Emir Fatih KARAŞAHAN
Kürdistan dağlarında ne eksikti?
Küçük, güçsüz ve cahil bir ülkede insanlar hayatlarına devam ederken ansızın bir savaşın eşiğine gelmişler. Düşman kapıya dayanmış, halk fakir ve çaresizlik içindeymiş. Ülkenin ileri gelenlerinden bir heyet, ilmine güvendikleri bilge adamın yaşadığı yere varmışlar. Durumu anlatarak, sormuşlar: “Düşman sınıra dayandı. Savaş başlayacak. Söyle, ne yapalım?”
Bilge adam bir süre düşündükten sonra demiş ki: “Okul yapın”
Heyet önce afallamış. Soruyu yanlış mı sorduk acaba diye birbirlerine bakışıp tekrar sormuşlar. Bilge bu sefer daha kararlı cevap vermiş. “Okul yapın. Bu savaşta yenileceksiniz ama gelecekte zafer sizin olacak.”
Böyle bir hikaye aklımda kalan. Hangi kitapta okudum hatırlamıyorum ama hangi çaresiz savaşı görsem bu hikaye hep o savaşa uygun bir taraf buluyor kendine. İçinde bulunduğumuz yüzyılda savaşı çıkaranlarla, savaşta ölenler ise aynı kişiler olmuyor.
Sonra Bediüzzaman Said Nursi hazretlerinin rüyası geliyor aklıma. O müthiş patlama. Surlar yıkılıyor. Kur’an kendini müdafaa ediyor rüyada. Molla Said-i Meşhur yaklaşmakta olan felaketi ve gelecek bir tehlikeyi önlemek adına ayrıldı Kürdistan’ın sarp, yalçın kayalıklarından. Medresetüzzehra için Payitahta gitti. Dinletemedi derdini. Geri döndü. Tarih 1907 idi.
Birinci Dünya savaşını gördü, esir düştü, geri döndü. Meclise Medresetüzzehra için başvurdu. İmza topladı. Mücadele etti. Meclisin başka bir yola girdiğini görünce yeniden geri döndü Kürdistan’ın dağlarına. Mecliste görüşülen teklif 29 Kasım 1925’te reddedildi.
Tarih 1926’yı gösterdiğinde gözleri Medresetüzzehra’yı arayan Bediüzzaman’a, yollar Medrese-i Yusufiye’yi gösteriyordu. Yıllar sonra Reis-i Cumhur ve Başvekile yazdığı mektupta şöyle diyordu:
“Câmiü’l-Ezher Afrika’da bir medrese-i umumiye olduğu gibi, Asya Afrika’dan ne kadar büyük ise, daha büyük bir darülfünun, bir İslâm üniversitesi Asya’da lâzımdır. Tâ ki İslâm kavimlerini, meselâ: Arabistan, Hindistan, İran, Kafkas, Türkistan, kürdistan’daki milletleri, menfi ırkçılık ifsat etmesin. Hakikî, müsbet ve kudsî ve umumî milliyet-i hakikiye olan İslâmiyet milliyeti ile [Ancak mü’minler kardeştirler. ] Kur’ân’ın bir kanun-u esasîsinin tam inkişafına mazhar olsun. Ve felsefe fünunu ile ulûm-u diniye birbiriyle barışsın ve Avrupa medeniyeti, İslâmiyet hakaikiyle tam musalâha etsin. Ve Anadolu’daki ehl-i mektep ve ehl-i medrese birbirine yardımcı olarak ittifak etsin diye, vilâyât-ı şarkiyenin merkezinde hem Hindistan, hem Arabistan, hem İran, hem Kafkas, hem Türkistan’ın ortasında, Medresetü’z-Zehra mânâsında, Câmiü’l-Ezher üslûbunda bir darülfünun, hem mektep, hem medrese olarak bir üniversite için, tam elli beş senedir Risale-i Nur’un hakaikine çalıştığım gibi ona da çalışmışım. ”
Bediüzzaman, yazılan Risale-i Nur’ların Diyanet eliyle neşredilmesini talep etti sonra. Çünkü Risale-i Nur, Medresetüzzehra’nın mobil versiyonu gibiydi.
Din ile yollarını ayıran rejim, milliyetçilik belasını musallat etti başına. Kürdistanın dağlarına “Ne mutlu Türküm” yazmak yerine “Ancak Mü’minler kardeştir” yazılmalıydı oysa.
Risale-i Nur külliyatının Diyanet tarafından basılması yeniden gündeme geldi. Yıl 2014. Basıldı, basılacak, basılıyor vs. Her ne kadar değerli bir hamle olsa da Risale-i Nur’un ‘Diyanet eliyle neşri’ bu anlama mı geliyor acaba?
Diyanet İşleri Başkanlığı tarafından çıkarılan IŞİD terör örgütü raporu sonrasında Başkan Mehmet Görmez açıklama yaptı: “Din Eğitimini gözden geçirmeliyiz. ” Diyanet bünyesinde bulunan personel, görevliler ve MEB bünyesinde yer alan eğitimcileri kapsayacak şekilde rapordan faydalanılacağı açıklandı.
MEB’in ‘Dini Eğitim’ noktasında sınıfta kaldığı aşikar. Diyanet’in toplumu bilinçlendirme noktasındaki yetersizliği ise ortada. Kemalist rejimin temellerini sarstığı herşeyin bir an önce onarılması gerekiyor. Diyanet her bir camiyi Medresetüzzehra’nın şubesi haline getirmeli. Bana göre buna mecbur. Geçtiğimiz yüz yıl şahittir ki Risale-i Nur’un rahle-i tedrisatından geçen hiçbir kimse asayişi bozacak bir fiil işlememiştir ve yine aynı yüzyıl şahittir ki bu insanlar vatan ve Millet-i İslam için her halükarda hizmet vermişlerdir.
Hiçbir can siyasi manevralardan ve elde edilen faydalardan kıymetsiz değil. Savaşların kazananı olmuyor çoğu zaman ama savaşları önlemek için eğitimden başlayabiliriz.
Sahi Kürdistan dağlarının neyi eksikti?
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.