Hüseyin ÇEŞİTCİOĞLU
İslami estetik ve sanat
بِاسْمِهِ سُبْحَانَهُ
Çok yönlü ve boyutlu bir meselenin günlük hayata dair yönlerini ele almaya çalışacağız.
Sanat Allah' ın Sani ismine dayanır. Yani yaptığı her şeyi (sun'u) sanatlı güzel yapan. Sanat kısaca, kainatta varolan bir örnekten hareketle bir güzellik oluşturmak varetmek demek.
Estetik aslı Yunanca, güzellik felsefesi güzellik bilgisi demek. Osmanlı Türkçesinde bediiyyat denir.
Mülk suresi 2.ayette Rabbimiz şöyle buyurur: "Hanginiz daha güzel işler yapacaksınız diye, sizi imtihan etmek için ölümü de hayatı da O yarattı."
Mülk suresi 3 ve 4.ayetlerde ise, "Yedi göğü birbiriyle ahenk içinde O yarattı. Rahman'ın yarattığında düzensizlikten eser göremezsin. Haydi çevir gözünü, en küçük bir kusur görüyor musun? Sonra tekrar tekrar gözünü çevir. Göz kusur bulamaz hor ve hakir sana döner. O göz bitkindir artık" buyrulur.
Bir hadisi kutside Cenab-ı Allah "ben güzelim güzeli severim" buyrur. Kainatta her şey ya doğrudan veya dolaylı güzeldir.
Zahiri çirkinlikler güzelin güzelliğini artırmak için veya sonuçları itibariyle güzeldir. Şeytan olmasaydı cennetlik ruhlar nasıl ayırt edilecekti? Hayvan gübreleri sebebiyle çiçekler reyhan gibi mis gibi kokuyor. Evet bu kadar taşkın ve eşsiz güzellikler elbet bir güzelden ve güzellik kaynağından gelir. Ahsen ve Cemal sıfatlı Rabbimiz elbette yarattığı güzellikleri sever ve kullarının da güzel görüp güzel düşünmesini ister.
Peygamberimiz Hzç Muhammed Mustafa (sav) ise; oğlu İbrahim'in mezar toprağını elleriyle düzeltecek kadar güzelliğe düşkündür. Bu sebeple saçı sakalı karışık bir sahabiye, saçını düzeltip cemaate öyle gelmesini buyurmuştur.
İmam Gazali (ra) ise, -Mümkünat- olabilirlik bakımından; "bu kainattan daha güzeli yaratılamazdı" diyerek hu meseleyi nihai bir hükme bağlamıştır.
Allahımız Sanidir, Cemildir. Ahsenül hasendir. Nakkaştır, Müzeyyendir. Adildir ve Cemal sıfatlarına sahiptir.
Yeryüzü ve gökyüzündeki güzellikler kaybolup öldükten sonra yenileri geliyorsa, kaynak ve yaratan baki demektir.
Kainat kitabı gibi kitabımız Kur'an-ı Kerim de içi ve dışıyla, manası ve sözüyle her yön ve boyutta güzellik ve mizanla doludur.
1553 senedir bütün insanlara güzellik, şifa, rahmet ve hidayet olmaya devam ediyor.
Bir çoban başka güzellikler görürken bir alim daha başka güzellikler görür. Bir şair başka ilhamlar alırken, vahyi kabul eden bir hikmet sahibi filozof bambaşka güzellikler devşirir Kelamı Kadim'den.
İsra suresi 44. ayette "Hiç bir şey yoktur ki, O'nu tesbih etmesin" buyrulur.
Biz farketmesekte her mahluk kendi lisanı ile Rabbini zikredip tesbih eder. Kedinin mırmırlarını, dalların hışırtısını, arının vızıltısını böyle görüp tefekkür etmeliyiz.
Bizler de herbir şeyde Rahmanın iz eserlerini görerek diğer yaratılmışlardan geri kalmamalıyız. Parktaki bir çiçeğe bahçedeki bir böceğe ne güzel değil, ne güzel yaratılmış demeliyiz. Bu şekilde Resulü Ekrem efendimizin, nafile ibdetten hayırlı dediği tefekkür sevabını kazanabiliriz. Hem de kalbimizin farkına varmadan oluşan kirlerini temizleyebiliriz.
İnsan olarak özellikle bir yaştan sonra üzüntü ve hüzünlerimiz artar.
Müminin hüznü ebedi yokolma düşüncesinden değildir. İhtiyarlık hüzünleri mümini kaybolan gençlik ve güzelliklerden soğutarak, baki ve sonsuz bir gençliğe yöneltmek içindir. Gençler gibi tazeliğe ve güzelliğe bağlansaydık hayattan zor kopardık; ölümümüz zor olurdu. Tepenin başından geldiğimiz yola değil ulaşacağımız son menzile bakmalıyız. Geçen gençliğimize değil gelmekte olan sonsuz gençliğe dikkat kesilmeliyiz. Üstelik bu gençlik bütün sevdiklerimizle beraber, 33 yaşında sabitlenmiş bir gençlik.
Eşimizi artık şefkat ve merhamet duyguları ile sevmek daha ötesi şefkat etmek durumundayız. Hayat arkadaşımız hurilerden daha güzel olarak ebedi hayatta bizimle olacak. Bu imanla sıkıntı ve dırdırlarına katlanabiliriz. Üstelik bu ebedi hayatta "kişi sevdiği ile beraberdir" müjdesine göre, Hz. Adem'den kıyamete bütün peygamberler, sıddıklar, şehitler, salihler ve mümin müminat akrabalarımızla beraber olacağız. Ölümün öldürüldüğü, yok diye bir şeyin olmadığı bir alem bizi beklerken arkaya arkaya bakmak akıl karı olamaz. Müminler yaşlılıkta ötenazi ve intihara başvurmazlar Allahın izniyle. Atmosferi ve yerleri melek, ruhani ve mümin cinlerin doldurduğu bir alemde mümin için mutlak yalnızlık olabilir mi?
Cenab-ı Hak Secde suresi 7.ayette "O her şeyi en güzel şekilde yarattı" derken elbet hastalığı, ihtiyarlığı da kastediyor şüphesiz. Resulü Sakaleyn "Olgun meyveli ağacı silkeleyip meyveleri döküldüğü gibi, mümin bir hastanın titremesiyle günahları öyle dökülür" buyurmadı mı?
İnsanoğlunun en güçlü tutkusu yaşama tutkusudur. Izdırap içinde de olsak yaşamayı severiz. Bütün tutku ve hırsların üstünde ise, ebedi yaşama ümit ve tutkusu vardır. İnsanların şöhret ve sanat üretimi bu duyguyu gerçekleştirmek içindir. Ama bu dünyada ebedi yaşama olmadığı gibi kıyametle her şey mahvolup yok olacak. Ancak önden gönderdiğimiz ihlaslı amel ve ibadetler hariç.
Öyleyse madem Allah var sonsuz bir ölüm ve yokluk olamaz. O Hay, ebedi, baki, yuhyi ve yumiyt olan Rahmür rahimdir.
Bu dünyada her çile ve acıya katlanabiliriz. Çünkü "la yükellifullahi nefsen illa vüsaha" buyurdu Zülcelali vel ikram.
Hiçbir insana kaldıramadığı yük yüklenmemiştir.
Buna iman etmekle bereber yükü nasıl kaldıracağımız önemlidir. Formül bellidir.
Bugünü değil şu anı iyi yaşayacağız. Bütün dikkatimizi bu ana yoğunlaştıracağız. Dün geçip gitti yarına ise çıkacağımızın garantisi yok. Şu halde gerçek hayatımız şu andır biraz sonrası değil. Şimdi musibet, hastalık ve ihtiyarlığa dayanacağız. Şimdi ibadetleri yapıp günahlardan kaçınacağız. Şimdi memnun ve razı bir hayatın tadına varacağız. İyi olsaydı dün beni bırakıp gitmezdi demeliyiz.
Nasıl yaşarsak öyle ölecek, nasıl ölürsek öyle dirileceğiz. Öyle hesap, öyle mizan, öyle şefaat, öyle sırat, öyle cennet göreceğiz inşaallah.
Dirilmemek imkansızdır. Hangi çiftçi tohumu boşa saçar, hangi bahçıvan çekirdeği boşa eker? Hayat ağacımızın başındaki tek meyve olan vücudumuz da bizim çekirdeğmizdir. Kainat ağacının milyarlarca çekirdeği toprakta çürüyüp gitsin olacak şey mi.
Kitaplarda yazılan Resullerle müjdelenen gerçekler haşa olmaz olur mu. Rabbi Kerim vaadinden dönmez. Hulfulvaad O'na yakışmaz. Zatında muhal ve mümtenidir.
Adil, Hak, Rahim gibi onlarca belki yüzlerce isim ve sıfat ahireti haşri cennet ve cehennemi hak ve hakikatlı kılar.
Dünya zalimlerini Firavun, Nemrut ve Cengizleri Adili Mutlak cezasız bırakmaz.
Hele peygamberlerini ve Habibullahını iki cihan sevgilisini çileli 63 sene yaşatıp yanına, cennetine almaması aklen, mantıken imkansızdır. Aciz, fakir, fani, arız bir varlık ancak sözünde durmaz. Alemlerin Rabbi bu özürlerden aklen, hayalen, uzak ve beridir. Öyleyse cennet, cehennem, rüyet, kevser, hak ve hakikattir. Sevgili Peygamberimiz ve bereketli ailesi ile Kevser havuzunda/ırmağında yemekte buluşup sohbet edeceğiz inşaalah. Ölüm, yalnızlık, hastalık, ihtiyarlık bize bir halt edemez inşaallah.
"Eshabul cenneti hümül faizuun" buyruğunca cennette yok yoktur. Hatta hadisin müjdesince dünya cennetin bir köşesinde gerçek haliyle bulunacak. İlkin sevdirilen dünyamız gerçek haliyle fakat tüm olumsuzluklardan arınmış olarak bize ihsan ve ikram edilecek.
Allahu a'lembisavab-Allah en doğrusunu bilir şüphesiz.
Son olarak bu çalışmamda Bediüzzaman Said Nursi'nin Risale-i Nur külliyatından yararlandığımı belirtmem kaynağa vefa gereğidir.
Başta Peygamberimiz (sav) olmak üzere bütün geçmişlerimizin ruhuna El Fatiha.
Not: Sinevizyon eşliğindeki bu sunum ünversite mezunu emekli ve ehli salat bir topluluğa yapıldı.
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.