Hüseyin ÇEŞİTCİOĞLU
Tohumlar ve Çekirdekler...
بِاسْمِهٖ سُبْحَانَهُ
2.Söz:
“Demek iman bir mânevî tûbâ-i Cennet çekirdeğini taşıyor. Küfür ise mânevî bir zakkum-u Cehennem tohumunu saklıyor.”
اِنَّ اللّٰهَ فَالِقُ الْحَبِّ وَالنَّوٰىۜ يُخْرِجُ الْحَيَّ مِنَ الْمَيِّتِ
وَمُخْرِجُ الْمَيِّتِ مِنَ الْحَيِّۜ ذٰلِكُمُ اللّٰهُ فَاَنّٰى تُؤْفَكُونَ
Tohumu (habbe) ve çekirdeği (nüve) yaran şüphesiz Allah'tır. O, diriyi ölüden çıkarır, ölüyü de diriden çıkarır. İşte Allah budur. O halde nasıl olur da (haktan sapıklığa) çevrilip-dönüyorsunuz? (En'âm S; 95)
Doğrusu Biz insanı, erkek ve kadından gelen birleşik bir tohumdan (nutfe) yarattık,
onu bu dünya hayatında sınavdan geçirip yükseltmek için işitme, görme ve düşünme yeteneğine sahip akıllı, üstün ve becerikli bir varlık kıldık. (İnsan S; 2/ Mahmut Kısa Meali)
***
Vücud-u insan, tavırdan tavra geçtikçe acip ve muntazam inkılâplar geçiriyor:
Nutfeden (döllenmiş insan yumurtası) alâkaya, alâkadan mudgaya, mudgadan azm ve lâhme, azm ve lâhimden halk-ı cedîde, yani insan suretine inkılâbı, gayet dakik düsturlara tâbidir. (29. Söz)
***
Resulullah sav:
“Ölümden sonra insanın bedeninin çürüyeceğini, ancak acb’üz-zeneb’in bundan müstesna olduğunu..." açıklar. (Buhari ve Müslim)
“Sen! (Ey resulüm) olmasaydın, ben âlemleri yaratmazdım.” (Hadis-i Kutsi (Keşfül Hafa 2- 164)
Kainat Ağacının Çekirdek ve Meyvesi Kim?
"Âlem-i kebir (kâinat) bir şecere tahayyül edilirse, nur-u Muhammedî hem çekirdeği, hem semeresi (meyvesi) olur.”
“[O] asv; şecere-i kâinatın çekirdeği ve en münevver meyvesidir.”
“Hakikat-i Muhammediye (a.s.m.), kâinatın çekirdek-i aslîsi, bir sebeb-i hilkati ve en mükemmel meyvesidir.”
"Göklerin ve yerin yaratılış sebebi, bütün âlemlerin aslî çekirdeği, en mükemmel ve en son meyvesidir.” (Sözler - Mesnevi Nuriye)
***
"Ey müstemi!
Şu acip kâinat-ı azîme bir insanın cüz'î mahiyetinden halk olunmasını istib'âd etme.
Bir nevi âlem gibi olan muazzam çam ağacını,
buğday tanesi kadar bir çekirdekten halk eden Kadîr-i Zülcelâl
şu kâinatı, nur-u Muhammedî'den (asv) nasıl halk etmesin veya edemesin?
İşte, şecere-i kâinat, şecere-i tûbâ gibi; gövdesi ve kökü yukarıda, dalları aşağıda olduğu için,
aşağıdaki meyve makamından tâ çekirdek-i aslî makamına kadar nuranî bir hayt-ı münasebet var.
İşte, Miraç, o hayt-ı münasebetin gılâfı ve suretidir ki,
zât-ı Ahmediye Aleyhissalâtü Vesselâm o yolu açmış,
velâyetiyle gitmiş, risaletiyle dönmüş ve kapıyı da açık bırakmış.
Arkasındaki evliya-yı ümmeti ruh ve kalble,
o cadde-i nuranîde, Mirac-ı Nebevînin gölgesinde seyr ü sülûk edip istidatlarına göre makamat-ı âliyeye çıkıyorlar." (31. Söz)
"Sonra, senevî haşrin meydanı olan bahar mevsiminde gel, bak:
İsrâfilvâri melek-i ra’d baharda,
nefh-i sur nev’inden yağmura bağırması, yeraltında defnedilen çekirdeklere,
nefh-i ruhla müjdelemesi zamanına dikkat et ki,
o nihayet derece karışık ve karışmış
ve birbirine benzeyen o tohumcuklar,
ism-i Hafîzin tecellîsi altında kemâl-i imtisalle,
hatasız olarak,
Fâtır-ı Hakîmden gelen evâmir-i tekviniyeyi imtisal ediyorlar.
Ve öyle tevfik-i hareket ediyorlar ki,
onların o hareketlerinde
bir şuur,
bir basiret, bir kast,
bir irade, bir ilim,
bir kemal,
bir hikmet parladığı görünüyor.
Çünkü, görüyorsun ki, o birbirine benzeyen tohumcuklar, birbirinden temayüz ediyor, ayrılıyor.
Meselâ bu tohumcuk bir incir ağacı oldu, Fâtır-ı Hakîmin nimetlerini başlarımız üstünde neşre başladı.
Serpiyor, dallarının elleriyle bizlere uzatıyor.
İşte bu, ona sureten benzeyen bu iki tohumcuk ise, gün âşıkı namındaki çiçekle, hercai menekşe gibi çiçekleri verdi. Bizler için süslendi.
Yüzümüze gülüyorlar, kendilerini bizlere sevdiriyorlar.
Daha buradaki bir kısım tohumcuklar, bu güzel meyveleri verdi.
Ve sümbül ve ağaç oldular.
Güzel tad ve koku ve şekilleriyle iştahımızı açıp, kendi nefislerine bizim nefislerimizi davet ediyorlar.
Ve kendilerini müşterilerine feda ediyorlar.
Tâ nebâtî hayat mertebesinden, hayvânî hayat mertebesine terakki etsinler.
Ve hâkezâ kıyas et.
Öyle bir surette o tohumcuklar inkişaf ettiler ki,
o tek kabza, muhtelif ağaçlarla ve mütenevvi çiçeklerle dolu bir bahçe hükmüne geçti.
İçinde hiçbir galat, kusur yok.
فَارْجِعِ الْبَصَرَ هَلْ تَرٰى مِنْ فُطُورٍ (Mülk Suresi, 3) sırrını gösterir.
Herbir tohum, ism-i Hafîzin cilvesiyle ve
ihsanıyla,
ona pederinin ve aslının malından verdiği irsiyeti,
iltibassız, noksansız muhafaza edip gösteriyor.
İşte bu hadsiz harika muhafazayı yapan Zât-ı Hafîz,
kıyamet ve haşirde, hafîziyetin tecellî-i ekberini göstereceğine kat’î bir işarettir." (17. Lem'a)
Hubap; tohumlar ve çekirdekler
“İnsanlar öldükten sonra ruhları başka makamlara gider. Cesetleri çürüyor.
Fakat insanın cesedinden bir çekirdek,
bir tohum hükmünde olarak acb’üz-zeneb tabir edilen küçük bir cüz’ü baki kalıp; Cenab-ı Hak onun üstünde cesed-i insaniyi haşirde halkeder, onun ruhunu ona gönderir.” (Sözler)
“Nebatatın tohumları gibi acb’üz-zeneb tabir edilen bir kısım zerreler;
insanın tohumu hükmünde olup,
haşirde o zerreler üzerine beden-i insani neşv-ü nema ile teşekkül eder.” (İşaratü'l İ' caz)
***
Hakikat Çekirdekleri:
Otuz beş sene evvel tab edilen;
Hakikat Çekirdekleri namındaki risaleden vecizelerdir.
بِسْمِ اللهِ الرَّحْمٰنِ الرَّحِيمِ
اَلْحَمْدُ لِلّٰهِ رَبِّ الْعَالَمِينَ وَالصَّلاَةُ وَالسَّلاَمُ عَلٰى سَيِّدِنَا مُحَمَّدٍ وَعَلٰۤى اٰلِهِ وَصَحْبِهِ اَجْمَعِينَ
(Her türlü hamd ve övgü, medih ve minnet, Âlemlerin Rabbi olan Allah'a mahsustur.
Salât ve selâm ise, Efendimiz Muhammed'in ve bütün âl ve ashabının üzerine olsun.)
1. Mariz bir asrın, hasta bir unsurun, alîl bir uzvun reçetesi, ittibâ-ı Kur'ân'dır.
2. Azametli, bahtsız bir kıt'anın;
şanlı, talihsiz bir devletin;
değerli, sahipsiz bir kavmin reçetesi, ittihad-ı İslâmdır.
3. Arzı bütün nücum ve şümusu tesbih taneleri gibi kaldıracak ve çevirecek kuvvetli bir ele malik olmayan kimse, kâinatta dâvâ-yı halk ve iddiayı icad edemez.
Zira herşey herşeyle bağlıdır.
4. Haşirde bütün zevil'ervâhın ihyâsı, mevt-âlûd bir nevm ile kışta uyuşmuş,
bir sineğin baharda ihyâ ve inşasından kudrete daha ağır olamaz.
Zira kudret-i ezeliye zâtiyedir; tagayyür edemez acz tahallül edemez, avâik tedahül edemez.
Onda merâtib olamaz; herşey ona nisbeten birdir.
5. Sivrisineğin gözünü halk eden, güneşi de o halk etmiştir.
6. Pirenin midesini tanzim eden, manzume-i şemsiyeyi de o tanzim etmiştir.
Emirgan Parkı/ İstanbul
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.