Hüseyin EREN
Dibi, sahili olmayan deniz
Her şeyin bir devri, her zamanın bir hükmü var; zamandan geçen, hükümden düşen geri dönüşü olmayan yola girmiş, tekrarı olmayan değişimi yaşamış, defterden düşmüştür. Üzülse de kederde boğulsa da hükmün karşısında, kararın keskinliğinde yapacak bir şey yoktur.
Eskimeyen, yıpranmayan, faniliği yaşamayan ne var ki?
Eskiden böyleydi, şöyle yapardık böyle ederdik, dediğimiz dedikti; evet eskidendi şimdi değil! Şimdi ne yapıyoruz ne ediyoruz, faniliği bekaya çevirme adına ne işliyor, niyet, gayret, himmet ve teveccüh ne yönde, ibre nereye dönük?
Evham, şüpehat denizinden çıktık, şirkten arındık, melekût okumalarda ilerledik, vaktin fitnelerinden kurtulduk, ahirzaman dehşetinden sakındık mı?
Yoksa gözümüz, gönlümüz fiyat etiketlerinde mi geziyor, parmak uçlarıyla mı konuşuyoruz, sanal dürtülerin oyuncağı olduk, dünyanın baş döndürücü boş işleriyle mi meşgulüz?
Evim şu kadar prim yaptı, arabam bu kadar değerli, tarlam imara yakın ya da arabam yok, evim yok, maaşım az muhabbetleriyle mi dolu zihin, kalp ve zaman? Ne zaman ayılacağız, ne dem uyanacak da cezbedici tezyinatın altında acı gerçekliği görecek, fanilik duvarına toslayacağız?
Hasta olmak, ciddi bir kederle karşılaşmak, musibet sarmalına takılı kalmak, çokça vefiyat duymak ayıltabiliyor, uyandırıyor, arındırıyorsa ne ala yoksa dipsiz denizde boğulmuş, oyuncaklarla iyice uyuşmuşuzdur!
“Tefekkür gafleti izale eder. Dikkat teemmül, evham zülümatını dağıtıyor. Lakin nefsinde, batınında, hususi ahvalinde tefekkür ettiğinde derinden derine tafsilat ile tedkikat yap. Fakat afakî harici, umumi ahvalata teemmül ettiğin vakit, sathi icmali düşün, tafsilata geçme. Çünkü icmalde fezlekede olan kıymet ve güzellik tafsilatında yoktur. Hem afakî tefekkür, dipsiz denize benziyor, sahili yoktur. İçine dalma boğulursun.” (Mesnevi Nuriye)
Neden koptuğumuzun ne de boğulduğumuzun farkında mıyız?
Söyleyen ne güzel söylemiş, söylememiş yaşamış söylemiş; tesiri de ondan, okuna gelmesi nice zaman okunacak olması da ondan. Verdiği ölçüyü uygulamak; fanilik arakasındaki bekayı görmeyi, geçiciliğin sonsuza dökülüşünü bilmeyi, “an” tohumlarının ebediyette fidan olmasını öğretir.
Fenayı bekayı çevirmek her devirde değişmeyen, değişmeyecek gerçeklik; o yolu bilmek, bulmak ve o yolda yürümek fani dünyanın fani yolcularının görevi ve kurtuluş yolu vesselam…
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.