Mustafa ULUSOY
İçimizde taşıdığımız şey olamamak
Nar tohumu içinde bir nar ağacı saklı. Karpuz çekirdeğinde karpuzun fihristesi uzanmış yatıyor. İnsan zigotunda insanın kaderi yazılı.
Toprağın bağrındaki tohum için en can sıkıcı şey, içinde taşıdığı şey olamamak. Meyve veren bir ağaca dönüşememek. Varlıkların içinde gizli yatan kabiliyetlerin orada sıkışıp kalışı can sıkıcı. Oysa, kabiliyet ve istidatların genişleyip merhale merhale inkişaf etmesi, önce çiçeklenip sonra meyve verir hale gelmesi; tohumu, onun içinde taşıdığı cevherle buluşturduğundan ferahlık, genişlik, lezzet verir. Dar bir mekanda kısılıp kalmış birinin geniş bir meydana çıktığındaki feraha ermesine benzer bu hal.
Geçen haftaki yazımda sözü geçen araba analojisine devam edersek; araba hiç çalıştırılmadan bir köşede âtıl vaziyette dursun diye yapılmamıştır. Arabanın çalıştırılıp harekete tabi tutulması âtıl durumuna göre bir nebze ademden, yokluktan kurtulmuş, vücut mertebesine çıkmıştır. Bu donanımda bir arabanın, mesela bir inşaata kum, çimento gibi taşıma işi için kullanıldığını düşünelim. Bu haliyle o araba ne kadar faal olursa olsun, tam anlamıyla içinde taşıdığı şey olamama yıkımına maruz kalır. Bu haliyle o hâlâ adem, yokluk uçurumunun kıyısındadır. Ne de olsa, konforlu bir şekilde insan taşımak için tasarlanmıştır sadece, inşaat kumu taşımak için değil.
İnsan da içinde, "Sultan-ı Ezeliye muhatap olacak bir makamda" olma, O'nun sonsuz isimlerinin tecellisine en parlak ayna olma istidadını taşır. Tasavvuru kainata ihata edecek bir mahiyeti vardır. İçi beka isteğiyle doludur. İstidatlarının adeta sınırı yoktur. İnsan, kendini içinde taşıdığı Mutlak Varlığı bilme ve tanıma diye özetlenebilecek varoluş sebebine ulaştıracak yolculuğa çıkamamasıyla, can sıkıntısının esiri olur. Kafese kapatılmış bir kuş gibi çırpınır durur ruh. Bu durumda beliren can sıkıntısı, insanın içinde taşıdığı şey olamamanın varoluşsal sıkıntısıdır.
Bu konforlu arabayla hiç yük taşınmaz mı? Taşınır elbet. Arabayı kullanan kişi, bir menzile ulaşmak için yola koyulmuştur. Yol uzun ve zorludur. Arabanın bagajı da tam da bu yolculuk sırasında gerekli olan yükleri yüklenmek için tasarlanmıştır. Bu yolculuk ve ulaşılacak menzilde gerekli olan yükler arabanın varoluş gerekçesine uygun, gerekli olmayanlarsa aykırı olacaktır.
Sa'y, gayret, çalışmanın dünyevi ve uhrevi yönlerini anlamada namaz bizim için önemli bir örnektir. Mealen, "Şüphesiz namaz, müminler üzerine belli vakitler için farz olarak yazılmıştır. (Nisâ Sûresi: 103.)" ayetini tefsir ederken, Zamanın Bedii, "Vazife-i asliyen hayvan gibi çabalamak değil, belki hakiki bir insan gibi, hakiki bir hayat-ı dâime için sa'y etmektir." derken, anlayabildiğim kadarıyla insanın esas sa'yı, gayreti, çalışıp çabalaması, ebedi bir hayatı kazanmak üzere olması gerektiğinin altını çizer.
Bizler, bize bahşedilen hayat arabasıyla sonsuz hayat yolunda seyreden yolcularız. Yirmi dört saatten bir saati ebedi hayatı kazanma çalışmasına, gayretine, sa'yine ayırıp namazı hayatın merkezine koymak şartıyla, diğer dünyevi işlerimiz, çalışmalarımız ise arabamızın bagajına yüklediğimiz uygun yüklerimizdir.
Günlük hayatın içinde boğulan ruhumuza bir nefeslenme imkanı sağlayan namaz, dünyevi gibi görünen çalışma ve gayretlerimizi de nurlandırır. Şu müjdeli haberi her okuduğumda dünya dertleriyle yağmalanmış ruhum, büyük bir ferahlık ile yeniden tamir olur.
"İki manevi maden" müjdesi vermektedir insana, Zamanın Bedii. Mesela, bir bağda, bahçede ya da bostanda sebze ve meyve yetiştiren bir insanın o bahçedeki her varlığın Mutlak Varlığı kendi diliyle övmesinden kendinin de bir hissesi olacağını söyler. Namazla sembolleşen ebedi hayatı kazanma gayreti, çalışma ve sa'yiyle birlikte yapılan her dünyevi amel de fiil de sonsuz bir kazanca dönüşür.
İkinci madense, "bağdan çıkan mahsulâttan kim yese -hayvan olsun, insan olsun, inek olsun, sinek olsun, müşteri olsun, hırsız olsun- sana bir sadaka hükmüne'' geçmesidir. Mesela bir sinek geldi, bir elma ağacının meyvesinden kendisine göre bir ısırık koparıp rızıklandı. Bu minik ısırık bile o bahçeye, ağaçlara emek sarf eden kişiye bir sadaka hükmündedir, der. Ancak bunun bir koşulu olduğunu da söyler: "O şart ile ki, sen, Rezzâk-ı Hakiki nâmına ve izni dairesinde tasarruf etsen ve Onun malını Onun mahlûkatına veren bir tevzîât memuru nazarıyla kendine baksan."
Buradaki bahçe örneğini her insan kendi kişisel yaşamına rahatlıkla uygulayabilir. Gazetede, bilgisayar başında hafta sonu eklerini kan ter içinde yetiştirmeye çalışan editör, hastasına reçete yazan doktor, evine çekidüzen veren ev hanımı, ders çalışan öğrenci, fabrikada ter döken işçi, akşama dek direksiyon sallayan taksi şoförü...
Hayat bir faaliyettir vesselam. İşin özü: Zahmet rahatta, rahat zahmettedir. Çalışan, gayret eden, sa'y eden ya sadece bu dünyada ya da hem bu dünyada hem öbür dünyada kazanıyor. Tembellik eden de bir sıkıntı hangarına dönüşüyor.
Ne de olsa, "Ve insana uğrunda çaba gösterdiği dışında bir şey verilmeyecektir (Necm: 39)."
Zaman
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.