Özlem ALBAYRAK
Hükümet'in başörtüsü problemini çözmesi gerekiyor
Hükümet'in başörtüsü problemini çözmesi gerekiyor
Üzerinden çok geçti, ama bu konuda yazmamazlık etmek olmazdı. Hem bunun, politik bir tavır ya da "üstünden atlamak suretiyle mayınlı alandan kaçma" olarak değerlendirileceği kesindi. Bu değerlendirme yanlış olacağı için ve bünye zaten yazmak istediği için "bayat" da olsa, Meclis'teki başörtüsü-kravat mevzuna değinmek şahsıma vacip oldu.
Biliyorsunuz, AK Parti önce Şafak Pavey'in özel durumu nedeniyle kadınların Meclis'te etek giyme zorunluluğunu kaldırmaya yeltenmişken, BDP'nin "başörtüsü de serbest olsun, kravat da takılmayıversin" anafikirli değişiklik önergesi vermesiyle geri adım attı.
Elbette, başta Mustafa Şentop olmak üzere AK partili yetkililerin, Meclis İç tüzüğünde başörtüsüyle ilgili bir madde olmadığını, isteyenin örtüsüyle Meclis'e gelebileceğini hatırlatması güzeldi. Nitekim, "mazi kalbimde bir yaradır" misali kalplerimizde duran Merve Kavakçı hadisesinin yasal dayanağı olmayan, tamamen ideolojik gerekçelere eklemlenmiş, refleksif bir hoyratlığa tekabül ettiğinin altı bir kez daha çizilmiş, o rezaletin gerçek bir 'rezalet' olduğu, bir kez daha ifade edilmiş oldu.
Ancak muhafazakar kitlenin talebi tam da, hukuki bir temeli de, insani bir zemini de olmayan bu ideolojiyle hesaplaşmak değil miydi? Ve hesaplaşmak başörtülü kadınların kısıtlamalarını sonsuza dek kaldırmak yoluyla olmayacaksa, nasıl olacaktı?
Tamam, 2008 yılında AK Parti başörtüsü düzenlemesi nedeniyle kapatılmanın eşiğine gelmiş ve o süreçte kendisine destek vermiş olan MHP, "laikliğe aykırı eylemlerin odağı" ilan edilmemişken, zaten sistem bekçileri nezdinde olağan şüpheli olan AK Parti bu sebeple ceza almıştı. MHP'li Deniz Bölükbaşı'nın daha sonra "başörtüsü meselesinde AKP'yi oyuna getirdik" şeklinde açıklamalar yapması ise, MHP'nin bu konudaki samimiyetini ortaya koymuştu.
Dolayısıyla AK Parti'nin, BDP, CHP ve MHP'nin üçünün birden (dahi olsa) Meclis'e başörtülü ve kravatsız vekillerin girebilmesine olanak sağlayacak önergesini desteklememesi, teklifi geri çekmesi; "tecrübe, yenilmiş kazıkların toplamıdır" şeklindeki o halk deyişini haklı çıkarmakla kalmıyor, AK Parti'nin çekinceli haline de bal gibi haklılık zemini temin ediyor.
Hükümetin, genel seçimlerde başörtülü aday göstermemesinin ve Meclis'teki kılık kıyafeti düzenleyen iç tüzük maddesindeki değişiklik önerisinden geri adım atışının sebeplerinin başında da kanaatimce bu geliyor.
Belli ki, AK Parti ilk başta destek verir gibi gözükerek hükümeti sistemin sinir uçlarına dokunmaya teşvik eden, sonra da geri çekilip manzarayı seyreden "muhalefet" tarzını tecrübe ettiği için artık yoğurdu üfleyerek yiyor.
Yiyor da, bu yoğurdun dibinin ne zaman görüneceği ya da hangi olayla son kullanma tarihinin geldiğinin anlaşılacağı meçhul. Yıllardan bu yana sırf AK Parti'ye zarar vermemek adına başörtüsü talepleri hususunda seslerinin volümünü düşürdükçe düşüren başörtüsü mağdurları, Başbakan Erdoğan'a duyduğu derin sevgiyle sabrediyor. Ancak olayın, insanların "sabreden derviş, açlığından ölmüş" hissiyatına garkolmaya başlamasından önce çözülmesi gerekiyor. Bizzat gözlemlerim sayesinde söyleyebilirim ki, bu toplumun ciddi bir yekunu, hakikaten Başbakan'ı kalpten bir sevgiyle, derin bir yakınlık duygusuyla seviyor, dualarında asla unutmuyor. Ancak bu geniş kredinin sınırları gözükmeden önce, bu sorunun bir hal yolunun da bulunması gerekiyor.
Hayır, yeryüzünde hiç kimse bana Başbakan ve –hatta- çevresinin başörtüsünü dert etmediği, bu meseleyi siyaseten kullandığı yolundaki komplolara inandıramaz. Bu sorunun derdini çekmiş, acısını yaşamış, çocuklarını sırf bu nedenle yurtdışında okutmak zorunda kalmış bir eş, bir baba, Başbakan. Ara ara haberlerine gazetelerde rastlıyorsunuz, O'nun çok yakınları bugün ve hala başlarındaki örtü yüzünden ayrımcılığa uğruyor, uğrayabiliyor.
Ancak Hakk'ı söylemek vazifemizse –ki öyle- bu meselenin gündeme geldiği her bir seferde Başbakan'ın kendine sakladığı ama hepimizin pekala bildiği "başörtüsü sorununu çözememe gerekçeleri" zemin ve irtifa kaybediyor. Artık bu sebeple AK Parti'ye kapatma davası açılabileceğine inanan insanların sayısı ise, giderek düşüyor.
Başbakan'ın bu konuda samimiyetsiz olduğunu hiçbir şekilde ve hiçbir zaman düşünmediğimize göre, O'nun bizim bilmediğimiz çeşitli gerekçelerle hareket serbestisi bulunmayabilir veya mevcut serbestiyet bu konuyu kökünden çözmek için yeterli olmayabilir, bilemiyorum.
Ancak bildiğim ve Hakk adına söylemek zorunluluğu hissettiğim şu; insanlar bekliyor, Başbakan'ı severek, bu sevginin genişliğine sığınarak, felaha çıkacağına inanarak bekliyor. İnsanlar, "şimdi değilse ne zaman?" diye soruyor. Haksızlar mı?
Yeni Şafak
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.