Nisa Suresi 34. ayetin meal tefsiri: Aile içi sorunlara çözümler

Nisa 34- “Erkekler, kadınlara kavvamdırlar (kadınların sorumluluğunu üstlenmektedir). Çünkü Allah kimini kiminden üstün kılmıştır. Bir de erkekler mallarından (aile fertlerine) harcamaktadırlar. Saliha kadınlar ise; hem gönülden itaat eden [kânitât] hem de Allah’ın korunmasını emrettiği hususları (kocalarının) yokluğunda da koruyan [hâfizât] kadınlardır. Nüşuzundan korktuğunuz kadınlara gelince: Onlara öğüt verin, onları yatakta yalnız bırakın. (Bunlar da fayda vermediğinde) onları darp edin [va’dribuhunne]. Şayet size itaat ederlerse (gönül birlikteliği sağlanırsa), artık onlara karşı başka bir yol aramayın! Muhakkak ki Allah Aliyy - Kebir’dir.”

Bu ayetin amacı; evlilik kurumunu düzene koymak böylece eşler arasında çıkabilecek çatışmaları, sürtüşmeleri önlemek, evli erkek ve kadınları ihtiraslarının, psikolojik reaksiyonlarının ve bencilliklerinin tutsaklığından sıyırarak Allah'ın hükmüne bağlamaktır.

Ayette ele alınan konuları üç başlık altında toplayabiliriz:

a. Erkeklerin kadınlar üzerinde (kavvâm) sorumlu ve gözetici kılınması,

b. Saliha kadınların özellikleri,

c. İtaatsizlik ve ahlaksız davranış (nüşûz) sergileyen kadınları bu davranışlarından vazgeçirmek için yapılacak yaptırımlar.

Ayetin başında rical (erkek) ve kavvâm kavramları ön plana çıkmaktadır.

Rical kelimesi erkek olarak yaratılanlar için kullanılmakla birlikte daha ziyade kemâl sahibi olan kimseler için kullanılmaktadır. Bu ayetteki “rical”dan maksat ise sadece cinsiyet bakımından erkek olanlar değil, onun yanında basiretli, kararlı, güçlü kuvvetli ve kemal sahibi olan kimselerdir. Bu ifade tarzından, erkeğin “kavvâm” olabilmesi için sözü edilen özelliklere sahip olması gerektiği anlaşılır.

Ebû Hayyân burada kastedilenin: “Eğer kemal sahibi adamlar olurlarsa, erkekler kadınlar üzerinde yönetici ve sorumludurlar” şeklinde olduğunu söylemiştir. Bu anlamı ayetteki “kavvâm” kelimesine tefsirlerde verilen koruyup kollayıcı, yönetici, eğitici, ıslah edici, iyiliği emreden kötülükten nehyeden, kazanan, üreten ve aile reisliği gibi anlamlar da desteklemiştir. Erkeklerin “kavvam” olması onların istedikleri gibi davranabilecekleri anlamında olmayıp, erkeğin kadının işlerini çekip çevirmesi, onun eksiklerini gidermesi anlamındadır. Zira bir hadis-i şerifte şöyle buyurulur: “Seyyidül kavmi hadimuhum” / “Bir kavmin efendisi onlara hizmet edendir.” (Bkz. Deylemî, Müsned, II, 324) (1)

“Çünkü Allah kimini kiminden üstün kılmıştır. Bir de erkekler mallarından (aile fertlerine) harcamaktadırlar.”

Söz konusu edilen erkeğin yaratılıştan sahip olduğu üstünlük her bakımdan değil, “kavvâm”lık vazifesinin gerekleri olan bazı hususiyetlerdir. Fizikî güç, aklî muhakeme, idarî kabiliyet gibi özellikler bunlar arasında sayılabilir. Bununla birlikte, âyet-i kerîme, bu üstünlüğü mutlak mânada erkeklere hasretmemiş, bazı insanları diğer bazılarına üstün kıldığını ifade eden bir üslupla nâzil olmuştur. Buradaki söz gelişinden, erkeklerde bulunup kadınlarda olmayan bazı hususiyetler öncelikle anlaşılması lazımdır. Bir de insanlık tarihinin ilk dönemlerinden itibaren genellikle aile geçimini ve diğer mâlî yükümlülükleri üstlenen cins erkektir. (2)

Ayette geçen salihâ bir kadının özelliklerinden iki tanesi “hem gönülden itaat eden [kânitât] hem de Allah’ın korunmasını emrettiği hususları (kocalarının) yokluğunda da koruyan [hâfizât] kadınlardır.” Kadının eşine itaat etmesi ancak Allah’a itaatine bağlı olarak ve Allah’a isyan etmedikleri durumlarda söz konusu olabilir.

Bir kadının kanitât ve hafizât perdelerinin yırtılması veya bunların yok olmasına sebep olabilecek davranışlar onu salihâlar sınıfından uzaklaştıracak, evliliğin devamını ve mahremiyetini ortadan kaldırabilecek tutum ve davranışlardır.

İşte ayet, “kavvâm”lık vazifesini yerine getiren bir kocaya karşı onu zorda bırakabilecek itaatsizlik, aile yuvasının dağılmasına sebep olacak düzeyde nüşuz / serkeşlikten dolayı kadına uygulanacak yaptırımlardan bahsetmektedir. Bunlar erkeğin kadına uyguladığı yaptırımlar değil, ilahi hükme aykırı davranan kadına Allah’ın takdir ettiği hükümlerdir. Erkeklerin serkeşliği ile ilgili hükümler ise 128. âyette ele alınacaktır.

Nüşûz nedir?

Nüşûz kelimesi fıkıhta “kadının evlilik hukukuna riayet etmemesi, evlilik birliğini sürdürmeyi engelleyecek düzeyde geçimsizlik sergilemesi” demektir. Râgıp el-İsfahânî bu kelime hakkında: “Kadının nüşûzü, kocasını itici görmesi, ondan hoşlanmayıp nefret etmesi, ona itaati kendine yediremeyip gözünün başkasında olmasıdır.” demektedir. (3) Genellikle kadın için kullanılan nüşûz kelimesi erkeğe izâfe edilerek kullanıldığında kocanın karısına karşı görevlerini ihmal etmesini, kötü muamelede bulunmasını ifade eder. (4)

Ayetin başında saliha bir kadının özelliklerinden bahsedilmekte ve akabinde de bazı davranış ve tavırlar sebebiyle “nuşûzundan korktuğunuz kadınlar” şeklinde devam etmektedir. Ayeti bir bütünlük içerisinde değerlendirdiğimizde buradaki nuşûzun sıradan bir davranış olmayıp kadını salihâ olmaktan çıkaran, evliliğin devamını ve mahremiyetini ortadan kaldırabilecek davranışlar olabileceğini söyleyebiliriz.

“Onlara öğüt verin, onları yatakta yalnız bırakın. (Bunlar da fayda vermediğinde) onları darp edin [va’dribuhunne].”

Onlara öğüt verin; kalbe dokunacak şekilde hayır olanı en güzel şekilde hatırlatın. Onları yatakta yalnız bırakın. Yatakları ayırmaktan maksadın onlarla aynı mekânı ve bilhassa da aynı yatak odasını paylaşmamak, yatakları ayırmak, onlarla konuşmamak ve cinsel ilişkiyi kesmek olduğu şeklinde farklı görüşler zikredilmiştir. Her ne kadar farklı görüşler zikredilmiş olsa da hanımlardan ayrı kalmak denildiğinde bütün bunların birbiriyle alakalı ve birbirlerinin neticeleri olabileceğini söyleyebiliriz.

Tutum ve davranışları ile aileyi dağılma noktasına getiren kadının eşinden ayrı kalması hem psikolojik hem de sosyolojik yaptırım içermektedir. Eşinin kendisinden uzaklaştığını gören bir kadın psikolojik olarak yalnızlık hissedecektir. Ayrılık psikolojisinin etkisi ile hem kendisinin yaptığı yanlışın farkına varabilecek hem de hatalarını düzeltme imkanına sahip olabilecektir.

“(Bunlar da fayda vermediğinde) onları darp edin [va’dribuhunne].”

Darabe fiilinden maksadın ne olduğunu ifade etmeden önce çok anlamlılık (vucûh) ile ilgili bir hususu zikretmekte fayda görüyoruz. Ayet-i kerimelerdeki bir kelimenin birden fazla anlamının olması müfessire istediği manayı tercih etme hakkı vermemektedir. Müfessir bunlardan kendi görüşüne uygun olanı seçmek yerine ayetin ve Kur’an’ın bütünlüğüne uygun manayı seçmelidir. Kur’an’ı doğru anlamada en önemli hususlardan birisi de kavramların nüzul döneminde içermiş oldukları anlamı bilmektir. Dolayısıyla her ne kadar darabe fiili farklı manalar içermiş olsa da bu ayetin konusu olan “darabe”den maksadın vurma anlamında olması daha isabetli görünmektedir. Bu nokta, boşanmadan önceki son aşamadır.

Kur’an kadının darp edilmesini emrediyor diyemeyiz. Çünkü bu ayetin ilk muhatabı ve en iyi anlayanı Hz. Peygamber olmasına rağmen o hiçbir zaman hanımlarına vurmamıştır. Hatta kendisine danışan kadınlara, eşlerini döven erkeklerle evlenmemelerini tavsiye etmiştir. (Bkz.Müslim, “Talâk” 36 (1480))

Ayet-i kerimede suçlu kadınlara terbiye amaçlı vurma şeklinde bir yönteme ruhsat verilmiştir. Ruhsatlar da dinin emrettiği şeyler değil, çaresiz ve zorda kalındığı zaman geçici bir süre başvurulan yöntemlerdir. Bu ne amaçtır ne de arzulanan bir durumdur. Bu tür problemler yaşanan bir ailede darbın çözüm olacağına inanılıyorsa uygulanır. Maslahat görülmüyorsa boşanmaya karar verilir. Bu noktada da Kur’ân’ın eşlere önerisi ancak‚ iyilikle ayrılmalarıdır. (Bakara, 229)

Peki vurmanın şekli ve ölçüsü nasıl olacak? Her konuda olduğu gibi bu konuda da ilk müracaat kaynağımız Peygamber (sas)dir. Hz. Peygamber (sas) vurmanın ölçüsünü belirlerken (gayre müberrıhın) “eziyet vermeyecek, incitmeyecek ve yaralamayacak” şekilde olmasını bildirmiştir. Buradan hareketle bu ayetteki vurmadan kastın fiziki bir müdahaleden ziyade fiziki bir tavır gösterme şeklinde olabileceği söylenebilir. Burada kadını inciten, vurmanın şekli değil gösterilen tavırdır. (5)

“Şayet size itaat ederlerse (gönül birlikteliği sağlanırsa) artık onlara karşı başka bir yol aramayın!”

O zaman kınamak, azarlamak gibi şeyler yapmayın, önceki yaptıklarını olmamış gibi sayın.

“Muhakkak ki Allah Aliyy - Kebir’dir.”

Allah Aliyy’dir; kudret ve yüceliği ile her şeye hâkimdir. Kebir’dir; kudret ve hükümranlığına sınır bulunmayandır.

Ayet, Allah’ın yücelik ve azametine vurgu yapan ilahi isimler ile bitmektedir. Bu vurgu, kadınlara karşı güç kullanan erkekler için bir uyarı olup “sizler kadınlardan güçlüyseniz, unutmayın ki Allah hepinizden güçlüdür, eğer onlara haksızlık ederseniz, Allah onların lehine ve sizin aleyhinize olmak üzere adaleti sağlar, sizden onların intikamını alır” mesajı vardır. (6)

İmam Gazzâlî’ye göre yücelik ifade eden bu iki ismin tecelligâhı olan kişiler ilmiyle amil olan, etrafını irşad eden, herkese örnek olan kişilerdir; kimle otursalar ona maddi manevi faydaları olur. (7) Başka bir ifadeyle bu iki ismin tecellisine mazhar olanlar erkek ise kavvam, kadın ise saliha bir mümin olur.

Not: Hz. Peygamberin (asm) şu hadis-i şerifi dikkat çekicidir: “Kadınlar hakkında Allah’tan korkun. Çünkü siz, onları ‘Allah’ın emânı’ ile aldınız ve Allah’ın adını anarak (nikâh kıyıp) kendinize helal kıldınız…” (Müslim, Hac, 147.)

Hadis-i şerifte geçen “emân” kelimesinin anlayabilmek için Hz. Peygamber’in (sav) yaşadığı coğrafyadaki “emân” uygulamasının ne olduğunun bilinmesi gerekmektedir. Kabile hâkimiyetinin olduğu Arap toplumunda bir güvence sözleşmesi mahiyetinde olan ve bir başkasının veya kabilenin can, mal ve namus dokunulmazlığını garanti altına alan “emân akdi” olarak isimlendirilen bir uygulama vardı. Nasıl ki bir kimsenin emânını alan kişi artık dokunulmazlık zırhına bürünüyorsa Allah’ın emânını alan kadın da dokunulmaz olmuştur; her hakkı mahfuzdur, koruma altındadır, kimsesiz değildir. O artık Allah’ın himayesindedir. Bu emân, sadece evlenen kadınlara has bir durum da olmayıp evlensin ya da evlenmesin bütün kadınları kapsamaktadır. Kız evlat, kız kardeş, anne, eş… Hepsi Allah’ın emânı altındadır. Bu hususu Peygamberimizin şu sözlerinde daha net bir şekilde görmek mümkündür: “(Sen şahit ol) Allah’ım! Ben iki zayıfın yani yetimin ve kadının hakkına el uzatılmasını yasaklıyorum.” (İbn Mace, Edeb, 6.)

1-Bkz. Hüseyin Çelik, “Kadınların Dövülmesi Meselesi (Nisâ Suresi 34. Ayet Bağlamında Bir Tahlil, İslami İlimler Araştırmaları Dergisi 11 (Haziran 2022), 1-29. https://doi.org/10.54958/iiad.1070019
2- Prof. Dr. Ömer Çelik, Hakkın Daveti Kur'an-ı Kerim Meali ve Tefsiri
3- Rağıb el-Isfahani, el-Müfredat fi Garibi'l- Kur'an, Kahraman Neşr., İst., 1986, N-Ş-Z mad.
4- https://islamansiklopedisi.org.tr/nusuz
5- Bkz. Hüseyin Çelik, “Kadınların Dövülmesi Meselesi (Nisâ Suresi 34. Ayet Bağlamında Bir Tahlil, İslami İlimler Araştırmaları Dergisi 11 (Haziran 2022), 1-29. https://doi.org/10.54958/iiad.1070019
6- Bkz. Keşşâf Tefsiri 2. Cilt; (6 Cilt) s.126
7-https://www.diyanethaber.com.tr/yucelerin-yucesi-buyuklerin-en-buyugu-el-ali-ve-el-kebir-olan-allah Erişim 09.04.2025

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
2 Yorum