Hüseyin YILMAZ

Hüseyin YILMAZ

Şehbenderzâde ve A'mak-ı Hayâl'i

A'mak-ı Hayâl, Şehbenderzâde Filibeli Ahmed Hilmi'nin edebiyatımıza kazandırdığı roman. Belki, değişmeyen kahramanlarına rağmen, bir mevzu ve maksad etrafında boy atan hikâyeler mecmuası, demek daha doğru. Tasavvufla felsefenin iç içe, kucak kucağa yaşadığı eserin tahkimine çalıştığı mevzu: Vahdet-i Vücud. Bir nebze de materyalizme reddiye.

Yıllar sonra döndüğüm Vâridât, garip bir saikle A'mak-ı Hayâl'e sürükledi, o da çok eskiden okuduklarımdandı. Daha feyizli, daha derinden bir okuma oldu. Anlaşılan ilerleyen yaş, artan bilgi ve tecrübeler aklın verimliliğini arttırmış. Bedenimizi kemiren zamanın dişleri, ruh ve aklımıza iltimas geçiyor bir müddet. Ömr-ü erzel gelip çatıncaya kadar.

Filibeli 1865'de doğmuş, 1914'te vefat etmiş. Verimli düşünce, edebî ve içtimâî mirasını netice veren ömrü, sadece kırk dokuz yıl. Meşrutiyet münevverlerinin en göze batanlarından biri. Devrin hemen bütün emsâl simaları gibi, düşündüklerini anlatmaya, yaşamaya ve yaşatmaya çalışmış. Matbaa kurmuş, gazete ve mecmualar neşretmiş, iddialı kitablara imza atmış. Ve bir daha hatırlayınız ki, bütün ömrü sadece kırk dokuz yıl.

Eserlerinin hemen tamamı İnkılâb dayatması Latinceye aktarılmış. Kaç kişi okuyor, bilmem. Okuyanların kaçta kaçı anlıyor, büsbütün meçhul. Dilin yaşamadığı yerde irfân hiç yaşamaz. İrfanın yaşamadığı yerde de, insan yaşamaz; millet de. Kamal Atatürk'ün dil inkılâbından maksadı bu muydu? Kamalistlere sormak lâzım.

İstanbul hayatı İkinci Meşrutiyetle başlayan Ahmed Hilmi'nin yolunun Bediüzzaman'la kesiştiğine dair bir ize rastlamadım. Oysa iki-üç yılla sınırlı bir zaman diliminde aynı şehrin hayatını yaşamışlar. Karşılaşmış olmaları kuvvetle muhtemel. Kuvvetle muhtemel, zirâ Sultan Abdulhamid'in sert idaresine karşı aynı safta yer almışlar. Tarihî hakikat ne olursa olsun, aynı düşünce ikliminin izlerine ikisinde de karşılaşıyoruz. Üstad, kaynaklarının ifşasına çok yanaşmıyor. Büyük mürşidlerin müşterek tavrı bu. Okuyucunun önüne düşünce bahçelerinden topladıkları bir kucak otu yığmak yerine, hazmettiklerinden bir gıda usâresi koymayı tercih ediyorlar.

Her kitab okunmak içindir. En kötü kitab bile çoğu zaman okumamaktan iyidir. Okumamak, hayvanlıkta karar kılmaktır. Hayatın gündelik ve tabiî imkânları sadece papağanlaştırır. Kimse okumadan allame veya filozof olmaz. Bilgi, Hazret-i Âdem'den beri zaman ve hayatın besleyip çoğalttığı büyük nehir; hayatı, yazı ile devam eden mürekkebden bir nehir. A'mak-ı Hayâl, bugün için de okunması gereken bir kitab. Okuyucuya düşünce ve hayâllerinin hadlerini farkettiriyor kitab.

Batının bütün yıkıcı tesirlerine, devrin siyasî istibdadına rağmen, -iki istisna ile- Cumhuriyet aydınlarının tamamını üst üste koyup tek adam olarak ortaya koysanız, herhangi bir Meşrutiyet münevveri etmez. Osmanlının düşünce ve irfân dünyası da her şeye rağmen kendisi kadar büyük; Cumhuriyetin ise, kendisi gibi küçük.

İki istisnamın birincisi, Üstad Badiüzzaman! O, aynı zamanda bir Meşrutiyet münevveridir, Cumhuriyet hanesine yazılamaz. Emsalsiz bir şahika! İkincisi, düşüncedeki zikzak ve kırılmalarına rağmen Meriç, Cumhuriyet devri için yüz akı olabilecek bir isimdir. En azından Türkçeyi büsbütün unutmamak için okunmalı.

Siyasî kafalar, günün birinde tesadüf eseri bir intibahla Osmanlıcanın ihyasına çalışıp muvaffak olurlarsa, hangi irfân hazinelerini kaybettiğimizi daha iyi anlayacağız.

amakihayal.jpg

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
8 Yorum