İndependent veya Bosna

Yaklaşık bir haftadır İstanbul, Bosna taraflarındayız. Sarajevo üniversitesinde düzenlenen Kur’an ve Medeniyet adlı kongredeyiz. Aslında 50 civarında akademisyenin katıldığı kongre ile ilgili söylenecek, yazılacak çok şey var. Ancak tüm bunları internet sayfalarından bulmak mümkün. Ben burada Bosnalılar hakkındaki bir gözlemimi yazmak istiyorum. Tabii ki bizi yakından ilgilendirdiği için.

Bir defa Bosnalılar çok çalışkan insanlar. Hemen hemen herkes bir yerlerde çalışıyor. Bu arada dikkatimi çeken bir husus çalışan bayanların çokluğu oldu. Her yaştan bayanlar hemen hemen her yerde hatta Tramvay sürücüsü olarak bile çalışıyorlardı. Doğrusu bu dikkatimizi çekti, çünkü bizim gördüğümüz çalışanların neredeyse onda sekizi bayandı. Sonunda dayanamayıp çalışan bir Boşnak bayana bunun sebebini sorduk. Cevap daha da ilginçti:
We are independent. “Biz bağımsızız, biz özgürüz.”

Sonra biraz dikkat edince görüyorsunuz ki çalışmak buradaki insanların hedefi, gayesi, amacı olmuş âdeta. Bir genç kız çalışmayı özgürlük olarak görüyordu.
Sonra bize baktım. Küçüklüğümüzden beri çalışmanın nasıl beyinlerimize en büyük bir hedefmişçesine empoze edildiğini fark ettim. Çalışmak ve para kazanmak, hatta çok çalışmak ve çok kazanmak nasıl da ailelerimizden okullarımıza, şarkılarımızdan, filimlerimize kadar yayılmıştı.

Şimdi içinizden “çalışmanın neresi kötü” sesini duyuyorum. Çalışmanın kendisi değil, dünyevi kazanımlar için böylesine, hayatımızı verircesine çalışma kötü. Bosna’da insanlar, özellikle de bayanlar çalışmayı öylesine kutsallaştırmışlardı ki onlar için artık çalışmak ve kazanmak özgürlüktü. Kazanmamak ise kölelik.

Bosna seyahatimiz boyunca dört defa uçağa bindik. Ben hep uçaklardaki hosteslere acımışımdır. Bakın yüzlerine, konuşmalarına, tebessümlerine. Gelişmiş bir robottan hiç farkları yok. Güzel, makyajlı, hareketli robotlar.

Kötü alışkanlıklar ne kadar da çabuk oluşuyor. Çalışmak ve kazanmak. Bir öğrenci sırf diploma alıp bir işe girmek için 15 sene çalışıyor. Yirmi beş yaşlarında ise bir işe girdiğinde hayatının yarısını saçma ve hayatta hiç işine yaramayacak şeylerle tüketmiş oluyor. Düşünün yıllarca çalışıyor, bir sürü sınava giriyorsunuz ama öğrendiklerinizin büyük çoğunluğu hayatta hiçbir işinize yaramıyor.

Ve biz çok çalışan, ama çalıştıkça anlamı, aşkı, ümidi ezen makinelere dönüşüyoruz.
Hakikatin ve sadeliğin güzelliği elimizden bir sıvı gibi akıp gidiyor. Hep çalışmayı, kazanmayı ve tüketmeyi putlaştırıp duruyoruz.

İnsanlar genelde alışkanlıklarıyla düşünürler. Onun içindir ki birileri bu yazıya çalışma düşmanı, kadınların çalışmasına karşı gibi yorumlarda bulunacaklardır. Ama suçlamadan bir dakika. Şu ana kadar yıllar boyu çalışmalarınız sizlere ne kazandırdı? Ev, araba, yiyecek, giyecek. Peki ya bu süre içinde neler alıp götürdü sizden?

Mesela Hz. Muhammed (asm) bu zamanın çalışma ve kazanma standartlarına göre başarısız bir insandır! Said Nursi de öyle! Onlar hayatlarının büyük kısımlarını bildiğimiz anlamda çalışmadan ve kazanmadan geçirdiler. Her ikisi de lüks içinde yaşamadılar, yamalı elbiseler giyip, pilavla eti aynı sofrada çok az gördüler.

Şimdi buyurun çalışan, çok çalışıp kazanan insanlar olarak biz mi daha huzurlu, daha mutluyuz, onlar mı?

Bu zamanın aldatmaları ve hileleri o kadar güçlü ki, kanımızı emen, hayatlarımızı köleleştiren, bizi dertlere ayartan tabularımızı hararetle savunur, onlara dahil olmak için istekle koşar olmuşuz. Köleliğe (independent) özgürlük  adını vermişiz.
Oysa biraz dursak, biraz kendimizle kalsak, sadece kendimizi dinlesek, hırsla dünyayı kazanmak için değil de, biraz da hayatı, ruhlarımızı, birbirlerimizi anlamak için çalışsak.

İnsanlar genellikle kazandıkça ve ne kadar çok sahip oldukça mutlu olacaklarını düşünüyorlar. Ancak gerçek huzur ve saadet, hayatın temel sorularına verilen cevapların gittikçe daha çok açığa kavuşmasıyla doğar. Hakikati örten ambalajları etrafından söküp attıkça çoğalır ve zenginleşir. Çalışmak hakikatte daha çok sahip olmak, daha çok tüketmek  için değil, olmak, kul olmak için gereklidir.

Bosna’da günlerce dünya ile iletişimim hemen hemen tamamen kesikti. Telefon hattım yoktu, internet, gazete ve televizyonla ilgim yoktu. Kimseyi arayamıyor ve aranamıyordum. Ama bu huzur, sükun ve kendime dönüş hali kendi içimde yeni bir yaşamın sanki filizlerini doğurdu. Artık yavaş yavaş etrafımı saran ambalajlardan kurtulmaya başlayacaktım. Hayatımızı kabusa dönüştüren dünyevi cazibelerin ayartmalarına karşı ilgisiz kalmaya başlayacaktım.

Artık dert, mesele olarak adlandırdığımız olayların, kişilerin; henüz etkileri bizim tarafımızdan görülemeyen güzellikler, mesajlar olduğu konusundaki kanaatim Bosna dönüşünde çoğalıyor…

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
6 Yorum