Mustafa H.KURT
‘Kaset siyaseti’ ve asıl tehlikesi
"Siyasetin kaypak zemini" tabiri, belki de hiç bu kadar yaklaşmamıştı ifadesinde isabete!.
Zira yaşadığımız şu zamanlar, söylem-eylem tutarsızlığı konusunda haklarında belki de en son müsamaha gösterilen ehl-i siyaset için, hemen hemen hiçbir zeminin artık sağlam olmadığını ‘acı tecrübelerle’ yakinen göstermiş oldu. Kapalı kapılar ardında söylenecek her aykırı söz, ya da yüz kızartıcı her davranış; artık çok rahat bir şekilde ve hiç umulmadık bir noktada, o söz ve davranışların sahiplerini bu kaypak zeminden alaşağı etme yolunda kullanılabilmekte.
Bu durum ülke siyaseti açısından haber vermektedir ki, siyasi iktidara talip olan insanları ‘mağlup’ etme yollarının yine siyaset zemininde “merdâne” bir şekilde aramak dururken; artık o mertlikten çok çabuk bir şekilde sapılabilmektedir. Dahası bu hal, sapılan o yolların artık bir ‘tarz-ı siyaset’ haline dönüşebileceği tehlikesini de beraberinde getirmektedir.
Ancak, aslında böyle bir siyaset ‘tarzının’ liderler ve çevreleri üzerinde oluşturacağı baskıdan ve siyaset aleminin tavanında yapacağı anormal ‘dizayndan’ ziyade; bunun, asıl o siyasi kesimin tabanı üzerinde verebileceği önemli bir tehlikeye dikkat çekmek yerinde olacak.
Zira “siyasi tarafgirlik tarihimiz”, ‘meleği şeytan, şeytanı melek’ gösteren öylesine örneklerle doludur ki, korkarım o tarafgirlikteki inadımız, ‘kaset olaylarıyla’ rastladığımız tarz hataları dahi bir müddet sonra normal görmeye ve göstermeye kalkışsın!.. Tıpkı, bir zamanlar Çankaya sefaları ayyuka çıkan bir kahramanla; taraftarlarınca -duydukları o gayr-ı ahlakî halleriyle bile-, ‘dirayetli erkek-her yönüyle muktedir’ gibi fitne tevillerle övünülmesi gibi...
Onun için, memleketteki siyasi üslubun, nezaketin ve de “ahlakın” geldiği seviyeye karşı haklı olarak bir rahatsızlık duyanların; bu seviyenin ‘ülkenin bir gerçeği’ gibi gösterilmesine ve bunun bir adım ötesinde de ‘tabanın tavana bir yansıması’ şeklinde değerlendirilmesi fikrine, karşı çıkmaları gerekiyor. Hele, siyasi tarafgirlikten dolayı bu durumların, yukarıda geçen örnekteki gibi ‘normal’ ve hatta derinden derine övünülecek bir meziyetmiş gibi gösterilmesine karşı ise, özellikle teyakkuzda bulunmak gerekiyor. Çünkü bunu bir tarafın ‘maskesiz-normal hali’ gibi kabul ettirilmeye çalışılması; o tarafın, bir müddet sonra o çamurun mahiyetini değiştirip, normal ve övünülecek bir hal olarak görmesine bile sebep olabilecektir!
Oysa gönül isterdi ki, memleketteki siyasi üslup, nezaket ve de “ahlak”; ne bu kaset tarzı ifşa faaliyetlerini doğuracak seviyelere insin, ne de bu ifşa faaliyetlerine malzeme olabilecek ‘lider’ kimseleri çıkarmaya müsait bir yapıya girmiş olsun!...
Ama inanan kimseler olarak ve her şeye rağmen, bizim bu ibretlik vaziyetten çıkaracağımız ana ders, öyle zannediyorum ki, ne siyasilerin o ‘güvenilirlik katsayıları’, ne de tavanda yaşanan bu fenalıkların tabanda da karşılığı olup-olmadığı üzerine mülahazalar olacaktır. Bu hallerden alacağımız ana ve asıl dersimiz: "Amel defteri ortaya konunca, suçluların, onda yazılı olanlardan korktuklarını görürsün, "Vah bize, eyvah bize! Bu defter nasıl olmuş da küçük büyük bir şey bırakmadan hepsini saymış!" derler. İşlediklerini hazır bulurlar. Rabbin kimseye haksızlık etmez." (Kehf S.-18/49) mealindeki ayet-i kerime’nin de hatırlattığı üzere, “her halimizi kaydeden manevî kameraların” olduğunu asla unutmayan bir idrakte yaşamamız gerektiği şeklinde olmalıdır.
Ve o kameraların kaydettiklerinin -eğer gerekirse- ‘yedi cihana’ gösterileceği bir günün, kesinlikle geleceği hakikatini de...
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.