Hüseyin YILMAZ

Hüseyin YILMAZ

Bediüzzaman'ı Anma Toplantısının Düşündürdükleri!

Dün, zaman darlığını bir kenara itip, dinleyici olarak bir toplantıya gittim. Üstad Bediüzzaman'ın altmış beşinci vefat sene-i devriyesi münasebetiyle tertiblenen bir anma programı. Üsküdar Üniversitesi'nin ev sahibliğini yaptığı programı; RİNAP, Nur Vakfı ile Şekercihan Vakfı müşterek tertiblemişler. Suriye'de olup bitenler münasebetiyle programa verilen isim: Hutbe-i Şâmiye ve İslâm Dünyasının Meseleleri.

Konuşmacıların tamamının akademisyen olması bir Üniversite çatısı altında olduğumuzu unutturmadı. Düşünce ve hakikate odaklanan, faydalı, ağır başlı konuşmalar dinledik. Konuşmacılar, içinden geldikleri bir dünyanın meselelerini anlatmanın rahatlığı içindelerdi. İyi hazırlandıkları, mevzua hâkimiyet ve selis konuşmalarından açıkça anlaşılıyordu.

Hissiyata, siyasete, günlük hayata çok az temas eden bu konuşmaların tesirinin bilgi tekrarı veya bir miktar bilgi artışıyla sınırlı kalmasından endişe ederim.

Oysa netice, bilgi kadar, belki bilgiden çok hareketten çıkar, fiilden doğar. Çiftçilik mesleğinin bütün bilgilerine sahib olsanız bile, mahsûl alabilmeniz için kolları sıvayıp toprağı sürmeye, tohumu serpmeye ve gerisini yapmaya mecbursunuz.

Bediüzzaman'ın destansı mücadele hayatını Risâle-i Nurların arkasından çekip alırsanız, elinizde, zamanla unutulacak bir bilgi külliyatı kalır. Doğru olan, bilgi kadar, cidal ve hayata da talib olmakdır.

Nur Talebeleri, 15 Temmuz'la birlikte içtimâî bir fetrete girdiler. Üzerlerine düşen veya düşürülen FETÖ gölgesinden kurtulamadılar, en azından cemiyetin yabancı ekseriyeti ve genç nesiller nezdinde FETÖ'cülükle müttehem kaldılar. Devlet, bu haksız, yersiz ve zararlı gölgenin devamına seyirci kaldı. Erdoğan'ın eskimiş birkaç zayıf beyanı, bu gölgenin sonunu getirmedi, getiremedi. Diyanet'in Risâle-i Nurları basmış olmasının aydınlığı bile bu gölgeyi bütünüyle dağıtamadı.

Bu fetreti amme efkârında aşmak; Nur Talebelerinin meselesidir, başkalarının değil. Bunu da medrese duvarlarının arkasında kalarak yapmaları mümkün değil. Kendilerini anlatabilecekleri daha muhit, daha umumî zeminlere; seslerini duyurabilecekleri sahnelere ihtiyaçları var. Televizyon ve gazete mahrumiyeti büyük bir eksikliktir, sinema eksikliktir, dizi sektöründe olmamak eksikliktir, ilim ve edebiyatta olmamak eksikliktir. Hiç değilse salon toplantıları ile cemiyete görünmeye daha çok gayret göstermeliler. İçi boş lüks duvarları inşâ etmek hizmet olmaktan çıkalı çok oldu. Cemâatsiz mâbedlere dönmek elem vericidir. Varlığıyla müftehir olduğumuz kitle, cemiyetin yüzde biri bile değil. Oysa daha ehil ellerde Kur'an hakikatlerinden mülhem Risâle-i Nurlar çoktan cemiyetin yarısını aşan bir sahiblenmeye mazhar olabilir, benzer bir nisbet artışıyla dünyaya mal olabilirdi.

"Karıncayı emirsiz, arıyı yasubsuz bırakmayan kudret-i ezeliye, elbette beşeri nebisiz bırakmaz." dersini veren Bediüzzaman'ın şâkirdleri müşterek çalışmaya, müşterek ses çıkarmaya mecbur ve mahkûm olduklarını idrak edemezlerse hesabını ruz-i mahşerde veremezler; Adl-i İlâhî yapışır yakalarına. Her mirasın bir sahibi vardır, hiçbir miras har vurup harman savrulamaz. İttihad-ı İslâm'ın önce müttehid olması gerekenlerin ittihadına bağlı olduğunu izah abesle iştigal olur; ben de izah etmeyeceğim.

Bu nokta-i nazarla Üsküdar Üniversitesi, RİNAP, Nur Vakfı ile Şekercihan Vakfını tebrik ediyor, bu kabil gayretlerinin devamını ümid ve temenni ediyorum.

486511868-10012426245452056-8940543324893640003-n.jpg

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
3 Yorum