilik söz konusu. Biz aciz yaratıldığımız için her şeyi kesikli algılamaya çalışıyoruz ama asıl olan süreklilik. Akıl kesik algılayarak konsantre oluyor, kalb süreklilikle mutmain oluyor. Bütün o kesik algıladığımız şeyler, aslında bir devinim ve o devinim bir zikir ve tesbih olarak karşımıza çıkıyor. Aslında her şey tekrar ediyor gibi gözüküyor gerçi, bu tekrar da bizim hafızamız için önemli. Tekrar olmasa, her an her farklı şeyi görsek belki hafızamız bunu algılayamayacak.

HER ŞEYİN BÜTÜN İÇİNDE ANLAŞILMASI GEREKİYOR

Buraya kadar söylediklerimi özetleyecek olursak, diyorum ki her şeyin bütün içinde anlaşılması gerekiyor. Aksi halde bütün o oluşu yanlış anladığımı düşünüyorum, ki bu yüzden tesbih ediyoruz; eksik, hata, kusur bizden, bizim anlayışımızdan, yaratılışta eksik ve kusur yok, yaratan kusurdan münezzeh manasında. Her şey bir faaliyet içinde, titreşim içinde, akış içinde. Müthiş bir dinamizm var, bir orkestranın ortasındayız. Dolayısıyla ürettiğimiz teşekkür, övgü, hamdin hiçbirini sahiplenemiyorum. Kısacası benim ürettiğimi düşündüğüm, kendi rolüm olduğunu düşündüğüm konum bile bana ait değil, sahiplenemiyorum, bu güzellikler benden kaynaklanmıyor, bu güzellikler bileşkesinde kendi payıma ancak küçük bir irade sahibiyim diyebilirim. Ama bileşke olarak baktığımda kesinlikle bu güzellikler bana ait değil. O zaman ne beklenir? Teşekkür etmek, değil mi?

Gündelik ilişkilerimizde ‘İnsanlara teşekkür etmeyen Allah’a şükretmez’ hadisine uygun şekilde, insanlara teşekkür ediyoruz, etmemiz de gerekir, çünkü ihtiyacımız olan bir durumda bize yardım ediyorlar, mesela borç veriyorlar, bir meseleyi halletmemizde yardımcı oluyorlar. Dolayısıyla bana ait olmadığını düşündüğüm bir şeyi bana veriyorlar, ben de teşekkür ediyorum. Karşılığında, bir değer bilme olarak teşekkür ediyoruz. Şükrü bu şekilde ifade edebiliriz. Bir değer bilme durumu… İnsana karşı değer bildiği zaman kişi elbette Yaratıcıya karşı da değer bilebilir halde olur.

ŞÜKÜR DEĞER VE KIYMET BİLMEDİR

Bilmem katılır mısınız? Hamd ile şükür ayrımını öyle yapmıştım; şükür, daha çok ayetlerde geçtiği itibarıyla değer bilme anlamına geliyor. Diğer taraftan her şeyin olması gerektiği gibi çalışması, Bediüzzaman’ın da ifade ettiği ‘şükr-ü örfî’ kavramı var. Örfî şükrü şöyle anlıyorum, aslında her şey düzgün ve doğru çalışmasıyla şükrünü yerine getiriyor. Baktığım her şeyde Yaratıcıyla olan kurduğum ilişki ise aslında benim şükrüm olmuş oluyor. Çünkü değerini bilmiş oluyorum. Bir çiçeğe Yaratıcısından bağımsız bakıp parçaladığım zaman, aslında ben o çiçeğin değerini bilmiyorum; çiçek öylesine bir çiçek oluyor. Hani üstüne basıp geçebildiğim ya da çevreciysem üstüne basmayıp ne güzel çiçek diye geçtiğim bir obje ve nesne oluyor. Yaratıcısıyla bağlantı kurduğumda ise değeri bin kat artıyor.

Metin Karabaşoğlu: “Şöyle bir örnek düşünelim. Birinin eline bir resim geliyor, işte öylesine bir resim diye bakıyor. Ondan sonra birisi diyor ki: ‘Biliyor musun, bu resim Picasso’nun.’ Resim aynı resim de olsa, o kişinin resme bakışı ve deyim yerindeyse resme hürmeti birden değişiyor. Ressamına intisabıyla birlikte resim bambaşka bir mahiyet ve anlam kazanıyor. Yani bunun gibi değil mi? Âlemde her bir şeyle Yaratıcıya intisabıyla bu bağı kurduğumuzda, asıl değerini bilme manası gerçekleşiyor ve hamd ve şükre kapı açılıyor diyorsun.”

Harun Pirim: “Evet, kesinlikle. Ve bu bunun pratiğini de insan-insan ilişkilerinde gösteriyoruz. Kıymet bilme çok insanî bir meziyet ve gerçekten şükrün özü. Dolayısıyla ben sizdeki bir güzelliği takdir edemiyorsam, aslında Yaratıcıyla kurduğum ilişkinin çok bir önemi yok diyebiliriz ya da ne kadar sahih bir ilişki kurduğumuzu sorgulamamız gerekir.”

Mehmet Kaplan: “Metin abi, İbrahim sûresi 7. ayette ‘Şükrederseniz nimetimi ziyadeleştiririm’ manasındaki ayeti dünyevî anlamda malımız, mülkümüz artsın şeklinde anlamak yerine, burada verilenlere şükredersek ahirette ebedi olarak verilecek anlamında anlamalıyız demiştiniz bir ‘Kur’an Okumaları’ programında.”

VERİLEN NİMETLERE ŞÜKRETTİKÇE, FARKINDALIKLA ŞÜKREDİLECEK ŞEYLERİN SAYISI ÇOĞALIYOR

Metin Karabaşoğlu: “İlaveten bir de şöyle diyorum: Şükrettikçe, bu dünyada da şükredilecek şeylerin sayısı çoğalıyor. Çünkü farkındalığımız artıyor. Aslında gelir olarak, servet olarak aynı durumda da olsak, malımız mülkümüz hiç artmasa da, daha fazla nimetin farkında olan, daha ince nimetleri farkeden ve dolayısıyla daha fazla şükreden oluyoruz. Şükürle birlikte, bu dünyada nimet olarak bildiklerimizin sayısı çoğalıyor diye de düşünüyorum.”

GÜZEL GÖRMEK İÇİN: BİRLİK İÇİNDE, BÜTÜNCÜL DÜŞÜNMEK

Harun Pirim: “Bediüzzaman, ‘Tevhid ve vahdette cemal ve kemal tezahür eder’ diyor. Benim acayip etkilendiğim, acayip felsefi bir cümledir. İşte bu bütüncül bakışta, yani birlik bakışında güzellik ve mükemmellik ortaya çıkar. ‘Güzel gören güzel düşünür’ sözünün özü, birlik içinde, bütüncül bakıp düşünmek gibi geliyor. Çünkü bütün güzellik ve mükemmellik aslında birlikten ortaya çıkıyor. Dolayısıyla hamd, tesbih, şükür bütün bunlar tevhidin tezahürleri olarak anlaşılıyor. Ayetü’l-Kübra risalesi mesela, İsra sûresi 44. ayetinin tefsiri... Baştan aşağı Allah’ın varlığını ve birliğini konuşan bir risale. Bu anlamda kesinlikle benim de çıkardığım sonuç tesbih, tahmid ya da hamd ve şükür, bunlar kesinlikle Allah’ın birliğini anlamaya yönelik kulluk tavırları; ki namaz bile başlı başına aslında bir şükür talimi diyebiliriz. Hepimizin bir keşif yolculuğu var. Bu yolculukta ve kâinat okumasında sezgilerimiz çok önemli bir şey, o anlamda onlara ket vurmamamız gerekiyor. Sürekli şükrediyor olduğumuzun ve sürekli aslında tesbih ediyor olduğumuzun farkında olmamız gerekiyor. Bu sürecin farkında bir insan olabilmemiz gerekiyor.”

“Bir Bayramdır Ramazan” programını, Ramazan ayı boyunca her gün saat 18.00’de Şekercihan YouTube kanalından takip edebilirsiniz.

HABERE YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.