Hüseyin ÇEŞİTCİOĞLU
Kırıkkale/Anadolu yangını
بِاسْمِهِ سُبْحَانَهُ
Başta Kırıkkale'deki olmak üzere yıllarca bir öfkeye kurban giden ana ve bacılarımıza Allah'tan rahmet ve taksiratlarının affını diliyorum.
Dün Kırıkkale' de vahşileri utandıran bir cinayet yaşandı. Bu cinayetler
bir girdap gibi herkesi yutuyor, bir hortum gibi herkesi ufalayıp parçalıyor. Birgün önce Diyarbakır'da benzer sebeple 6 cana kıyıldı.
Ailece faciası lafı anlamsız. Zincirleme aile intiharları, ailelerin tarihe gömülme katliamları...
2001'de başlayan mal ortaklığı çelişkisi 2011'de zıtlıklar ve haksızlıklar yumağına dönüştü.
Dış güçler; Tanzimat'tan beri yaptıkları yasal, hukuki, ekonomik düzenlemeleri bitirip aile düzenlemelerine el attılar. Ağacın sapı kendinden olanla keserler gerçeği yine devredeydi. Halkı halkçılarla milleti milletçilerle bitirenler, dini ve aileyi de, inançlı ve aileseverlerle bitirme yolundalar...
Dikey ve yatay olarak toplumun ve devletin odağı, ocağı kaynağı aile. Aile giderse geriye serseri atom/insancığından başka ne kalır?
Tarihe gidersek bu gece Prof. Ergun Yıldırım tv'de açıkladı. "Dinsiz" ve yenilikçi padişah 2.Mahmud'un şeyhülislamı/fetvacısı Mehmet Efendi bir nakşi/müceddidi bir şeyhmiş.
Modernizmin yerleştircisi 2. Abdulhamit'in bir çok şeyhi vardı. Kendisinin de şeyh olduğu sevenlerce vurgulanır.
Ama hem Cumhuriyetin laik, seküler, batıcı, inkarcı kadroları; Abdulhamid Han'ın modern okullarında yetişti. Oysa müslüman halk sultana tam güvenip dua ediyordu. Şu anda da; geniş inançlı kesim; başkana ve ihl ve ilahiyatlara güvenip çocuklarını gönderiyor.
Ama yükselen ve geleceği olan deist/seküler batıcı bir gençlik ortalığı kaplıyor. Abdulhamit dönemi okullarında; Galatasaray Lisesi'nde bile mescitler ve hocalar olduğunu unutmayalım.
Said Halim Paşa; Akif ve Said Nursi'nin aksine geri kalışımızı; dinden el çekmeye değil, devletimizin zayıflamasına bağlıyordu. Bugünkü İslamcı/devletçi müslümanların en önemli fikir babası sayılabilir. Tarihten günümüze uzanan İslamcı/siyasi geleneğin özü bir şekilde müslümanların devleti ele geçirmesi/kurmasıydı. Gerisi çorap söküğü gibi gelecekti. Yukarıdan aşağıya her şey düzelecekti.
Çünkü halkın müslümanlığında/imanında bir sorun yoktu. Namazlı, ahlaklı idarecileri gördükçe müslümanlıkları artacaktı. 17 yıldır bu idealojik/İslamcı söylem devam ediyor.
Hatırlayalım; genç kadınlar/üniversiteliler bu siyasi hareketin fedakar öncüleri yapıldı. Fıtratlarındaki sınırsız fedakarlık ve şefkat kahramanlığı bu dini devlet yolunda sebil edildi ve ediliyor.
Mitingde önde, ev gezmelerinde önde, bağışta önde vb.
Bu durum dış güçlerce de elbet takip edildi. Çünkü yepyeni bir toplumsal gelişim gerçekleşiyordu. Üç yetenekli kafadarı bile takip eden batı entelijansiyası bu değişimi es geçemezdi.
Diğer yandan iktidarın kadına minnet ve şükran borcu vardı.
Bu borç ve minnet; kamuda yaygın kadın istihdamı, kadına pozitif ayrımcılık derken, İstanbul Sözleşmesi'yle ete kemiğe büründü. Bu sözleşme, çok süzme, çok ince, çok stratejik bir planma idi.
Ki bugün yıkıcı etkilerine, bu kadar karşıtlığa rağmen kıllar kıpırdamıyorsa bu özelliklerinden ötürü. Rusya batının bu oyununu gördü restini çekti.
Sözleşmeye hayat veren 6284 numaralı kanun, her çeşit karışık cinsiyeti meşru ve normal görürken, cinsel taciz, tecavüz, sarkıntılık, laf atmayı; cinsel istismar adıyla aynı torbaya koyup, taciz, tecavüz lafını ortadan kaldırdı.
Hepsine en yüksek ve ağır cezayı öngördü. Tecavüz gibi ağır suçun adı artık cinsel istismardı.
Bu anormalliğin bir kolu kadına şiddet, diğer kolu boşanmaları zorlaştırma; bir kolu ömür boyu nafaka, ödemezse hapis, bir kolu, çocuğu kadına verip babaya nefret, bir kolu 18'e gelmeyip evlenenlere hapis, bir kolu, ortaokul, lise, üniversiterdeki nikahsız ilişkilere serbestlik, kolaylık şeklindeydi.
Boşanan kadın yoksulluk nafakası, çocuk nafakası alıyor, sevgilisiyle yaşıyor, sigortasız çalışabilyordu. Evlilik bir hafta bile olsa.
Amma baba polis eşliğinde tek kızını, okulda, parka haftada bir kaç saat görüyordu. Çoğunlukla anne; babaya karşı çocuk üzerinden intikam alma yoluna gidebiliyor, babadan soğutabiliyordu.
Canı isterse boşandığı kocası evlendikten 20 yıl sonra nafaka davası açıp alabiliyordu.
Bir de Kadem var.
Akit tv'nin düşünce meydanı adlı son programında vurgulandığı üzere Kadem; BM ve AB kurumlarından milyonlarca dolar ve avro destek alıyor. (Yüzbinlerce değil!) 2015'e kadar bu destekler kendi sitelerinde ilan edilmiş. Sonra bunları da silip kaydetmemişler. Her yıl artırıldığını düşünmek lazım. Çünkü Kadem; yıllık gelişim raporlarını TBBM'ye değil para veren kurumlara sunuyormuş.
Soralım;
Kendi aile sorunumuzu başkasının proje ve parasıyla çözmeye kalmak nasıl bir şey?
Bu fonların Soros fonlarından farkı ve benzerliği ne?
İşin çözümü için aile barıştırma çözüm merkezleri niye yok?
Tv ve medyayı parselleyen müslüman psikolog ve sosyologlar bu meseleyi niye konuşup yazmazlar?
Temsilde hata olmaz. Bu kurdu koyuna boğdurma ve erkeği müennes ve katilleştirme operasyonları nereye kadar sürer?
Cumhurbaşkanı baş danışmanı bayan; tv'de bu sorunu ilgili sözleşme ve yasayla; kökünden ve tartışmasız düzelteceklerini haykırırken...
İstatistiklere göre;
1-Oran olarak artan nüfusa rağmen evlilikler azalıyor.
2-Boşanma oranları artıyor.
3-Boşanma süreleri kısalıyor.
4-Kadın cinayetleri katlanarak artıyor.
5-Tek ebeveynli çocuklar katlanarak artıyor.
6-Yurtlara düşen, anababaya kırılıp küsen çocuklar artıyor.
7-En az 3 çocuk yapın vurgusuna rağmen çocuk doğumları azalıyor.
8-Babası belirsiz çocuklar artıyor.
9-Yabancılarla evlilikler devamlı artıyor.
10-Türkiye'yi örnek alan ülkeler bu gerçeği görüyor.
Acil çözümler;
İstanbul Sözleşmesi ve 6284 nolu kanun iptal edilip tahribatı düzeltme yoluna gidilmeli.
Evde çalışan (ev hanımı) çocuklu kadınlara maaş ve sigorta verilmeli. (Ülkede sosyal destekli maaş ve yardım alanların sayısı 15 milyondan fazla!)
Evde üretim yaygınlaşıp gelişmeli.
Kadın erkek ilişikileri bütüncü ve adaletli olmalı.
Devlet ve yönetimle ilişkili derneklerin yabancı maddi destekleri kesilmeli en azından harcamalar kamuya ilan edilmeli.
(Bir cemaatin dış ülkeden para aldığını düşünelim!)
Parayı veren düdüğü çalmamalı!
Başta vatan, millet, din kaygısı olanlar, yöneticiler, dernek ve vakıflar ürpererek kendine gelmeli bu sorun için seferberlik ilan edilmeli.
Korkunç sonuçların sorumluluğundan hiç kimse; yasalara, hapislere sığınarak kurtulamaz.
Aile facialarımız yabancının fonlandığı itibarlı derneklere bırakılacak kadar önemsiz olmamalı...
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.