Dr. Cemil ŞAHİNÖZ
Irkçılık’tan İslam düşmanlığına
Bediüzzaman Said Nursi eserlerinde iki farklı Avrupa´dan bahsediyor. Mesnevi-i Nuriye´nin Zühre bölümünde ve 17. Lem´a´nın 5. Nota´sında bu konuya değiniyor ve iki Avrupa´yı şu şekilde tarif ediyor:
Birinci Avrupa: „İsevîlik din-i hakikîsinden aldığı feyizle hayat-ı içtimaiye-i beşeriyeye nâfi san’atları ve adalet ve hakkaniyete hizmet eden fünunları takip eden (Avrupa).“
İkinci Avrupa: „Felsefe-i tabiiyenin zulmetiyle, medeniyetin seyyiâtını mehâsin zannederek beşeri sefâhete ve dalâlete sevk eden bozulmuş ikinci Avrupa.“
Birinci Avrupa keyfiyeten ne kadar önemli ise de, İkinci Avrupa kemiyeten hiç de azınsanmayacak kadar çok. Her zaman Birinci Avrupa´yı ön plana çıkarmaya çalışsakda, İkinci Avrupa son senelerde kendini şiddetli bir şekilde ön plana çekti.
İkinci Avrupa´nın temeline inecek olursa, kaynağında ırkçılık buluruz. Irkçılık yüzünden 20. Yüzyılda insanlığın çekmediği kalmadı. Hitler Almanya´yı ´temizlerken´ sosyal-darwinizm teorilerine başvurmuştu. Mussolini İtalya´yı ırkçı fikirleriyle zehir zembelek etti. İngilizler emperyalizm ile dünyayı sömürürken, ırkçılığa güvenmişlerdi. Yine Fransızlar Afrika´yı ırkçı, faşist ve emperyalist duygular besledikleri için sömürmüşlerdi.
Evet, ırkçılık nereye bulaşırsa, orada kavga ve savaşlar eksik olmaz. Mesela Osmanlı İmparatorluğunda onlarca kavim ve millet beraber yaşarken, kabilecilik fikri koca bir imparatorluğu darmadağın etti. Ya da Irak´ta yüzlerce sene beraber yaşayan milletler, birilerinin demokrasi yerine ırkçılığı getirmeleriyle, birden sunni-şii-kürt olarak ayrıldılar. Bir başka örnek koca Yugoslavya. Bosna´ya yapılanlar, ırkçılık katilliğinden başka bir şey değildir. Çeçenistan´da halen devam eden soykırımın temelinde de ırkçılık ve faşistlik var.
Yaşadığımız asır ise, „Tarih tekerrürden ibarettir“ diyen sosyolojinin kurucusu İbn-i Haldun´un ne kadar doğru bir söz ettiğini ortaya koyuyor. Çünkü insanlık bu kanlı geçmişinden hiç bir şey öğrenmemiş gibi davranıyor. Bunun en bariz delili, yine Avrupa´da sessizce ırkçılık seslerinin duyulmaya başlaması. Bazı Avrupa ülkelerinde ırkçı partilerin oyları her seçimde çoğalıyor. Bununla da kalmıyor. Artık Avrupa´nın ırkçı partileri biraraya gelip işbirliği yapmaya başladılar. Hatta Avrupalı ırkçı partilerin liderleri her sene Amerika´da, 11 Eylül´ün yaşandığı mekanda, İslam´a karşı propagandalar düzenliyorlar.
Ve tam da burada ırkçılığın 21. Yüzyıl´da bir dönüşüme uğradığını görmek mümkün. Genel olarak ırkçılık, ırk´a dayanan bir düşmanlıktır. Yani başka bir insanı, sırf farklı bir ırk´a mensup olduğu için, aşağılamak, hor görmek veya ona karşı düşmanlık beslemek. Ama görünen o ki, bu yüzyılın faşist düşmanlıkları ırk´a dayanmıyor. Bizzat İslam dinine dayanıyor. Örneğin Alman ırkçılar artık geçmişte olduğu gibi Fransıza, İngilize karşı değiller. Bizzat müslüman olan herkese karşılar, yani Türk, Arap, Alman, Amerikan, japon fark etmiyor. Kendi ırkına mensup birisini dahi, müslüman olduğu için, aşağılayan bir ırkçılık ile karşıkarşıyayız. Bu nedenle örneğin Alman ırkçılar Alman müslümanlara da düşmanlık besliyorlar.
Bu yükselen düşmanlık ise Avrupa´da ciddiye alınmıyor. Almanya´da Emniyet Teşkilatlarında „İslam düşmanlığı“ diye bir kategori dahi yok. Bu nedenle müslümanlara ve camilere yapılan saldırıların azalıp çoğaldığını istatistiksel olarak tespit etmek de mümkün değil.
Bu düşmanlık o kadar ciddiye alınmıyorki, medya halen bir İslamofobi´den bahsediyor. Yani bir İslam korkusundan. İnsan örümcekten korkar, yüksekten korkar, silahtan korkar. Bu korkusunu bazı tavırlar belirgin hale getirir. Buna karşı psikolojide farklı davranış terapileri uygulanır. Ama müslümanlara ve İslam´a karşı yapılanlar gösteriyorki, hissedilen bir korku değil, bariz bir düşmanlıktan ibaret.
Örneğin daha Norveç´teki olaydan bir gün sonra Almanya´da bir camiyi yaktılar. Yakılan caminin bulunduğu şehrin belediye başkanına alman gazetecilerin “Camiyi şimdiye kadar hiç ziyaret etmemişsiniz. Muhatap bile almamışsınız. Yangından sonra da gitmemişsiniz” sorusuna, belediye başkanının verdiği cevap ise şu şekilde, “Caminin yakılması, benim için bir çöp kutusunun yakılması gibi. Her yakılan yeri ziyaret edemem ki.” Bu olaydan daha bir hafta sonra, yine Almanya´da bir camiye saldırıda bulundular. Aynı hafta Almanya´nın bazı şehirlerinde ırkçılar, müslümanları istemediklerine dahil yürüyüşler yaptılar. Yürüyüşten bir gün sonra Avusturya Irkçı Partisi, internet sitesinde "Müslümanları Keselim" diye yazdı.
Dolayısıyla ırkçılık İslam düşmanlığına dönüştü, yani İslam düşmanlığına dayanan bir faşistlik.
Eğer vicdanlı Avrupalılar, yani Bediüzzaman´ın bahsettiği Birinci Avrupa bu yükselişe ´dur´ demez ise, yine bir felaket ile yüzyüze kalabiliriz.
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.