Mehmet KAZAR
İnsanlık ufkuna erişmenin sırrı ‘imanda derinleşme ufku’
“İman, insanı -Eşref-i Mahlukat- yaratılmışların en hayırlısı, insanlık ufkuna eriştirir.”
İnsanlık ufkuna erişmek, ancak imanda derinleşmek ile olur. İman o kadar büyük bir meseledir ki bir iki sayfada bu mevzuyu değerlendirmek imkansızdır. Çünkü kainat ve içinde bulunan her şey ancak iman ile mana bulur. Bu derece anlam ifade eden büyük bir mevzuyu dar satırlara sığdırmak tabi ki dar lisanımızla imkansızdır. Burada üzerinde duracağımız mevzu; hakiki imana sahip olan insanların, iman ile nasıl insanlık ufkuna eriştiğini ve nasıl insanlığa hizmet ettiğini kısaca acizane lisanımla dar satırlara sığdırmaya çalışacağım.
Evet, imanda öyle bir lezzet var ki o lezzeti tadabilmek ancak imanda derinleşmek ile olur. İmanda derinleşme zordur ve meşakkatlidir, çünkü imanda derinleşme yolunda yürüdükçe yola çıkan engeller gittikçe büyür ve dolayısıyla imtihan dahada çetin olmaya başlar. İmanda derinleşme tıpkı okyanusun dibine doğru dalan dalgıcın her türlü engele rağmen yinede dalmaya devam edip inci ve mercan tanelerini bulup çıkarmaya benzer. İşte bu aşamadan sonrası aşılan engellerin, çekilen sıkıntıların hiç bir önemi kalmaz. İnci ve mercan taneleri çıkarıldıktan sonra aşılan onca engeller ve karanlık dehlizler bir anda aydınlığa dönüverir. Meseleyi bu misal ile değerlendirecek olursak; imanın tadına varan insanlar öyle bir mertebeye varırlar ki, artık başka şeylerden hakiki manada tat almazlar/almaz hale gelirler. Çünkü onlar imanın inci ve mercanlarına ulaşmışlardır. Hakiki bir iman ile insanlık ufkunun mertebelerine erişen ehli- kamil insanlar öyle bir halet-i ruhiyelere vasıl olmuşlardır ki, bu insanlar kalp gözüyle görmüşler, kalp kulağıyla işitmişler ve kalp diliyle tadabilmişlerdir. İşte hakikat bu olmalı ki, Hz. Üstadın ifade buyurduğu gibi; "Kâinatta en büyük hakikat imandır." Ancak en büyük hakikatin farkına varanlar hakikat yolunda derinleşir ve imanın söz ile kelimeler ile ifade edilemeyen tadına ulaşabilirler. İmanın insanı insanlık boyutuna eriştirme ufkunda Bediüzzaman Hazretlerinin tespitleri yine çok manidardır; Şöyle ifade eder asrın Bedii; “İman, insanı insan eder. Belki insanı sultan eder. Öyleyse, insanın vazife-i asliyesi, iman ve duadır. Küfür, insanı gayet âciz bir canavar hayvan eder.” / Sözler 23. Söz. - İmanın insanı nasıl değiştirdiğini, nasıl huzur verdiğini, insanı nasıl karanlıklardan aydınlığa çıkardığını Bediüzzaman Hazretleri ne güzel ifade etmiştir. Evet, İnsanlık ufkuna erişmek, (Eşref-i Mahlukat) yaratılmışların en hayırlısı olmak ancak iman ile mümkündür. Ancak iman nuru ile insan kendine gelir, insanlığını bilir, kardeşliği, sevgiyi, şefkati ve merhameti öğrenebilir.
“İman, insanı insan eder. Belki insanı sultan eder.” İnsanı insanlık ufkunun semalarında dolaştıran iman ve güzel ahlaktır. İnsan, imanı derecesinde gerçek manada insanlık vazifesinin, en güzel biçimde yaratıldığının ve güzel ahlakı yaşamak ve yaşatmak ile vazifelendirildiğinin farkına varır. Allah (celle celaluhu) insanı en güzel surette yaratmıştır, insanı yeryüzüne halife kılmış, tüm mevcudatı onun emrine vermiştir. Bu hususlar insana verilen büyük bir nimet, insan olma nimetidir. Bunca varlık arasında insana aklın verilmiş olması ve diğer varlıklardan farklı olarak düşünebilme ve anlama kabiliyetinin olması şüphe yok ki büyük bir nimettir. İşte bu akıl ile imanı ve iman ile asıl vazifesini bilen insan olmalıyız ki, Rabbimizin Kur’an-ı Kerimde; “Ey İman edenler” ile başlayan ayetlerinde belirttiği gibi “iman edenler” kategorisine dahil olabilelim. Bu zaviyeden bakılacak olursa iman ile insanlık ufkuna erişenler mana aleminin sultanları olmuşlardır.
“Öyleyse, insanın vazife-i asliyesi, iman ve duadır.” Evet, insanlığın asli vazifesi iman ve duadır. İnsanın Rabbine kul olduğunun, imtihan edildiğinin ve kime tevekkül ile bağlanacağının farkında olmasıdır. İman ile insanlık vazifesinin farkına varanlar, imanları ile hak ve hakikatin farkında olup, merhameti, şefkati ve sevgiyi öğrenir. İnsanı, bir karıncayı bile ezmekten alıkoyan ve ona merhamet ettiren Allah’a (celle celaluhu) olan imanıdır. İnsana, insanca yaşamasını öğreten, hiçbir ayrım yapmadan hangi ırktan olursa olsun kardeşçe yaşamayı öğreten Allah’a olan iman ve imanın güzelliklerindendir. Üstadın dediği gibi; “ İman hem nurdur, hem kuvvettir.” İmanın nur olması, hayatı nurlandırmasıdır, şeytanın karanlık oyunlarının farkında olmaktır. İman nuru ile bakan yukarıda da belirttiğimiz gibi; sevgi, kardeşlik, şefkat, merhamet gibi insanlığa yakışan emareler ile nurlanır. Çünkü “İnsan, nur-u iman ile âlâ-yı illiyyîne çıkar, Cennete lâyık bir kıymet alır.” / 23. Söz.
Bu dünyada akıl sahibi insanların iman ile insanlığının farkına varması, kardeşçe birlikte el ele sevgiyle yaşamasına ve dünya hayatını imtihan olarak bilinmesine sebebiyet verir. Vicdan mekanizması pas tutmuş ve çürümüş olanlar sevgi, şefkat, merhamet ve insanlık emarelerinden uzak oldukları gibi hodbinlik duyguları ile yatıp kalkarlar ve hayata kendi dar pencerelerinden bakıp tevehhüm-ü ebediyet hırsı ile yaşamaya çalışırlar. Bu hırs ile yaşayanlar dünyayı ebedi zannettikleri gibi o kaçınılmaz sonu da akıllarına bile getirmezler. Hayatı imtihan olarak algılamayanlar hesap verme sorumluluklarının farkında olmadıkları gibi her türlü negatif yolları da kendilerine göre pozitif bulabilirler. Kardeşçe, sevgiyle, muhabbetle bu dünya misafirhanesinde yaşamak varken, vicdan muhasebesi paslanmış insanlar yinede öfke, kin ve zulüm yollarına başvurur. Rabbimize sonsuz hamd ve senalar olsun ki; akıl gibi bir nimeti bize bahşedip, iman ile hayatımızı nurlandırmıştır, yoksa küfür bataklığında batmak insanı insan olmaktan çıkarır.
“Küfür, insanı gayet âciz bir canavar hayvan eder.” İnançsızlık, ahirete inanmama, hesap vereceğine iman etmeme gibi küfür bataklığında sürüklenenler, Allah’a (celle celauhu) kul olduğunu ve bu dünyaya niçin geldiğinin farkında olmazlar. Üstadın tabiriyle böyle insanlar “birer aciz canavar hükmünü alabilirler.” Bir insan hayatı sadece bu dünyadan ibaret sanıyorsa ve imansızlıkta buna eşlik ediyorsa o insan ve ona uyanlar sadece bu dünyadaki arzu ve emellerini gerçekleşme peşinde olurlar. İşte bu sebeple merhametten, şefkatten ve sevgiden nasibini almamış birer canavar hükmüne geçebilirler. Bu sebepledir ki, arzu ve emellerini gerçekleştirebilmek için her türlü katliamı ve zalimliği yapabilirler. İşte buna sebep olan, küfürdür, imansızlıktır.
Hasılı, bu mevzu üzerinde kısa duracağımı ifade etmiştim, konuyu özetleyecek olursak, iman ile küfür arasında ne derece büyük bir uçurumun olduğu açık ve net görülüyor. Bize düşen görev ilk önce gücümüzün yettiği kadar iman hizmetlerinde çalışıp, iman nurunun güzelliklerini anlatma ve yaşama gayreti içinde olmaktır. Ki, iman nuru ile kardeşlik ve sevgi bağları filizlenip adeta tüm dünyaya dallarını ulaştırabilsin. Unutmamak gerekir ki, bir insanda iman var ise onda sevgi, saygı, kardeşlik, şefkat ve merhamet olur, herkes ile kardeşçe yaşamasını bilir ve hiçbir ayrım yapmaz. Çünkü bilir ki bu dünya fanidir ve hesap günü vardır. Rabbim tüm insanlığı İman nuru ile nurlandırsın ve iman nuru ile kardeşlik ve sevgi bağlarımızı güçlendirsin.
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.