Nuray KÖSE
Hoş Görmüyorum!
Son zamanlarda dillere pesenek olan bir sözcük; ‘hoşgörü’…
Neyi ve niçin hoş görecekmişim?
Önüme çıkan her şeyi mi? Bir ölçüsü, çerçevesi, boyutu, buudu yok mu bunun?
Fasık’ı, münafığı, günahı, fesadı, ifsadı, isyanı, tahribi, tebdili, bidatları, yozlaşmayı, bozgunculuğu, serkeşliği, aymazlığı, boş vermişliği, daha bir sürü hayatın gayesiyle çakışan davranışı hoş görecekmişim. Hı, öyle mi?
İslâm’ın özünde ve ruhunda var olan müsamaha sözcüğüyle karşılaştırıyorum da, frekanslar tutmuyor birbirini.
Hz. Mevlâna’ya atfedilen ve O mübarek Mücedditle yakından uzaktan ilgisi bulunmayan anlayışın tarafında nasıl olabilirim ki? Akidesiz, namazsız, ibadetsiz, şeriatsız bir İslâm anlayışı Kur’anla hiç bağdaşır mı? “Allah için sevmek ve Allah için buğz etmek” prensibini hâşâ rafa mı kaldıracağız?
Allah ve Resûlünün düşmanlarına ve dostlarına takındıkları tavır ve duruş, rehberim ve yol haritam olarak devam edecektir biiznillah…
Meseleye hangi açıdan bakarsanız bakın; üzülmemek, düşünmemek, tepkisiz kalmak, ders ve ibret çıkarmamak mümkün mü?
Bir hanımın feryadına kulak veriniz lütfen. Bu mübarek ayın ortasında, yuvasına tutunmaya çalışan bir kuşun yuvasını bozacaksın, çil yavrusu gibi dağıtacaksın etrafa, kalkıp “hoş gör” e sarılacaksın. Tam tutunmaya, büyüyüp serpilmeye başlamışken dişi kuşun yavruları, bir anda, nereden geldiği belli olmayan uyduruk bir heves, hırslı bir nefesle bağıracaksın: “al yavrularını, git, nereye gidersen git, ama git” diyecek kadar vicdanın katılaşacak, merhamet hislerin tıkanacak ve dönüp diyeceksin ki; “ Eee, ne yapalım, dünyanın hali böyle, ayakların üstüne duracaksın, toplumun her türlü su-i istimalatına, hile ve tuzaklarına hazır olacak, taviz vereceksin inançlarından, edeb-i İslamiyye ile edeplenmiş ahvalinden, fikirlerinden, yaşantından ve yaşamaya devam edeceksin. Hayat bir yardımlaşma değil, mücadeledir. Herkes nasıl bulup buluşturuyorsa, yolunu yordamını arıyorsa, sen de öyle yapacak ve boğulacaksın dehrin günah dehlizlerinde, feda edeceksin taze fidanlarını…Ve tüm bunlara ‘Hoşgörü’ ile bakacaksın!”
Müslüman ağzından Batı felsefesinin kokuşmuş herzeleri dökülecek ve müslümanca yaşamaya devam edeceksin, öyle mi?
Şu mübarek Rahmet günlerinde; karınlarını tıka basa dolduran, hayatın ve nefsin en küçük detayını bile kaçırmayan, altındaki arabanın yakıtı, içtiği sigaranın aylık israfı, çocukları için harcadığı günlük oyun/oyuncak parası, bir gecelik tatil harcaması, günlük çerez parası bile binlerce ailenin aylık geçimini sağlamaya yetip artarken bile, “hoş göreceksin kardeşim, sen sensin, ben benim.” diyecek kadar hissiz, kalpsiz, merhametsiz, şefkatsiz, duyarsız, gamsız, gayesiz, amaçsız yaşayan bir akrabayı nasıl hoş görebilirsin ki?
Hele şu ‘dindar kesim’ diye kendisini lanse eden; ama dinî şuurdan, duyarlılıktan, ruhtan, mânadan yoksun şımarık kesim yok mu? Hani, şu beş yıldızlı otellerde iftar verenler, çocuklarının düğünlerini şatafat ve gösteriye dönüştürenler, göz kamaştırıcı tesettür (!) giysileriyle yarış edenler, bir de kalkıp, “şekerim, umreden yeni döndüm” diye din cilasıyla silüetini parlatanlar; iffet ve namusuyla hayata tutunmaya, çocuklarını Kur’ân ve Sünnet üzere yetiştirmek için asgari ücretin bereketiyle şükretmeye gayret edenlere karşı hava basıp, “ne yapalım kardeşim, Allah’ın takdiri böyleymiş, sana o kadar, bana da bu kadaaar vermiş. Hoş göreceksin, başka çaren yok çünkü.” tesellisine sarılıp, başkalarına sabır tavsiyesinde bulunarak nefsini Firavun ve Karun gibi besleyenlere ne demeli?
En yakınında gözyaşı döken akrabasına karşı sadece nasihatle yetinen, akıl vermekten başka bir şey vermeyen, karşısındakinin hüzün ve göz yaşına aldırış bile etmeden kendi çocuğunu hangi meşhur kreşe vereceğinin ikilemi içinde okul beğenmeyen, dudak büken insanları mı hoş görmeliyim?
Ne göz yaşından ve ne de damlayan bir tek mürekkep bilgiden habersiz, cahil, gayesiz, başıboş yaşayan nefisperest, egoist, ruhsuz, görgüsüz, nezaketsiz, bencil ve şımarıkları mı?
Bilmem kaç bin kandil simidiyle himmet yarışına girerek dini vecibelerini ifa etmiş olduğunu sananlara, kısır döngü içinde ”körler sağırlar birbirini ağırlar” misâli zengin şımarık bebelere imkânlarını açarak hizmet sunanlara, yetim ve kimsesizi görmezden gelenlere mi hoş görülü olacakmışım?
Olmuyorum işte, olmuyorum ve olmayacağım.
“Ezzekâtü Kanteretü’l İslâm=Zekât İslâm’ın köprüsüdür.” Hadis-i Şerifini rehber edinip, yoksul ve muhtaçlarla bir köprü, bir bağ kurmak yerine, Papa ve papazlarla diyalog kuranlara, çanla ezanı bir masada buluşturanlara, sadece zenginlere, sözüm ona entel kesime hizmet edip iltifat edenlere hoş görü (?) ile nasıl bakabilirim?
Allah aşkına bir düşünelim; her yıl ve her Ramazan trilyonların akıp gittiği bir rant döngüsünün içinde, gerçek ihtiyaç sahiplerine düşen pay, acaba Ramazanın ruhuna, bereketine, rahmet ve bağışına yakışır durumda mıdır?
Allah’ın nimetleriyle şımaranlar, açlığı ve yoksulluğu hayatında bir kez olsun tatmamış olanlar; cebinde harçlığı olmayan ve servis parası ödeyemediği için yürüyerek okuluna gitmek zorunda kalan öğrencinin, gönlü kırık anne babanın, kirasını ödeyemeyen çaresizin halinden nasıl anlasın!
Birkaç sadık dost ve arkadaşın varlığı insana en büyük teselli ve moral kaynağı. Gerisi kendi hayatının, rahatının, zevkinin, nefsinin, menfur emellerinin, çıkarının peşinde. Bunlar ister anne, kardeş, dayı, yeğen; ister gelin, amca, teyze olsun, fark etmiyor. Dünyanın ahirete bakmayan menfaat odaklı çirkin yüzü maalesef böyle…Kimin derdinden kime ne, göz yaşından ona ne…
Bir nefesin hesabını bile soracak olan Rabbin huzurunda, bütün bunların ağır hesabını verecek olanlar düşünsün!..
İnsan, bu dünyaya başıboş bırakılmak için gönderilmemiştir.
Dönüş Allah’a ve hesap O’na verilecek!
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.