Hedef ülkeyiz çünkü…

Büyük güçler, son çeyrek asırda işgal ve terörü kullanarak yönetimleri değiştirmenin keyfini çıkardılar. Çapulcu unsurları devşirip donatarak yönettikleri vekalet savaşlarıyla ucuz maliyetli yönetim değişikliklerinin keyfini çıkarma arayışları hala devam ediyor.

İşgallerle parçalanan ülke halkları, yaşadıkları vahşet ve ızdırap karşısında eski müstebitlerini neredeyse mumla arar hale geldiler.

Dünya jandarmalığına soyunan ABD, yanında görmek istediği ülkeleri darbelerle, bu da olmazsa iç savaşla yanına çekmeye çalışıyor. Türkiye ve Venezüella gibi ülkelerde denediği darbelerde zorlanınca, şimdi işi biraz daha sıkı tutacağa benziyor.

Bunun son göstergelerinden birisi Mısır’dır.

Trump yönetimi, Sisi darbesini sağlama almak için İhvan-ı Müslim hareketini terörist ilan etmekten bahsediyor. İhvan’ı terörist ilan etme isteğinin Sisi’den gittiği dikkate alınırsa, darbe yönetimi sağlam siyasi zemine oturmuyor ve yarınına güvenmiyor demektir.

Darbe düzenini sağlama almak için düşünülen tedbir, İhvan-ı Müslim hareketini terörist ilan ederek daha da örselemek ve ülkedeki demokrasi beklentisini çökertmektir.

Halkın rızasına dayanmayan yönetimlerin böyle onursuz yollara bel bağlaması hiç yadırgatıcı değil.

Sisi’nin silahlı güçleri, meydanlarda ve hatta camilerde ibadet halindeki binlerce insanı kitleler halinde katlederken, İhvan örgütü eline silah almayı hiç düşünmedi.

Genelde tekfirci ve radikal akımlardan uzak duran bu hareket, ağır baskılara maruz kaldığı zamanlarda bile silahlı mücadeleyi seçmeyeceğini açıkladı. Trump, işte böyle bir hareketi terörist olmakla tehdit ediyor.

Adeta güç zehirlenmesi yaşayan ABD yönetimi, beş bin tır dolusu silahla terör örgütünü donatıp eğitirken terörist olmuyor; fakat yaşadığı baskı ve katliama rağmen sivil siyaseti seçen İhvan-ı Müslim terörist oluyor...

İnsan aklıyla bu kadar cüretle alay, ağır bir zeka maluliyetinin göstergesi olsa gerektir.

İran’da kırk sene evvel kurulmuş nizami bir güvenlik gücünü, kırk sene sonra terörist ilan etmek, Pentagon’un saldırı dürtüsünün nerelere ulaştığını gösteriyor.

Görülüyor ki, İslam dünyası çetin bir imtihandan geçiyor.

Türkiye, bu süreçte kendisine düşen dış tehditten payını alması için, hatırı sayılır bir hedeftedir. Bunun bedelini ödüyor ve daha da ödetilmek isteniyor.

Türkiye’nin bağımsızlıkçı politikalarına karşı, izolasyondan tehdide ve hatta müeyyide tatbikini öngören bir kuşatmaya zemin hazırlanıyor. Döviz ataklarında görüldüğü gibi, kuşatma arayışları yer yer uygulanıyor.

Bir süredir servis edilen “Doğu halkları Türkiye’nin bölgede etkisinin arttığını düşünüyor” diyen uluslararası raporların konusu olduk. Bununla, “Türkiye’nin bölgede artan etkisini kıracak tedbirlere” davetiye çıkarıldı. “Elinizi çabuk tutun, etkili tedbirlerinizi alın, yoksa Türkiye’yi yanınızda tutamayacaksınız” tahrikleri yapılıyor.

Bu çağrı, son karşılığını ABD Temsilciler Meclisinde buldu. Sunulan bir karar tasarısında Türkiye’nin Rusya’dan S-400 alması durumunda F35 projesinden çıkarılması ve yeni ekonomik müeyyideler uygulanması isteniyor. Avrupa Birliği zeminlerinde de, bütün ilişkilerin durdurulması başta olmak üzere buna benzer tedbirler seslendiriliyor. Görülüyor ki, Türkiye ahtapotun bütün kolları tarafından sarılıp boğulmak isteniyor.

Avrupa’nın hibeleriyle ayakta duran Yunan Başbakanı bile fırsattan rol kapmaya çalışıyor. İsrail, Mısır, Yunanistan’ın güçlü işbirliğinden bahsediyor. Aba altından sopa gösteriyor: “Türkiye’ye yaptırım gelebilir” diyor.

Hatta, Birleşik Arap Emirlikleri sözcüleri, müstevlilerin öğrettiği ezberlerle dostunu, düşmanını fark edemeyen bir çaresizlikle Türkiye’ye karşı, sahibinin sesine yakışan bir üslupla ileri–geri sözler sarf ediyorlar. Bununla da yetinmiyor, halkına harcaması gereken parayla ABD’nin göndereceği 120 bin kişilik lejyoner gücünü besleyebileceklerini söylüyorlar.

İstiklal Savaşının 100. Yıldönümüne girdiğimiz bugünlerde, muhataplarımıza bir asır önceki cevabın aynısı, aynı ruh ve azimle vermek şüphesiz bekamızın en büyük güvencesidir. Birliğimizi bu inançla zinde tutmak, siyaset kurumu başta olmak üzere hepimizin ortak sorumluğudur.

Bütün sebepler bir araya getirildiğinde, görevimiz sadece milli sınırları içindeki vatan topraklarının bekasını sağlamakla sınırlı değildir. Bizi büyük yapan ve hasımlarımızın hedefine koyan yönümüz, “Şu istikbal inkılâbatı içinde en yüksek gür sedanın İslam’ın sedası” olacağını ispat ve ifa görevidir. Tarih bizden böyle bir görevin ifasını bekliyor.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
7 Yorum